2023’te Mutluluk…
Yıllar önce bir yeni yıl yazısı yazmıştım. Bu yıl yine böyle bir
şey yazmak için masaya oturdum. Baktım ki eski yazıya
ekleyecek hiçbir yeni düşüncem yok. Sıkıntılı bir yıl geçirmiş
olmamıza rağmen yine aynı şeyleri söylüyorum. Kendimizi dünyanın
merkezi sanmamız, geçici olduğumuzu unutmamız, hayatın küçük
sanılan insani sevinçlerine, mutluluklarına sırt çevirmemiz bize
emsalsiz acılar yaşatıyor. Oysa yaşıyor olmak, ağrısız sızısız bir
nefes alabilmek, soğuk kış gününde dumanı tüten tavşankanı bir
çayı yudumlayabilmek, bir çocuk gülüşünü görebilmek, eski bir
dostla anılara dalmak, sevdalanmak, hayata yeni atılan bir gencin
heyecanına tanık olmak, mutluluk değilse nedir?
Bhutan Kralı Birleşmiş Milletler’e bir öneride bulunmuş ve Gayri
Safi Milli Hasıla hesaplamalarının değiştirilmesini istemişti. Ona
göre milli zenginlik sadece parayla pulla ölçülemezdi. Bir de Gayri
Safi Mutluluk Hasılası’na ihtiyaç vardı. Bir insanın ailesiyle birlikte
geçirebildiği zamanı, sanatı, kültürü, dostluk ilişkilerini, aşkı da bu
hesaba dâhil etmek gerekiyordu. Bir hayat içinde her şeyin belli bir
ağırlığı ve önemi var. Eğer bu alanlardan birini abartıp da hayatın
merkezine koyarsanız, diğer alanları etkilemesine izin verirseniz bilin
ki mutsuzluğa davetiye çıkarıyorsunuz. Politika da insan hayatında
ancak belli bir ağırlığa sahip olmalı. Ama son yıllarda görüyoruz ki
Türkiye’de neredeyse politikanın dışında bir şey konuşulmuyor. Aristo
insanoğlu için “Anthrôpos phusei politikon zôon!” demişti; yani insan
politik bir hayvandır. Doğru ama bunun bile bir ölçüsü olmalı. Bilgeler
iktidar ve mutluluğu, ateş ve kara benzetir. Biri çoğaldı mı öteki
azalmaktadır. İkisinin bir arada durması mümkün değildir.
•••
Biliyorum ki hepimizin sıkıntıları, üzüntüleri var. İnsanoğlu
hastalıktan, ölüm acısından, parasızlıktan, aşk acısından, ayrılıktan,
onurunun kırılmasından, yaşlılıktan, kısacası binbir sebepten dolayı
acı çekiyor. Ama hayat sadece bunlardan ibaret değil. Dertlerin
yanında sevinçler, hastalıkların yanı başında mucizeler, gözyaşlarının
arkasından kahkahalar bekliyor bizi. Bu yüzden yeni yılın bu ilk
gününde hepinizi, hayatınızdaki karanlıkları değil, aydınlık noktaları
hatırlamaya çağırıyorum. Yaşıyor olmak, yeni yıllara ulaşmak bile
başlı başına bir mutluluk kaynağı olmalı. Hayat, dertleri büyütmek
için çok kısa. Bir türküde deniliyor ki: “Bu dünya bir penceredir / Her
gelen baktı geçti”. Biz de bakıp geçiyoruz işte. İnsan bunu hatırladığı
zaman, dertleri gözünde küçülüyor.
•••
Televizyonda bir belgesel izlemiştim: 65 milyon yıl önce ölmüş
bir dinozorun iskeletini bulmuşlar. Kafasında, ölümüne neden olan
bir yara izi varmış. Şimdi bilim adamları hummalı bir çalışmayla,
dinozordaki bu yaranın nasıl oluştuğunu anlamaya çalışıyor.
Acaba başka bir dinozorla kavga ederken mi yaralanmış, yoksa
başını bir yere mi vurmuş? Bilim adamlarının bu merakına saygı
duymamız gerekiyor. Onlardaki bu merak olmasaydı, bugünküyle
karşılaştırılamayacak kadar geri bir dünyada yaşıyor olacaktık.
İşin bu yanını hiç unutmamakla birlikte benim aklım, dinozorun
son gününe takılıyor. Belki de bir et parçası için kapıştı başka bir
dinozorla, belki bir dişi yüzünden ölümcül kavgaya girdi. Gözü bir
anda karardı ve hiçbir şey düşünmeden öfkeyle saldırdı. Şimdi kafası
bir laboratuvardaki masanın üzerinde duruyor ve birileri röntgenini
çekerek onun son gününü tahmin etmeye çalışıyor. 65 milyon
yıl sonrasından baktığımızda dinozorun dertleri ne kadar küçük
görünüyor değil mi? 65 milyon yıl sonra, bizim dertlerimiz de öyle
görünecek. Bu yüzden hayatınızdaki hiçbir sorunu, dünyanın sonu
olarak görmemenizi diliyorum.
Bize düşen ömür dilimini mümkün olduğu kadar mutlu geçirmek
ve başkalarını da bu mutluluğa ortak kılmaktan daha güzel hiçbir şey
yok.
Hepinize mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir yeni yıl diliyorum.
Bizde hiçbir zaman yeteri kadar değer verilmediğini düşündüğüm “deneme” türü, edebiyatla felsefe arasında ilginç bir noktada durur. Yazarın toplumla ve bireyle ilgili gözlemlerini, tahminlerini, tezlerini, geçmişe ve geleceğe bakışını, eleştirilerini çarpıcı bir yazı türüyle ortaya koyması “deneme” türüne girer. Denemenin en önemli özelliklerinden birisi, son derece kişisel olması. Kişisel olmayan; düşünen, gözleyen, hisseden bir insanın […]
Devamını OkuŞimdi moda Atatürk’ü tartışmak! Türkiye’deki birçok aksaklığın temelinde Mustafa Kemal Atatürk’ü görmek ve resmi ideolojinin allayıp pullamalarına karşı çıkmak prim yapıyor. Tartışmaya bir diyeceğimiz yok. Her şey gibi Atatürk de tartışılmalı. Ne var ki bu tartışmalarda sap samana karıştırılıyor gibi geliyor bana. Mustafa Kemal adlı imparatorluk subayını ve Atatürk adını alan Cumhuriyet kurucusunu sevip sevmemek […]
Devamını Oku-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]
Devamını OkuRutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]
Devamını Oku