Kemal YALÇIN
Tüm Yazıları
Çankaya Köşk’ünün, TBMM’nin Başmimarı
Ana Sayfa Tüm Yazılar Çankaya Köşk’ünün, TBMM’nin Başmimarı

Nazilerden kaçarak Türkiye’ye sığınmış olan antifaşist bir insandı. Meslek hayatının 27 yılı Türkiye’de geçti.

Nazilerden kaçarak Türkiye’ye sığınmış
olan antifaşist bir insandı.
Meslek hayatının 27 yılı Türkiye’de
geçti.
Prof. Dr. Holzmeister, 1961 yılında TBMM’nin
yapımını tamamladı. Çankaya Köşkü’nün,
TBMM’nin, Güven Park Projesi’nin her yerinde
Nazilerin görevden attığı antifaşist, ilerici,
demokrat bir mimarın düşüncelerinden,
ideallerinden, emeğinden izler vardır.
Prof. Dr. Clemens Holzmeister, 1927-1953
yıllarında Ankara’yı, Başkent Ankara yapmış
olan başmimardır. TBMM, Çankaya Köşkü,
Genelkurmay Başkanlığı, Savunma Bakanlığı,
Kızılay Güvenlik Anıtı, Harp Okulu, Merkez
Bankası Prof. Dr. Holzmeister’in başlıca
eserlerindendir.
Prof. Dr. Holzmeister “Eserlerimin tacı”
dediği Atatürk’ün ikametgâhı olan Çankaya
Köşkü’nü 1932’de tamamlamıştı. Çankaya
Köşkü’nün inşası için bizzat Mustafa Kemal ile
konuşmuş, sözleşme imzalamıştı. Çankaya
Köşkü’nün inşaatını bitirdiği bir
zamanda anti- faşist, ilerici
düşüncelerinden dolayı
Naziler tarafından
1933’te Düsseldorf
Güzel Sanatlar
Akademisi’ndeki
dekanlık görevinden
atıldı.
Prof. Dr.
Holzmeister
Ankara
Kızılay’daki
Güven Park
Projesi’ni gerçekleştirdi. “Türk Öğün, Çalış,
Güven” yazılı büyük anıt, 1934 yılında bizzat
Atatürk tarafından açıldı. Anıtın üstündeki
ana heykeller Viyanalı Heykeltraş Anton Hanak
tarafından yapılmıştı.
Prof. Dr. Clemens Holzmeister eğitimini
Almanya ve Avusturya’da tamamladı.
Almanya’nın tanınmış mimarlarındandı. 1927
yılında Mustafa Kemal tarafından Ankara’yı
başkent yapması için davet edildi.
Düsseldorf Güzel Sanatlar Akademisi Dekanı
idi. 1933 yılında Naziler tarafından görevinden
atıldı. 1933 sonrasında anavatanından ayrılmak,
Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı.
Mustafa Kemal Atatürk vizyonu sayesinde,
Nazilerden kaçan Holzmeister’e Türkiye kucak
açtı. Prof. Dr. Clemens Holzmeister, 1927-1953
yıllarında Ankara’yı, Başkent Ankara yapmış
olan başmimardır.
Prof. Holzmeister, Anıtkabir Proje
Yarışması’na da katılmıştı. Anıtkabir’i SelçukluOsmanlı-Türk mimari geleneğine uygun büyük
bir türbe olarak tasarlamıştı. Büyük, yivli
kubbenin ortası açık olacak, güneş buradan gelen
ışıklarıyla Atatürk’ün mezarını aydınlatacaktı.
Bu proje kabul görmedi, o zamanki İtalyan
mimarisine uygun proje kabul edildi.
1972 yılında Ankara’ya tekrar gelip Anıtkabir’i
ziyaret etti, Türk hükümetine Boğaziçi’nde bir
Atatürk Anıtı yapımını önerdi. Önerisi kabul
görmedi.
Holzmeister’in hayatı…
Holzmeister, Almanya’da,
Tiroller Bölgesi’nde
büyük, başı karlı dağlar
arasındaki Fulpmes/
Stubaital adlı küçük
bir yerleşim yerinde
27 Mart 1886 günü
doğmuştu. Doğduğu
ev dağın yamacında,
kilisenin yanındaydı.
Evlerinin bahçesinde
ortasından su fışkıran
bir havuz vardı.
1940 yılında, İstanbulTarabya’daki evinde,
kendisi gibi Nazilerden
kaçarak Türkiye’ye sığınmış
olan Haymatlos Cornelius
Bischoff’a hayatını şöyle
anlatmıştı:
“Ben “Brezilyalı” denen bir babanın oğluyum.
Benim baba soyumun kökleri 17. yüzyıla kadar
gider. Dedem Fulpmes’te demirciymiş. Dedemin
işleri, demir çelik sanayinin gelişmesiyle
bozulmuş. Geçimini sağlamak, ailesine güvenli
bir hayat sağlamak düşüncesiyle, yanına ninemi,
yedi çocuğunu ve köylülerini alarak Brezilya’ya
göç etmeye karar vermiş. Birkaç yüz kişilermiş
gemide. Giderken yolcular arasında kolera salgını
olmuş. Dedem yolda ölmüş. Diğer ölenlerle
birlikte dedemi büyük okyanusa “gömmüşler”.
Babaannem, yedi çocuğuyla Brezilya’ya ulaşmış.
Babam yedi çocuktan en büyüğü imiş.
Brezilya’da Tirollü akrabalarım var. Brezilya’da
Rio de Janeiro Katedrali’ni yaptım. Böylece
babamlara, Tirollülere kucak açmış, onların
hayatta kalmalarını sağlamış olan Brezilya’ya
teşekkür borcumu ödemiş oldum.”
Ankara’ya gelişi
Prof. Dr. Clemens Holzmeister, Viyana
Teknik Üniversitesi’ni bitirdi. Babasının Brezilya
vatandaşlığından dolayı Birinci Dünya Savaşı’na
katılmadı. 1924 yılında Viyana Güzel Sanatlar
Akademisi’nde profesör oldu. 1920’li yıllardan
itibaren özellikle sakral yapı tarzındaki ilk
binalarını yapmaya başladı. 1925 yılında
Viyana’da yapılan belediye binalarının yapımına
katıldı. 1926’da ise Salzburg Festival Binası’nın
yenilenmesinde görev aldı. Viyana ve Avrupa’da
mimari yetenekleri ve eserleriyle tanındı.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti,
Ankara’yı modern bir başkent olarak inşa etmek
istiyordu. 1920’li yıllarda Ankara’nın mimarisi
Neoklasisizm etkisiyle üslup taklitçiliğine kaçan
ve geçmişin elemanlarını gereksiz kullanan
bir karaktere sahipti. Atatürk, bu dönemlerde
Avrupa’nın mimarlık alanında kaydettiği
gelişmeleri, teknikteki gelişmeleri, yeni buluşları
yakından takip ediyordu.
Ankara, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti
olarak inşa edilirken Avrupa’daki mimari alandaki
gelişmeleri özümlemiş, yetenekli bir mimara
ihtiyaç duyuldu. Atatürk, 1927 yılında, Viyana
Büyükelçisi Hamdullah Suphi Tanrıöver’den
böyle bir mimarı araştırmasını ve bulduğu ismi
kendisine bildirmesini rica etti. Hamdullah Suphi,
titiz araştırmalardan sonra o yıllarda Viyana
Güzel Sanatlar Akademisi Rektörlüğü görevini
başarıyla yürüten, açık fikirli ve Avrupa’nın
tanınmış mimarlarından biri olan Prof. Clemens
Holzmeister’in ismini Atatürk’e önerdi.
Atatürk’ün onayını alarak Prof. Holzmeister’i
Ankara’ya davet etti.
Mustafa Kemal Atatürk ile
görüşmesi
Prof. Dr. Clemens Holzmeister, Ankara’ya
gelişini ve Mustafa Kemal ile görüşmelerini anılarında şöyle anlatmıştı:
Beni Türkiye’ye Ankara’ya çağırdılar ve
Atatürk’ün emriyle Başkenti kurmaya yardımcı
olmam istendi. Bu enteresan görevde bir şeyi
belirtmem gerek; Atatürk, Türklerin atası, o
muazzam ve muhteşem şahsiyet, yeni Türkiye’nin
kurucusu idi ve ağırlığı Anadolu’ya vermişti.
Başkent olarak Ankara’yı seçmişti. Çünkü
İstanbul çok kozmopolitti. Orada çok az Türk
vardı. Ankara geniş bir çölün ortasındaydı ve
Anadolu’nun merkeziydi. Atatürk’ün aklında
yatan, ülkenin geniş zenginlikleri ile burasını
canlandırmaktı.
Türkiye’ye 1928’de davet edilmiştim. O zaman
Büyükelçi Abdülhalik Bey’di. Biraz çekinerek
gittim. Çünkü Fransızcam zayıf, Türkçem de
hiç yoktu. İstanbul’dan ayrıldım, penceremden
muazzam bir yayladan başka bir şey
göremiyordum. Ben şimdi orada ne yapacaktım?
Milli Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay
Başkanlığı binalarının inşaatı söz konusuydu.
Hemen kabul ettim.
Bana verilen görev, iki müstakil ama
muhteşem görünüşlü bina yapmaktı. Milli
Savunma Bakanlığı binasını ortada bahçesi
olan bir kare, Genel Kurmay Başkanlığı binasını
da dışarıya doğru kanatlı bir tarzda çizdim,
Generaller bunu çok beğendiler. Planı sonbaharda
sundum ve binaları bir sene sonra teslim ettim.
Bana verilen işlerden en önemlisi Atatürk’ün
oturduğu köşkü inşa etmekti. Atatürk o zamana
kadar kendi erkânı ile eski bir evde oturuyor
ve Türkiye’yi oradan idare ediyordu. Sonra,
Prof. Dr. Clemens Holzmeister, Tarabya’da, kızı Judith, Kemal Yalçın Prof. Dr. Holzmeister’in kızı Barbara ile, Viyana, 17.4.2011
karısı Gunda ile birlikte, 1944 (Barbara Holzmeister arşivi)
Atatürk’ün huzuruna çağırıldım. İlk sorduğu
şey “Profesör, bu evi yıkıp köşkü onun yerine mi
yapalım?” oldu. Ben kendisine “Aman Ekselans,
siz yeni Türkiye’yi burada kurdunuz, bu bina bir
abide olarak kalmalıdır.” dedim.
“Öyle ise ne yapalım?” dedi.
Ben de “Bu evin yanında güzel ve geniş bir
arazi var, yeni köşkü orada yapalım, eskisi kalsın.”
dedim.
Bu fikir Atatürk’ün hoşuna gitti ve köşkü yapmak
için dışarıdan ustalar getirme yetkisini bana verdi.
Bir buçuk yıl sonunda köşkü teslim ettik.
Atatürk köşkü çok beğendi. Fransız
Büyükelçiliği’ni inşa eden mimara bir ekspertiz
raporu düzenletti. Mimar, bu köşkün son yılların
en güzel yapısı olduğunu raporunda belirtmişti.
Atatürk bu raporu, çerçeveleterek duvara astı ve
ziyarete gelenlere bu raporu okutuyordu. Ancak
üzerinde herhangi bir tartışma kabul etmiyordu.
Böyle bina sahibine can kurbandı.” (Haymatlos,
Kemal Yalçın)
Prof. Holzmeister, Ankara’da 1927’den
itibaren 1940’lı yılların sonuna kadar Savunma
Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Harp
Okulu, Merkez Bankası, Emlak Bankası, Maliye
Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Askeri Gazino, Danıştay gibi Ankara’yı Ankara
yapan on bir devlet binasının mimari projelerini
ve yapımını gerçekleştirdi. Bu binalar öngörülen
sürede ve öngörülen maliyetle tamamlandı.
1938 yılında ise, Viyana Güzel Sanatlar
Akademisi’ndeki “Rector Magnificus” unvanıyla
yürüttüğü işine de “modern mimarlık anlayışına
sahip olduğu” için son verildi. Bunun üzerine
Viyana’dan İstanbul’a taşındı. 1947’den 1954
yılına kadar Ankara’da kaldı. 1954’de Ankara’dan
Viyana’ya döndü.
Türkiye’de kaldığı süre içinde Anadolu’yu
karısıyla birlikte adım adım gezip dolaştı. Bütün
tarihi eserlerin, hanların, kervansarayların,
türbelerin vb. fotoğraflarını çekti, resimlerini
yaptı. Bu resim ve fotoğraflardan meydana
gelen kitabı, eşi Gunda ve Rudolf Fahrner ile
birlikte, iki dilli olarak “Bilder aus Anatolien”
(Anadolu’dan Resimler) adıyla, 1954 yılında
Viyana’da yayınladı.
Prof. Dr. Clemens Holzmeiter, 12 Haziran 1983
tarihinde, Avusturya’da Hallein şehrinde vefat etti.
Geriye Almanya, Avusturya, Brezilya ve Başkent
Ankara’daki eserleri ve “Bilder aus Anatolien”
(Anadolu’dan Resimler) adlı kitabı kaldı.
Teşekkürler sana Clemens Holzmeister!
Ankara ve Türkiye sana minnettardır!
Mekânın Ankara’nın kalbidir!

Yazarın Diğer Yazıları
Çankaya Köşk’ünün, TBMM’nin Başmimarı

Nazilerden kaçarak Türkiye’ye sığınmış olan antifaşist bir insandı. Meslek hayatının 27 yılı Türkiye’de geçti.

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku