Ataol BEHRAMOĞLU
Tüm Yazıları
Cumhuriyet ve Şiir
Ana Sayfa Tüm Yazılar Cumhuriyet ve Şiir

Cumhuriyet’imizin kuruluşunun yüzüncü yılı yaklaşıyor.

Cumhuriyet’imizin kuruluşunun yüzüncü
yılı yaklaşıyor.
Şiirimizin yaşı ise çok daha eskilere uzanır.
Şiirin doğuşu ile dilin doğuşu yaklaşık olarak
aynı zamanlardadır.
Fakat o kadar eskilere gitmeyelim.
Cumhuriyet dönemi şiirimizin kaynaklarını
sıralamakla yetinelim.
Benim aklıma öncelikle 13. yüzyılın Yunus Emre’siyle 17. yüzyılın Karacaoğlan’ı gelir.
Cemal Süreya, Yunus Emre’yi ve şiirini “Türkçenin süt dişleri” olarak tanımlıyor.
Türkçe şiirimizi Yunus Emre şiiriyle (ve
bu güzel mecazla) başlatmak doğrudur ve
kuşkusuz seçkin bir şaire yakışacak güzelliktedir.
Fakat süt dişleri dökülür. Yunus’un şiiri ise
günümüzde de capcanlı yaşamını sürdürüyor.
Bu biraz da gerçek şiirin ölmezliğiyle ilgilidir.
Karacaoğlan’a gelince… Bence o, şiirinin
sadeliğiyle, akıcılığıyla, eşsiz doğa betimleriyle,
aşkı tanımlayışıyla ve yaşamın her alanını kucaklayışıyla, sadece kendi yüzyılının değil, bütün
zamanların en seçkin şairleriyle boy ölçüşecek
değerdedir.
Halk şiiri bütün zamanlarda yaratıcılığını
sürdürmüş, Pir Sultan’ı, Dadalaoğlu’nu, daha
nicelerini ve 20. yüzyılda da Veysel’i yaratmıştır.
•••
Cumhuriyet şiirimizin ilk kuşak şairlerinin
“hececi şairler” olarak anılması, birkaç yüz yıl
süren Divan şiiri egemenliğinin kırılmasının
sonucudur.
Gerçi bu egemenlik Mehmet Emin Yurdakul’un 1880’de yayımlanan “Türkçe Şiirler”iyle
sarsılmaya başlamıştı.
Divan şiirimizi ve sonrasındaki Tanzimat-Servet-i Fünûn vb. akımlarının ürünlerini küçümsemek aklımın ucundan geçmez. Fakat bir halkın, bir
milletin şiiri, eninde sonunda kendi diliyle yazılır….
•••
Halk şairleri bunu yapageldiler. Cumhuriyet
döneminde ise kentli şairlerin bu edebiyatın
farkına varması, yanı sıra Yahya Kemal’in büyük
sentezi ve ardından Nâzım Hikmet devrimci atılımı, 20.yüzyıl ve sonrasındaki çağdaş şiirimizin
sağlam temellerini atmıştır.
Onların yanı sıra, benim çağdaş bir Yunus
saydığım Orhan Veli başta olmak üzere Cumhuriyet dönemi şiirimiz, azımsanamayacak sayıda ve
evrensel anlamda büyük ustalar yetiştirmiştir.
•••
Şiirimiz Doğu ve Batı şiiri arasında bir köprü
gibidir.
Tıpkı ülkemiz gibi, kültürümüz gibi, çok yönlü
arayışlara, sentezlere, yaratılara açıktır.
Her yeni kuşağın şairleri bu gerçeğin ve
olanaklarının ayrımında oldukları ölçüde,
dilimizi ve şiirimizi daha büyük aşamalara
taşıyacaklardır…

Yazarın Diğer Yazıları
“Göl” üzerine

Sanırım hemen herkes gibi zaman olgusu (ve kavramı) üzerine çocukluk dönemlerinden bu yana hep düşündüm. Daha önce de yazılarımda sözünü etmiş olmalıyım, on yaşlarımda ya da az sonrasında bir ara zihnime, zamanı durdurabilir miyim sorusu takılmıştı… Aynı yollardan gidip gelmek… Bir hareketi sabitleştirmek… Böylece sanki bir ân’ı, o en küçük zaman dilimini kalıcı kılarak sonsuzlaştırmak, […]

Devamını Oku
Öğrenmek

Hayatım öğrenmekle geçti. Kendimi bildim bileli öğreniyorum. Bundan şikâyetçi miyim? Hayır. Öğrenmek mi öğretmek mi diye sorsalar, hiç duraksamaksızın, öğrenmek derim. Öğrenmenin nesini mi seviyorum? Sanırım her şeyinden çok, sürecini. O süreç, tıpkı aşkta olduğu gibi, bilinmezlikler, güçlükler, keşiflerle doludur. Fakat yine tıpkı aşkta olduğu gibi heyecan vericidir. Sonrası mı? Sonrası da güzeldir kuşkusuz. Öğrendiğinizi […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku