Aylin ÜNAL
Tüm Yazıları
Uğursuz Bekçi
Ana Sayfa Tüm Yazılar Uğursuz Bekçi

Güneş batmak üzere, hava yakın kararmaya.

Güneş batmak üzere, hava yakın
kararmaya. Yakın benim gibi kara
ve uğursuz olmaya. Ekimin sonuna
doğru benim günümü kutlarsanız diye
gideceğim birkaç mum yakmaya. Ama
gitmeden evvel kolaçan edeceğim etrafı.
Gözlerimi sizin göremediklerinize dikeceğim.
Mahallenin güvenliğini tehdit eden bir iki
fare olursa bulup kafasını ezeceğim. Avcıyım
ama elimi bulamadım hiç kana. Farelerle de
oyun oynuyoruz aslında.
Geçen gün sokağın başında
uyukluyorum. Hava sıcak mı soğuk mu
onu da anlamıyorum. Hem gelene-gidene
bakıyorum hem de köpek avlıyorum.
Benden büyük olmasın üç tanesi daha
beni görmeden kaçtı o gün. Akşam
ezanına kalmadan sessizliğini temin
ettim mahallenin. Hem görmediklerine
bakıyorum bakkal dedenin, hem de bekçilik
yapıyorum her gün.
Vefalıyım, atiğim hani yakışıyor da bana
tel bıyıklarım. Bilmem kaç yıl öncesinin
hikâyeleriymiş, ölülerin ruhunu çalan bir
kara kediymiş, her kimden çıkıyorsa bu
laflar, bilsin ki kırılıyorum. Yahu bir yumak
ip bulsam cadde boyunca yuvarlıyorum.
Bazen diyorum kendime, bırak koşsun
köpecikler arabaların peşinde, yesin fareler
duvarlarınızı. Ama anında dikkatimi
dağıtıyor kanat çırpan sineklerin vızıltısı.
Hem adı bende kalsın biri var mahallede,
ona da artistlik yapıyorum bu bahaneyle.
Birkaç gün önce üçüncü katın çamaşır
telinden düşen bir çorap buldum, onu çaldım
iki sokak öteye gittim oynadım parçaladım.
Hangi rahmetlinin ruhuna benzer bir yırtık
çorap? Nereden gelir bu uğursuz lakap?
Karanlıktan korkan ışığını yaksın. Şeytandan
korkan aynaya baksın. Olur da biri bana
“pist” derse, ilk paçalarını kollasın.
Gün geçti. Şimdi gece vakti. Çağırıyor
mahallenin uğultusu bekçiyi. Biraz takılırım
buralarda, sabaha karşı da evime dönerim
içim rahat. Giderken de elim boş gitmem,
bekler beni Sebahat.

Yazarın Diğer Yazıları
Zamana Yetişmek Öğrenerek

Zaman değişmez, insanlar gelişmez yoktan. Dünya döner, gece bellidir sabahtan. Kendi içinde devrilen bir düzendir yaşam, suyun üstünde kalır, düzensizlik çamurlu yosunlar gibi dipte dalgalanır. Bazı balıklar zehirlidir, kimi otlar şifalıdır; var olan, yaşama dair kıyılarda çalkalanır, zamanın git gelleri ve değişmeyen düzeninde, yaşıyor insanlar yüzer gibi en derinde. Zaman değişmiyor ancak ilerliyor dalga dalga. […]

Devamını Oku
Cumhuriyet’in Işıkları

Camları çatlamış, içi gaz dolu lambaların. Üstünden geçilmiş yanmaya devam eden mumların. Tüm aydınlığını söndürmüşler evlerin, kundaklamışlar saltanatıyla korkuların. Gündüz inmiş umuda kapanan perdelerin üstüne. Perdeleri dondurmuş keskin soğuğu camların ve ısınmamış uzun bir süre. Hastalıklar söndürmüş altını ocağın, sefalet de basmış yanan son kibritin üstüne. Devası bir kağıtta kıta kıta yazıyormuş da okuyanı bulmak […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku