Ulaş GEROĞLU
Tüm Yazıları
Cumhuriyet Çizgisi
Ana Sayfa Tüm Yazılar Cumhuriyet Çizgisi

Cumhuriyet üçüncü çeyreğini tamamladığında Ankara’da ilkokul öğrencisiydim.

Cumhuriyet üçüncü çeyreğini
tamamladığında Ankara’da ilkokul
öğrencisiydim. Hatırlıyorum, bir
hatıra parası basılmıştı. Eski parayla Yüz
Bin Türk Lirası’nda yetmiş beşinci yıl logosu
yazı, kalpaklı Mustafa Kemal Atatürk
turaydı. Kalpağı ve üniformasıyla gördüğüm
Atatürk, o yıllardan itibaren düş dünyamda
önemli bir yer aldı. Atatürk’ün kafasında
neden daha önce görmediğim bir şapka
vardı? Öğretmenime sorduğumda Kuvayı
Milliye’den Samsun’a, Dumlupınar’dan
İzmir’e uzanan bir masal anlattı. Sonra
kazanımları, devrimleri, ülkemizin değişimini
ve elbette Cumhuriyet’i.. Öğretmenimin
sıkılmadan bir öğle arası okul bahçesinde
anlattıkları hayatımda dinlediğim en güzel
masaldı…
Evet, cumhuriyet benim için gerçekleşmiş
bir masaldır. İlke ve devrimlerle örülmüş
ve ne şartta olursam olayım sahip çıkmam
gereken milli bir mirastır. Yaşım ilerledikçe
okuduklarım, öğrendiklerim derinleştikçe
cumhuriyetin ardındaki fikri özümsemem
de kaçınılmaz oldu. Dünya tarihinde
cumhuriyet yönetiminin emeklediği,
olgunlaştığı, başarısızlıklarla dolu girişimleri
var. Tabii hepsini, demografik, coğrafi ve
kültürel sebeplerle açıklasak da aslında
cumhuriyet hep bir taraf olarak görülmüş.
Ne yazık ki benim coğrafyamda da öyle.
Özellikle cumhuriyet yönetim biçiminin
binlerce yıldır var olduğu ve medeniyetlerin
cumhuriyete sahip çıkmak, cumhuriyete
kavuşmak için büyük bedeller ödediğinin
farkında olmadan, cumhuriyetin doksan
dokuz yıl önce icat olunduğunu düşünenler,
cumhuriyeti benliklerine yapılmış bir saldırı
olarak algılayanlar ve hatta komik ama
cumhuriyeti reklam arası gibi görenler var
canım coğrafyamda. Kesinlikle aynı fikirde
olmasam da saygı duyuyorum, çünkü
cumhuriyetin bana öğrettiği ilk temel ilkedir
fikir özgürlüğü…
Cumhuriyetin doksan dokuzuncu yılında
resmi tatil ve bayram şenlikleri dışında beni
en çok heyecanlandıran şey asırlık yaşına
şahit olabilme fırsatına bir adım kalması.
Sanki bir yıl sonra sonsuzlaşacakmış
gibi geliyor. Ama şunu da biliyorum; bu,
aldığı yaşla değil, o yaşa kadar yetiştirdiği
dimağların üstlendiği sorumluluk ve edindiği
bilinçle mümkün olacak. Cumhuriyet’in
varlığını sürdürebilmesi için bize; bizim de
hak, hukuk ve adalet içinde yaşayabilmemiz
için cumhuriyete ihtiyacımız olacak…
Doksan dokuz yıl önce 28 Ekim akşamı
Mustafa Kemal Atatürk davetlilere
“Efendiler yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz”
dedi. Bu yıl 29 Ekim’de bu cümleye
çok rastlayacağız yine. Herkes özenle
hazırlayacağı paylaşımların altına, üstüne,
ortasına yazacak bu cümleyi. Bu cümlenin
beni olumlu yönde etkileyen kısmı “İlan
ediyoruz” olmuştur. Var olan, olgunlaşmış
bir fikri ilan etmekten bahsediyordu Gazi
Paşa. Öyle ya, işgal altında bir milletin
temsilciler meclisi oluşturması, ne olursa
olsun o meclisin bilgisi ve görüşlerine
başvurmadan adım atılmaması, Polatlı’dan
gelen top seslerine rağmen maarif kongresini
iptal etmemesi ve ısrarla katılması, kadın
hakları üstüne düşüncelerini hemen her
yerde her fırsatta dile getirmesi, köylüye,
emekçiye, işçiye verdiği değer ve iktisadi
önemleri hakkında farkındalık oluşturması,
henüz devlet kurmadan tüm organlarıyla
işleyen TBMM’nin açılması, cumhuriyetin
çok daha önceden emeklemeye başladığı
gerçeğidir. Bir tarafı cephede, diğer tarafı
inşa etmek istediği gelecekte olmak tahmin
sınırlarının ötesinde bir azim ve kararlılık
gerektiriyor. Gazi Paşa, işgal altında ve
tüm olumsuzluklara rağmen cumhuriyeti
kurarken bu azmi ve kararlılığı gösterdi.
Cumhuriyeti korumamız ve yaşatmamız
içinse her birimizin aynı azmi ve kararlılığı
göstermemiz ne kadar zor olabilir?
Mustafa Kemal Paşa “Benim en büyük
eserim cumhuriyettir.” diyor. Bazen
üniformasını çıkarıp sivil takım elbise
giydiği Erzurum Kongresi’ndeki fotoğrafına
bakıyorum. Sonra 1923’ten bir fotoğraf
açıyorum. Bakışları değişmiyor insanın.
Ama çizgiler öyle mi? Çizgiler unutturmuyor
yaşadıklarımızı. İnsan dört kısa yılda
nasıl asırlık yıpranır? Hepimiz zamana
karşı savunmasız ve çaresiziz. Hepimiz
yaşadıklarımızı elbet yüzümüze düşen
çizgilerle hatırlayacağımızın bilincindeyiz.
Kendimize çizgiler için bir zaman belirliyoruz.
Elli mi? Altmış mı? Peki, ne belirliyor çizgileri.
Zaman mı, kaygı mı? Onun çizgilerini çizen
kırkına gelmeden düştüğü memleket telaşı,
sabahlara kadar söndürmeden yaktığı gaz
lambasıyla aydınlatılmaya çalıştığı geleceğin
kaygısıydı. O yüzden “en büyük eserim
cumhuriyet” diyor. O yüzden cumhuriyeti
aydın fikirlere, gençlere, öğretmenlere,
milletine emanet ediyor.
Cumhuriyet, içinde olmaya cesaret bile
edemeyeceğimiz bir karanlıkta doğdu. Onu
yaşatmak o karanlığa tekrar saplanmamak
için en önemli görevimiz. Hiç değilse
yüzümüzdeki bir çizgimiz bize gerekeni
yaptığımızı anlatsın. Herkesin Cumhuriyet
Bayramı kutlu olsun…

Yazarın Diğer Yazıları
İstasyon İnsanları

“Yolcular ellerinde tek gidişlik bir biletHenüz bilmeseler de hayat bundan ibaret” Güzel şarkıdır “İstasyon İnsanları”… Bu şarkı bana neleri gözden kaçırarak yaşadığımızı anımsatır. Her dinlediğimde unuttuklarımı, gözden kaçırdıklarımı ararken bulurum kendimi. Bir anahtardır kendime, başkasında ki kendime. Herkesin bir istasyon macerası vardır elbette. Birbirinden farklı olmayan ama çok farklı izler bırakan. Mesela hepimiz için soğuktur […]

Devamını Oku
Hoş Gel!

Dünyanın kendi etrafında üç yüz altmış beş kere, güneşin etrafında tam bir tur dönüşüdür geride kalan yıl. Yani aslında döne döne aynı noktaya gelip, yeniden başladığımız için bu kadar sevinçliyiz. Başlangıç tarihimiz 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece yarısı saat tam 00:00. Son on saniyeyi geri sayarak, kimi zaman önde, kimi zaman birkaç saniye geride […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku