Aylin ÜNAL
Tüm Yazıları
Kış Mağlubiyeti
Ana Sayfa Tüm Yazılar Kış Mağlubiyeti

Günler daracık, güneşi sıcak sıcak bir kavanoza doldurup kapağını kapatmışlar.

Günler daracık, güneşi sıcak sıcak bir kavanoza doldurup kapağını
kapatmışlar. Buzdolabına koymuşlar lazım olunca kullanmak
üzere. Bugünlerden de anlaşılıyor ki gökyüzü emanet cimri birine.
Yine cömertlik bize kaldı. Savurganlık demiyoruz kibarlık niyetiyle.
Sözcükler kadar süslü çamlar. Kırmızı kaftanlarla kuşanmış heybetli
adamlar. Torbalarda “çın çın” eden kadehler, geyiklerin sırtında şaraplar.
Kayan bir yıldızın peşinde sürükleniyor hayat ağacına doğru. Yeşil ışıklarla
gecenin aşkı körükleniyor. Aralığın orta yerinde kılıcını savuruyor gündüz.
Gelecek yıl eşiğinden atlayamadan bir savaş başlatıyor.
Devriliyor günler. Gece çökmüş dizleri üzerine. Yenilginin hırsıyla büyük
bir fırtına koparıyor. O gün uzun uzun düşünüyor ve hiç olmadığı kadar
uyanık kalıyor. Ardından çekilme kararı alıyor. Hazır kavanozdakiler de
bitmişken günler uzatıyor misafirliği. Baştan aşağıya ihtişama sarıyorlar
geceyi. Bir zincir altın takıyorlar hayat ağacının boynuna. Altında uyuyorlar
devrilmeyen Akçam’ın. Yeni yıla dek sürüyor sarhoşluğu akşamın.
O gün, uğruna binlerce renkli kışla salıyorlar Ay’ın tepesinden. Koca
çamın dikenli kollarına giydiriyorlar. Özenle bağlanıyor dualardan
dileklerden. Yirmi Bir’i Aralık’ın. Soğuk marta dek tüttürse de bacaları,
gündüzlerin zaferi büyük. Kıyamet çığlıkları atıyor kar küresine sıkışmış
baykuşlar. Daha önümüzde ne uzun geceler ne soğuk kışlar var. Kızaklara
da dahi sığmaz yılları ömrün. Uzanır geceden evvel gökyüzüne kadar.
Kırmızı pullar dikilmiş binlerce hediyenin kutusuna. Neşeli bir uğultuya
çınlıyor çığlıklar. Bırakılan binlerce hediyenin içinde küçük bir kız çocuğu
var. Saklanmış iri olanların arasında. Kimse fark etmesin diye de kırmızı
boncuklar takmış saçına. Kollarını kendine sarmış. Geceyle gündüzün
savaşı gibi masalsı ancak savaş kadar korkunç bir hayat varmış dışarıda.
Geyikler gerçek değilmiş aslında. Hepsi ormanda ve uçmaktan bir
habermiş.
Kutlamalar devam ediyor. Günlerden Yirmi İki Aralık artık. Kimisi
sonsuz sabahları kimisi sıcak geceleri diliyor. Dualar bazen tüm insanlığa
bazen de tek bir insana gidiyor. Küçük kız kutuların arasından olanları
seyrediyor. Hiçbir yerden gelmiş. Orası biraz uzakta ama sıcak bir yermiş.
Kar ise yalnızca oynanmak için yağıyormuş.
Rüzgâr var. Mumların çoğu söndü. Gece yenildi, insanlığa dair birçok
güzellikle beraber. Hediyeler dağıldı çoktan. Geriye boş kartonlar kaldı
çöp kenarına atılan. Kız hâlâ orada. Kimse yok, karanlık çökmüş. Fakat
binlerce mum hâlâ yanıyor iri gözlerin merceğinde. Sokağın dört bir yanını
buz kesiyor hayatın gerçeğinde. Masallar bitiyor. Şimdi boş sokakta sabah
saatleri. Kıvılcımlar saçılıyor o renkli irislerden. Yanıyor hayalin sıcaklığıyla
kibritçi kız misali.

Yazarın Diğer Yazıları
Zamana Yetişmek Öğrenerek

Zaman değişmez, insanlar gelişmez yoktan. Dünya döner, gece bellidir sabahtan. Kendi içinde devrilen bir düzendir yaşam, suyun üstünde kalır, düzensizlik çamurlu yosunlar gibi dipte dalgalanır. Bazı balıklar zehirlidir, kimi otlar şifalıdır; var olan, yaşama dair kıyılarda çalkalanır, zamanın git gelleri ve değişmeyen düzeninde, yaşıyor insanlar yüzer gibi en derinde. Zaman değişmiyor ancak ilerliyor dalga dalga. […]

Devamını Oku
Cumhuriyet’in Işıkları

Camları çatlamış, içi gaz dolu lambaların. Üstünden geçilmiş yanmaya devam eden mumların. Tüm aydınlığını söndürmüşler evlerin, kundaklamışlar saltanatıyla korkuların. Gündüz inmiş umuda kapanan perdelerin üstüne. Perdeleri dondurmuş keskin soğuğu camların ve ısınmamış uzun bir süre. Hastalıklar söndürmüş altını ocağın, sefalet de basmış yanan son kibritin üstüne. Devası bir kağıtta kıta kıta yazıyormuş da okuyanı bulmak […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku