Zeynep ORAL
Tüm Yazıları
Güzellik Dünyayı Kurtaracak
Ana Sayfa Tüm Yazılar Güzellik Dünyayı Kurtaracak

Güzellik dünyayı kurtaracak… Güzellik dünyayı kurtaracak… Güzellik dünyayı kurtaracak… Güzellik dünyayı kurtaracak…

Güzellik dünyayı kurtaracak… Güzellik
dünyayı kurtaracak… Güzellik dünyayı
kurtaracak… Güzellik dünyayı kurtaracak…
Günlerdir dilimin ucunda, kalbimde,
beynimde bu tümce dönüp duruyor. Bozuk
bir plak gibi. Sözün kaynağına giderken
Dostoyevski ile Sait Faik arasında dolaşırken
kendi kendime mırıldanıyordum: Evet, elbet,
mutlaka, kesinlikle, güzellik dünyayı kurtaracak. İster burada vatanımda olayım ister bu
sayfalarda tekrarladığım gibi “yeryüzü yurdum benim” diyerek, dünyanın herhangi bir
yerinde olayım, inancım tam: Dünyayı güzellik
kurtaracak…
Ama güzellik dediğimiz öyle göreceli bir
kavram ki? Yüzyıllar boyunca öyle çok, öyle
farklı aşamalardan geçmiş ki! Sanat tarihi
bu kavram üzerine nice efsaneler, destanlar,
kitaplar, tanımlar yaratmış ki!
Hangi güzellik? Kime göre güzellik? Üretici, güzellik? Tüketici güzellik? Göz boyayan
güzellik? Düşlere kanat çırpan güzellik? Ayağı
yere basan gerçekçi ya da romantizmi yeniden
keşfeden güzellik?
Havamıza göre güzellik: Mistik? Melankolik? Sadist? Kışkırtıcı? Vazgeçilmez? Alaycı?
Baştan çıkarıcı? Ölümcül güzellik?
Soruları, sonsuza dek çoğaltabiliriz… Hangi
güzellik sorusuna en kolay, en yalın yanıt,
sanat, edebiyat ve bir de aşk olabilir!
Sanat ve edebiyat, eğer bir yaratıcının eseriyse, elbet güzelliktir ve dünyayı kurtarabilir.
Aşk, zaten yaratıcı olmazsa ölmeye mahkûmdur. Ondan ben, gönül rahatlığıyla sanat, edebiyat ve de aşk dünyayı kurtarabilir diyorum.
Kötülüklerden, çirkinliklerden, haksızlıktan,
yozluktan, yalandan, talandan, hoyratlıktan
kurtarabilir…
Haydi o zaman pupa yelken güzelliğin binbir hâlleri üzerine kısa bir yolculuğa çıkalım:
Güzelliğin hâlleri…
Kimi zaman güzellik sadece hatırlamaktır:
Hani şair diyordu ya: “Ne güzel şey hatırlamak seni: / ölüm ve zafer haberleri içinden,/
hapiste /ve yaşım kırkı geçmiş iken…” Şair
dediğim, insana âşık, yaşamaya âşık, aşka
âşık, barışa âşık, emeğe ve özgürlüğe âşık
Nâzım Hikmet… “Ne güzel şey hatırlamak seni:
/ bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan
elin ve saçlarında /vakur yumuşaklığı canımın
içi İstanbul toprağının…” Ve ardından hemen
ekliyordu: “İçimde ikinci bir insan gibidir/ seni
sevmek saadeti…”
Güzellik, kimi zaman sadece sevmektir.
“Alemdağ’da Var Bir Yılan” öyküsünde Sait
Faik anlatmıştı: “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar
her şey.” Hatta Zülfü Livaneli şarkısını bile
yapmıştı:
“Bir kıyıdan baktım dünyaya/ Ellerimde
tuz avucumda sedef / Bir mavilik bir açıklık /
Özgürlük hasreti/ Yüreğime vuruyor/ Nerede
nerede insanlar/ Dünyayı güzellik kurtaracak/ Bir insanı sevmekle başlayacak her şey/
O üzüntü birden gelir/ Yağmurlu havalarda/
Yeniden kurarım dünyayı ben/ Kederlerle/ Kimseler âşık değil mi bu şehirde / Dünyayı güzellik
kurtaracak/ Bir insanı sevmekle başlayacak
her şey/ Hava martılar ışıklı şehir/ Sarhoş
ediyor beni yosun kokusu/ Hilesiz kucaklamak
istiyorum/ Dünyayı şehri ve seni / Dünyayı
güzellik kurtaracak/ Bir insanı sevmekle
başlayacak her şey.”
Şiirden sanattan uzak güzellikler de var
elbet hayatta:
Günlerdir hasta yatan çocuğunun ateşinin
düşmesi gibi… Aylardır beklediğin mektubun
gelmesi gibi… Tam umudunu kestiğin anda,
telefonunun ya da kapının çalması ve onu
izleyen dakikalarda ya da günlerde özlemini
çektiğin kucaklaşma gibi…
Eşitlik güzelliktir. Özgürlük güzelliktir. Dayanışma güzelliktir. Ama kimi zaman sadece
haksızlığa direnmek ya da “Hayır!” diyebilmek, o da güzelliktir!
Bir çocuğun gülümsemesi, bir bebeğin parmağınızı avuçlaması ya da sadece bir bakış, bir
baş hareketi, güzellik olabilir…
Ama bana sorarsanız hayattaki en büyük
güzellik, şiddetten arınmış olmaktır. Nefret
dilinden, ayrımcı dilden kurtulabilmek… Farklı dil, din, farklı cinsiyet, renk, farklı düşünce,
farklı ifade, farklı görüş, farklı bakış açısının
insanları “ötekileştirmediği” bir hayat… Tam
tersine bunun bir zenginlik olduğunun bilincine varmak… Güzellik belki de sadece ve sadece kendisiyle ve dünyayla barışık olmaktır;
belki de kendisine benzemeyenlerle empati
kurabilmektir.
Güzellik, hak ve hakikati arama çabası…
Adil bir yaşam… Adaletin er geç doğadaki her
yaratığa gerekli olduğu inancı…
Güzellik, kimi zaman gururdan arınmak,
kimi zaman yardım istemek olabilir…
Güzellik, insanın ufkunu genişletmesi ya
da düş kurmaktan vazgeçmemesi olabilir…
Düşlerinin peşinden koşması… Koşarken, her
tökezleyişte doğrulup yeniden ayağa kalkması
ve koşmaya devam etmesi…
Güzellik doğanın bilincine varmak demektir. Doğa tahribatına son vermek…
“İnsan doğanın efendisi değil; doğa insanın
efendisidir” düşüncesini benimsemektir…
Alışkanlıkların esiri olmamak da güzellik
olabilir… Risk almaktan korkmamak … Yeniye
açık olmak…
Güzellik bir kelebeğin kanadından geçen
ışığı yakalamak da olabilir, kendi içindeki
pırıltıyı başkalarıyla paylaşmak da…
Güzellik… Ah sevgili okur, güzellik tanımını
sen kendin yap… Her seçimin bir yol olduğunu,
her yol ayrımın bir başka ufuk açtığını bilirsen,
inan işin kolaylaşacaktır… Yani diyeceğim o ki,
kendi güzellik tanımını sen kendin seç… “Yeter
ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir”…
Öyleyse inanmaya ve bu yolda mücadeleye
devam: “Bu dünyayı güzellik kurtaracak!”

Yazarın Diğer Yazıları
Yaşar Kemal Büyüsü ve Bütünlüğü

Yaşar Kemal’i en iyi tanımanın yolu, onun kitaplarını okumaktır. Bunu en yalın haliyle, en açık seçik şekilde söyledikten sonra, kırk yıl boyunca süren dostluğumuzdan damıttığım “Yaşar Kemal Büyüsü ve Bütünlüğü” üzerine birkaç anımı paylaşabilirim. 1.Yıl, 1974… İzmir doğumlu, “Ben Anadoluluyum” diyen, ünlü Amerikalı sinema yönetmeni Elia Kazan İstanbul’a geldi. “Amerika Amerika” adlı filmi Türkiye’de yasaklandığı […]

Devamını Oku
AYDINLIĞIN VE ÇAĞDAŞLIĞIN ADI :Türkan Saylan

Artık çok yoruldum; artık konferans, panel, açıkoturumlara paydos! Sivil toplum kuruluşlarında koşuşturmaya son! Bana mı kaldı, biraz da başkaları uğraşsın! Ne zaman böyle abuk sabuk sızlanmaya başlasam, gözümün önünde bir yüz belirir. O Türkan Saylan’ın yüzüdür. Karşısındakinin taa en içine, yüreğine bakan bir çift çakır göz! O bakış, insanı yargılamaz, sınamaz. O bakış, yalnızca, size […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku