Barış İNCE
Tüm Yazıları
Sert Ünsüzler
Ana Sayfa Tüm Yazılar Sert Ünsüzler

Onlar konsantre bilgileriyle, yumuşak elleriyle, ağlak yazılarıyla hep seni koruyup kollayacaklar sandın. Seni pamuklara sarıp sarmalayacaklar sandın.

İşte böyle Savaş… O gün bizi arabadan atan bu çember sakallıların
nasıl mağdur ilan edilip de iktidara getirildiğini kaçırdım. Destek
bulduranların kimler olduğunu ise hatırladım. 90’ların sonunda
başlayan “kaynaştırma”, o dönemlerde ünlenen “küçük ünlüler”
sayesinde oldu. Kim mi bu “küçük ünlüler”? Yıllarca büyük ünlü
uyumunu bozup bozup senin, benim ve Şahap abinin içini deşenler.
90’lar veya 2000’lerin başı… Savaş mı çıktı? Patlatırlar tumturaklı bir
arabesk… Çocuklar mı katledildi? Direnmeye gerek yok; yazarlar acılı
bir yazı, cümlelerin sonunda da bozarlar ünlü uyumunu… “Ağlar gibi
mesela… Öğürür gibi yani…” Bak; “mesela”! Nedir? “E ve a.” Bak; “yani”!
Nedir? “A ve i.” A, i, a, i…
Dilimizdeki büyük ünlü uyumunu halk bozmadı. Şu senin küçük
ünlüler… Aralarındaki küçük ünlü uyumunu bozmak işlerine
gelmiyordu. Birbirlerine yumuşak dokunuşlarda bulunmak daha
faydalı olurdu. Tam da bu noktada küçük ünlüler bir arada durdular,
uyumlu bir şekilde kafada kurup güzel Türkçemizdeki büyük ünlü
uyumunu bozdular! Böylece halkı ağlatarak para kazanmanın da yolunu
yordamını buldular. Biz sert ünsüzler ise… Biz kim miyiz? Sen,
ben ve Fıstıkçı Şahap işte… O dönemlerde küçük ünlülere
meftunduk ya? Bu da bizim biraz yumuşamamıza neden
olmuştu. Ünsüz yumuşaması!
Hayata karşı direncimiz azaldı. Onlar bizi ağlattıkça
daha bir sevdik onları… Onlar en kötü günümüzde
bizim yanımızda olacak nazik, güzel dostlarımızdı.
Gözleri hep buğuluydu. Bu kadar duygusal adamlardan
ve kadınlardan zarar gelmezdi, gelemezdi. Bizi hep
seveceklerdi. Koyunlarına aldılar, yumuşak elleriyle
okşadılar; “b, c, d ve g/ğ’ye” dönüştürüverdiler bizi.
Her şeyin en iyisini bilirlerdi. Asla onlardan zarar
gelmezdi. Yanlış yapmazlardı. Başkaları hata yapardı, onlar da yumuk
parmaklarıyla ya da kadife sesleriyle ince göndermelerde bulunurlardı.
Kavga-dövüşten hoşlanmazlar; çok renkli, çok sesli, bol gıdıklamalı bir
dünyayı savunurlardı. Bizim gibi kaba ve sert ünsüzler, özellikle Şahap
Abi gibiler, fıstıkçı dükkânının borçları yüzünden ayağa kalkıp hayata
“atarlandığında” mesela (e ve a), küçük ünlüler hafifçe yuvalarından
başlarını kaldırıp alaycı gülümsemeleriyle haddimizi bildirirlerdi.
Aralarında muazzam bir uyum vardı küçük ünlülerin. Asla birbirlerini
açıktan eleştirmezlerdi. Sen de buna bayılırdın, onları örnek almamız
gerektiğini söylerdin. Şahap Abi bir gün küçük ünlülerin aslında
birbirlerini pek de sevmediklerini, numara yaptıklarını söylemiş, sen ona
karşı çıktığında sinirlenmiş, gözüne yumruğu indirmişti. Küçük ünlünün
deyimiyle “işte bu çok kötü”ydü. Şahap Abi’nin henüz yumuşamayan
yönleri vardı. Biz o gün anlamıştık ki Şahap Abi “küt”tü ve tek heceli
sözcüklerde genellikle ünsüz yumuşaması olmazdı.
İşte sen o gün Şahap Abi’yi sattın oğlum! Kaç yıllık mahalle dostumuzu
sattın lan. Küçük ünlülerin hep yanında olacağını sandın. Onlar konsantre
bilgileriyle, yumuşak elleriyle, ağlak yazılarıyla hep seni koruyup
kollayacaklar sandın. Seni pamuklara sarıp sarmalayacaklar sandın. Kara
tren geciktiğinde, belki de hiç gelmediğinde, Üçkuyular’dan cebine para
koyup Hakiki Seferihisar Turizm’e bindirip seni yine Gizem’in
yanına gönderecekler sandın. Şahap Abi yoktu artık
hayatında…
Gördüğün gibi ben de senin gibi bir cıvıkla takıla takıla,
belki biraz da sana tepki olarak Şahap abiye yanaştım ve
ünsüz sertleşmesi yaşadım! Sert ünsüzle biten kelimeler
“b, c, d, g” ünsüzleriyle başlayan bir ek aldığında, ekin
bu ilk ünsüzü sertleşerek “p, ç, t, k” ünsüzlerinden
birine dönüşür. Tıpkı Şahap Abi gibi… Evet… Bira içerken
çaktırmadan götürdüğün o güzelim tuzlu fıstıkların küçük
perakendecisi Şahap Abi… O neyse ben de oydum artık.
İki heceli bazı kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında
ikinci hecelerindeki dar ünlüler düşer. “Bağrım yandı”, “böğrüm ağrıdı”,
“genzim acıdı” gibi. Sana da “gönlüm” kırıldı, bak! Ünlü düşmesi… Ünlü
düşerken yanında da epey bir ünsüz götürmesi…

Yazarın Diğer Yazıları
Çocuklar İçin Edebiyat, Çocuklar İçin Kitap

Çocuk edebiyatı, uzun yıllar “çocukları anlatan yetişkin kitapları” zannedildi ülkemizde. Grimm ve Andersen masalları çevirilerinin ötesine geçmeyen çocuk edebiyatı, Milli Eğitim’in devrimci döneminde yapılan atılımlarla çeşitlendi. Edebiyatın zevk almak, hayatı tanımak, başkalarının hayatlarına duyulan merak kısmı çocuklar tarafından keşfedildi. Ancak zamanla hem eğitimcilerde hem ailelerde kitap dediğin bilgi verir anlayışı öne çıktı ve kuru bir […]

Devamını Oku
Hatıralarla Atatürk

Cumhuriyet’imizin 100. yılı ve kasım ayındaki Atatürk’ü anma haftası vesilesiyle kimi anekdotlar eşliğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün zorlu yaşamından ve devrimlerle sonuçlanan mücadelesinden pek çok parça dinledik. Ben de İstasyon okurları için okuduğum hatırat kitaplarından, daha önce pek de aktarılmayan, kıyıda köşede kaldığını düşündüğüm bazı anekdotları bir araya getirdim. Cumhuriyet; yıllar süren savaşlar, göçler, ölümler üzerine […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku