Yaşar SEYMAN
Tüm Yazıları
Gelecek Yıl Yüzümüz Gülsün…
Ana Sayfa Tüm Yazılar Gelecek Yıl Yüzümüz Gülsün…

Düşlerin, düşlerin, büyüyen düşlerin yeni yılı bu yıl…

Düşlerin, düşlerin, büyüyen düşlerin
yeni yılı bu yıl…
Hiçbir yılın gelişine benzemiyor…
Yeni bir çağa girişin düşleri gibi sınırsız, umudu
yeşerten, beklentileri büyüten, özlemleri yüklenmiş,
yükü dağlardan ağır bir yıl kapımızı çalıyor.
Anımsayalım milenyum yılına girmeye
hazırlanan dünya ülkeleri, yılın ilk günlerinde
başlamıştı düşlerin, hedeflerin, beklentilerin
çağı geliyor sözünü söylemeye. Öyle ki Eiffel
Kulesi’nin üzerindeki ışıklı panoda her geçen
günle, gelecek günlerin sayısı yansıyordu.
İnsanlık bir çağı uğurlayıp yeni bir çağa girmeyi
büyük şans saydı…
Yeni bir çağa girerken okumuştum Nâzım
Hikmet’in “Yılbaşı Ağacı” şiirini bir daha bir
daha okuyup, bir kadının bir şairin dizelerini
süslemesi, kalemin ucundan dökülmesi ne
muhteşem bir yadigârdı ona ve hepimize…
“Bir yılbaşı ağacı karlı bir meydanda
Estonya türküleri söylüyor
Telli pullu upuzun bir yılbaşı ağacı
Sen kırmızı sırça topun içindesin
Saçların saman sarısı kirpiklerin mavi
Onu oraya ben astım seni içine koyup
Ak boynun uzundur yuvarlaktır
Kuşkularım kaygılarım sözlerim umutlarım
ve okşayışlarımla koydum seni sırça topun içine
Bütün yılbaşı ağaçlarına, bütün ağaçlara,
bütün balkonlara, pencerelere, çivilere, hasretlere
astım kırmızı sırça topu seni içine koyup”
Biten yılları “Bu yıl da bitiyor.” tümcesi ile
uğurladık. Geçen yıllarımızı da sevmiştik. Yine
de gerçekleşmeyen düşlerimizi, sevinçlerimizi
yeni yıla erteledik. Yıllar geçtikçe bazılarımız
yılbaşı gecelerimizi yalnız karşıladık, kadehimizi
geleceğe yalnız kaldırdık. Yılbaşı ağacımızın
ışıkları korkak korkak göz kırptı. Günlük
defterimizin son yapraklarına yeni yıla yönelik
beklentilerimiz yanında yılın son sözlerini yazdık.
Diliyorum bu yılbaşında ışıklar korkusuz
yansın…
Hiç unutmuyorum bir yılın son günlüğüne
“Asmin” şiirinin babası Ahmet Telli’nin yüreğimi
kanatan o muhteşem şiirinin bir tek dizesini
yazmıştım:
SEN GİDİNCE
Sen gidince…
Şairler dokunur yüreklere misali, Ahmet Telli
sesim oldu.
“Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider.”
Mevsimsiz gidişinle hangi kuşlar da gitti henüz
bilmiyorum. Sen gidince yıkıldı bu kent…
Senin ansızın gidişinle, o sabah kentin üstüne
çöken kara bulutlar henüz dağılmadı. Bir gelip
bir gitseler de dağılmadılar.
Ansızın yolda duydum, gidiyorsun. Ben öyle
bir yer için yola çıktım ki, gidişine ağlamak ne
mümkün. Gözyaşlarım içime aktı. Gülerken
ağlamak neydi, gülüşümle öğrendim. Kimseler
anlamadı, çünkü içim kan ağlarken güldüm.
Toplumsal duyarlılık bu mu?
Bir akşam sana, bu kentte yeni açılan
mekândan söz ettim. Güzel olduğunu söyledim.
Bana dedin ki: “Mekânlar gittiğin insanlarla
güzeldir.” O nedenle, senin hangi mekâna
kimlerle gidip güzelleştirdiğini bilmiyorum.
Benim mekânlarım başkalarıyla güzelleşti. Bu
kentin trafiğinde, yolculuklarda, doğduğun
kentin plakasını taşıyan arabayla, kamyon
şoförleriyle korna çalarak cilveleştiğini
unutmadım. Hele bir de seni tanırlarsa, yer gök
korna sesiyle çınlıyordu.
Uzun yıllar bu kentte yaşadın. Hangi ağaçla
söyleştin, hangisinin gölgesinde soluklandın,
hangi yola, hangi düşünceni nakışladın? Hangi
ışıklar yüreğini pır pır ettirdi; hangi mekânda
söyleşilere doyamadın, zamanı yitirdin? Bu
soruların yanıtlarıyla ansızın gittin. Sen gidince
sorular sökün etti. Birlikte olduğumuz kıt
zamanlarda, bunları konuşmadık. Sen gidince
yıkıldı bu kent.
Meğer bu kentte varlığını bilerek güne
doğmak, nefes almak, yaşama yürümek seninle
anlamlıymış. Sen gidince her şeyin tadı kaçtı.
İçimdeki renkleri inatla koruyan, soldurmayan
benim yaşam rengim soldu…
“Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde”
Bir şairden daha güçlü kim bir kadının ayrılık
acısını yazabilir ki…
Yükü dağlardan ağır 2023 yılımız…
Cumhuriyet’imizin 100. yılına girerken, giden
yılların ardından hayıflanmak yerine yeni yılımızı
onarma, kaybettiklerimizi yerine koyma değil;
ötelere taşıma, iktidar umudunu büyüterek,
düşlerin sınırsızlığını yaşama dönüştürmenin
tam zamanı!
Bu sene ülkemiz için düşlerin, umutların en
önemlisi Cumhuriyet’in yüzüncü yılında, yüzler
artık gülsün çabası, sevinci, umudu hepimizi
sarıp sarmalamalı…
Yaşar Kemal’in huzur içinde uyuması için
artık ülkemizde kadın, çocuk, sokak canları ve
ağaç olmak zor olmasın! Kadınlar, çocuklar,
sokaktaki canlarımız, ağaçlarımız özgürlük
içinde yaşasın!
Cumhuriyet’imizin yüzünü yüzüncü yılda
güldürmenin tam zamanı!

Yazarın Diğer Yazıları
Cumhuriyet’imizin 100. Yılında Bir Cumhuriyet Öğretmeni

Atatürk, gündüz cephede savaşırken akşam ise çadırında Çalıkuşu’nu okurdu. Çalıkuşu’nu okuyup bitirdiğinde, “Biliyor musunuz dün gece Reşat Nuri Bey’in Çalıkuşu romanını okudum, çok beğendim. İhmal edilmiş Anadolu’yu, genç bir hanım öğretmenin yaşadığı zorlukları ne güzel anlatmış. Bitirince İsmet’e vereceğim. (İsmet İnönü) Sonra da sizler okuyun” demişti… Bu da bizim Altındağ’ın Efsane Feride Öğretmeni… Onun da […]

Devamını Oku
Cumhuriyet Bir Kadın Devrimidir

Cumhuriyet’i var eden kadınlar, Cumhuriyet’in var ettiği kadınlar bizim kadınlardır. Cumhuriyet kadındır… Cumhuriyet’in kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk, Kuruluş ve Kurtuluş sürecinde hep kadınlarla birlikte yürümüştür. Cumhuriyet öncesi de sonrası da kadınlarla yürüdüğü yolda en önemlisi onlarla çalışmayı içselleştirmiş bir liderdir. Kurtuluş Savaşı sırasında ona inanan kadınlar; Anadolu’nun her köşesinde, her konumda eğitimli, eğitimsiz cephede […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku