Hayyam der ki: “Cenneti ve cehennemi arıyordum, dünyanın ve sonsuzluğun ötesinde.
Hayyam der ki: “Cenneti ve cehennemi
arıyordum, dünyanın ve sonsuzluğun
ötesinde.
Görkemli bir ses yankılandı göklerde: “Ne
arıyorsun? Cennet de sendedir, cehennem de!”
6 aydır doğduğum, büyüdüğüm, kök saldığım
coğrafyada değilim. Nedeni niçini bu yazının
konusu değil. Bir şekilde hayat da devam
ediyor, insanoğlunun yaşam mücadelesi de. Bu
mücadelede içinde bulunduğumuzu koşullara
uyum sağlamak bazen zor gelse de yaşama
içgüdüsü her şeye üstün geliyor. Benim de uyum
sürecim zaman zaman beni zorluyor. Hatta
yıllardır hâlimi hatrımı sormayan panik ataklar
mı dersiniz, numarasını rehberden sildiğim ama
şimdilerde çat kapı gelen mide krampları mı
dersiniz. Olsun varsın… Beni çok yormadıkları
sürece bu eski dostlara da katlanabilirim gençlik
anılarımın ve hatta var olmayı hissetmenin
hatırına. Katlanamadığım şey sanırım zamanın
bu kadar hızlı akması. Daha ben, kaybolmadan
alışverişe gitmeyi bir-iki hafta önce çözdüm ya hu,
ne ara 6 ay geçti! Hatta sene sonunun yaklaştığını
arka sokakta açılan çam ağacı pazarından ve ışıl
ışıl süslenen evlerden anladım düşünün. Yoksa
benim için yeni yıl, yazışmalarda değişen tarihten
ibaret sadece. Ki onu da en az 1 ay yanlış yazarım
hep. Eski iyidir işte, nereden çıktı şimdi bu yeni,
hem de eskisine daha yeni alışmışken. Yani
problemim zaman kavramıyla. Velhasıl baktım
ki olan oldu, yumurta kapıyı kırdı içeri daldı, o
zaman ver elini yeni yıl klişeleri. Listelerden liste
beğenelim ve bir tane de kendimize edinelim.
Yeni yılda yapılmayacaklar listesi! Klişe dediysek o
kadar da değil tabii. Yeni yılda spora başlayacağım,
sağlıklı besleneceğim gibi bir liste değil de, yeni
yılda da neleri yapmayacağım gibi bir liste.
Bir nevi neleri bırakmayacağım listesi. Ben
listemi yazıyorum, siz de bir düşünün bakalım
neleri yapmayacaksınız yeni yılda. Mesela ben
yoga rutinimi yine aksatacağım, her sabah
mızmızlanarak uyanmayı bırakmayacağım, çok
işim var diye her an söylenmeyi bırakmayacağım,
arada gece makyajı ile yatmayı, inat etmeyi, ota
çoka ağlamayı bırakmayacağım, bisiklete binen
boyu bacağım kadar olan ufaklıklara imrenmeyi
bırakmayacağım, oyuncak bebeklerden korkmayı,
çocukluk anılarıma sarmayı, melankolik olmayı
bırakmayacağım, hele sakarlığın en yüksek
mertebesini hiç kimseye bırakmayacağım…
Ben sabaha kadar yazarım da sizin içiniz şişer,
sen ne menem bir insanmışsın deyip okumayı
bırakırsınız. Ne demişti Müzeyyen Abla, “Titrerim
mücrim gibi, baktıkça istikbalime”…
Ama bu liste böyle devam etmiyor. Devamında
nitelik-nicelik var, enlem-boylam var, çarpmabölme var, çukur-tümsek var, bir nevi şenlik var
dostlar, devamında umut var.
– Annemin yaşının kadını ol tavsiyesini
dinlememeyi,
– Köpeğimi çıldırtana kadar mıncıklamayı,
– Kıyafetim konusundaki eleştirileri
umursamamayı yani en nihayetinde başkalarının
ne düşündüğünü umursamamayı,
– İnsanların beni sevip-sevmemesini
umursamamayı bırakmayacağım.
– Haksızlık ve adaletsizlik karşısında çığlık atmayı
bırakmayacağım.
– Doğruyu söylemeyi asla bırakmayacağım.
– Haftalardır ülkemin hemen dibinde bir kadın
hareketi var, kadınlar direniyor, kafa derisinden
çıkan kıllar için ölüme gitmeyi reddediyor, erkekler
direniyor, ülke ayakta, kadını yok sayamazsınız
diyor. Direnişe olan inancımı asla bırakmayacağım.
-Kendi ülkemde de kadınlar her gün tacizle, her
gün tehditle, her gün şiddetle uğraşıyor, yaşam
mücadelesi veriyor, ölüyor. Buna susmayan,
direnen, eleştiren, konuşan, bağıran, çığlık atan
STK’ler, dernekler var, birlik olan, birbirini kollayan
kadınlar var, erkekler var. Örgütlenmeye inancımı
asla bırakmayacağım.
– Ülkemde barınakların durumu içler acısı.
Hayvana şiddet almış başını gidiyor. Ama içinde
yaratılmışa olan sevgiyi barındıranlar dimdik ayakta
duruyor. Karşı koyuyor. Vicdana olan inancımı asla
bırakmayacağım.
– Ülkemde çocuk gelinler var, çocuk istismarı
her gün başka bir olayla gün yüzüne çıkıyor. Ama
bunların peşine düşen gazeteciler var, çığlık çığlığa
karşı koyan avukatlarımız var, her şeyi pahasına
mücadele eden her kesimden insanlar var. Ahlaka
olan inancımı asla kaybetmeyeceğim.
– Doktorlara yönelik şiddet akıllara sığmıyor,
darp ediliyorlar, yaralanıyorlar ve hatta ölüyorlar.
Ama hâlâ ettikleri yemin doğrultusunda hastayı
iyileştirmek ve yaşatmak için ellerinden gelen her
şeyi yapıyorlar. Yaşamın kutsallığına olan inancımı
asla kaybetmeyeceğim.
– Avukatlar da benzer şekilde sistematik
olarak baskı görüyorlar. Hakkı hukuku savundu
diye alaşağı ediliyorlar. Akademisyenlerimiz,
gazetecilerimiz, öğretmenlerimiz, bu böyle olmazolmamalı diyen tüm aydınlar, düşünen, eleştiren
herkes özgürlükleri ile terbiye edilmek isteniyor.
Ama susmuyorlar, vazgeçmiyorlar, korkmuyorlar.
Adalete olan inancımı asla kaybetmeyeceğim.
– Ekonomik durum malum. Mülteci sorunu
bir yandan. İnsan hakları, düşünce özgürlüğü
derken her gün mutsuzluk üzerine mutsuzluk
örülüyor benliğimize. Ama bunu değiştirmek
bizim demokratik hakkımız. Seçimler yaklaşıyor,
nasıl yaşamak istiyorsak, istikbalimiz nasıl olsun
istiyorsak karar vermek elimizde. Yani cennet de
bizim elimizde, cehennem de. İnsanlığa ve umuda
olan inancımı asla kaybetmeyeceğim.
Bu liste şimdilik bitmez, buralara sığmayacak
türlü nursuz haller bekler durur sırada. Bir
bırakamayan olarak derim ki sözün özü,
umut fakirin ekmeği demişler ama umut
yaşam kaynağının ta kendisi. Yeni yılda neleri
değiştirmeliyiz, neleri bırakırız, neleri bırakamayız,
neleri değiştirebileceğiz, neye umut etmeliyiz?
Sağlıkla, refahla, iyilikle, güzellikle, adaletle,
özgürlükle, eşitlikle, mutlulukla, sanatla bir yaşam
için umut etmek insanın en temel haklarından
değil midir? Bu umuda sımsıkı sarılmak varken
bırakılır mı hiç?
Umudun kendisi başköşede otururken, yeni
gelen tarihe de alışırız elbet. Yoksa zaten dünya
döndü dolaştı, bir tur attı, başladığı yere geri geldi…
Son zamanlarda kendi gerçekliğimden koptuğumu çok sık hissediyorum. Truman Show filmindeki figüranlardan biri gibiyimsanki. Dört bir tarafımız kurgu videolarla, etkileşim yani sözlük anlamıyla karşısındaki kişiyi kendi duygu ve istekleri doğrultusuna yöneltmek uğruna yapılan türlü saçmalıkla doluyken (yapay zekadan bahsetmiyorum bile!) sahici nedir? Gerçek ve doğru bilgiye nasıl ulaşılır? Biz çocukken sorularımızın cevaplarını bulmak için tek […]
Devamını OkuHangi yıldı, takvimler hangi günü gösteriyordu ve saat o anda hangi dakikayı gösteriyordu bilmiyorum yaratılış anında.
Devamını Oku-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]
Devamını OkuRutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]
Devamını Oku