Pelin Batu
Tüm Yazıları
Noel Ağacının Kadim Tarihi
Ana Sayfa Tüm Yazılar Noel Ağacının Kadim Tarihi

Tanrıçayı kızdırmayacaksınız.

Tanrıçayı kızdırmayacaksınız.
Öfke anında sizi köpeklerinize de
parçalatabilir, sırma saçlarınızı yılana da
çevirebilir.
Kibele de böyle bir tanrıça. İstediği zaman
tüm güzellikleri sunarken olur da onu reddedip
hoşnutsuz ederseniz, karşınıza nükleer bir nefret,
feci bir intikamla çıkabilir. Tıpkı doğa gibi.
Bir taraftan ana tanrıça olarak dişiliği,
üretkenliği, doğurganlığı ve bereketi sembolize
ederken bir taraftan yıkımı da getirebilir.
Nitekim zavallı Attis’in başına gelenler,
Kibele’nin insani yüzünü bize gösteriyor.
Zaten pagan tanrıların hırsları ve intikamları,
kıskançlıkları ve zaafları insanları aynalar. Attis
miti aynı zamanda bize her daim yemyeşil kalıp
göklere yükselen çam ağacının varlığını da açıklar
ki buradan Noel ritüeline gelene kadar bu ağacın
kutsal ayinlerde ve ritüellerde kullanılışının
kökeninin ne kadar eskilere gittiğini anlarız.
Pek çoğumuzun bildiği üzere Kibele,
coğrafyamızın en kadim tanrıçalarından biridir.
Frigyalıların ana tanrıçasıdır. Attis’in kültü
de onunla bağlantılı olarak bu coğrafyada,
günümüzde Kütahya’daki Murat Dağı’nın
eteklerindeki Dindymon antik kentinde M.Ö. 1250
civarında doğmuştur. Pausanias olsun, Ovid olsun,
mitleri çeşitli olmakla birlikte sonu hep kanlıdır.
Hikâyenin bir versiyonuna göre Kibele, yakışıklı
Attis’e âşık olmuştur. Fakat Attis Sakarya Nehri’nin
perisi Sagaratis’e âşık olunca Kibele kıskançlıktan
çıldırmış, peri kızının vücut bulduğu ağacı
keserek Attis’i delirtmiştir. Pausanias’a göreyse
Attis, tanrılar kadar güzel bir çocuktur. Bir teke
tarafından büyütülmüş ve Kibele’nin gönlünü
almıştır. (Ballıhisar) Pessinos Kralı’nın kızıyla
evlendirilecekken (ki mitin bazı versiyonlarına göre
bu Kral meşhur Midas’tır), Kibele tüm ihtişamıyla
karşısına çıkıp Attis’in aklını başından alır. Böyle
bir gücü karşısında gören Attis, kendi cinsel
organını keser (Kastrasyon imgesi üzerine duran
psiko-mitografların çam ağacının fallik şekline
gönderme yapmasına gerek kalmaz!). O kesilen
uzuvla beraber Attis’in her daim yeşil kalan çam
ağacına dönüşmüş olması mitlerin ortak yönüdür.
Attis’e acıyanlar onun hayatta kalması için Zeus’a
yalvarırlar ve böylece Attis çam ağacına dönüşür.
Bazı mitlerde Kibele, âşık olduğu adamın ölmesine
o kadar üzülür ki çam ağacına parçalarını asıp onu
hayata getirmeye çalışır. Parçaları toplanan veya
yeniden doğan ilah imgesini Osiris ve Attis’ten
sonra İsa’da da görürüz. Ortak noktaları ölüp
(sembolik olarak) yeniden dirilmelerinin ötesinde
bunun kış gündönümünde gerçekleşmesidir.
Noel kutlamalarının antik Yunan ve Roma
kültürlerinde Attis’ten geldiği düşünülmektedir.
Çam ağacı olarak vücut bulmuş bir bereket
tanrısına tapınma olarak okunmaktaydı. Tabii çam
ağacı Ege’ye ve Akdeniz’e has değil. İskandinavlar,
Keltler ve Cermenlerin de ağaç mitleri çoktur.
Odin’in kendini Yggrasil adında hayat ağacına
asıp dokuz gün asılı kaldıktan sonra kâinatın
tüm bilgilerine ulaştığına inanılır. Hayat ağacının
dişbudak ağacı olduğu varsayılır. Belki de Noel
çamı değildir ama iğneli ve kışın da yeşil kalabilen
ağaçlardandır. (Ey botanikçiler, her dem yeşil
olmayan dişbudaklar da vardır, bilirim, heyhat
burada üzerinde durduğumuz mit, ölümle yaşamı
birleştiren doğa tanrıları ve yeniden doğma olduğu
için, her dem yeşil türde dişbudaklardan bahsetmek
daha uygundur). Dolayısıyla, İskandinav ülkelerinde
her 25 Aralık’ta kutlanılan Yule ayini, yılın en kısa
gündüzüne sahip günde kem ruhları uzak tutmak
için kutlanır, ortalık aydınlatılır ve çeşitli ilahiler
ve şarkılarla cadılar ve şeytanlar uzak tutulurdu.
Ağaca asılan süslere dair çeşitli rivayetler vardır.
Kimi tarihçiler, ağacı süsleyen ay, yıldız gibi
simgelerin Babil tanrılarının sembolü olup Yunan
ve Roma’ya geçtiğini, Romalılar Hıristiyanlığı kabul
edince de bu ritüellerin tek tanrılı dinlere adapte
edildiğini düşünmektedir. Kimileri de bu süsleme
geleneğini Protestan reformu Martin Luther’a
bağlar. Luther bir yürüyüşünde yıldızların ağaçların
üzerindeki parlamasından etkilenmiş, evine
dönünce ağacına mumlar bağlayıp gökyüzündeki
parıldayan yıldızlara öykünmüştür ve gelenek
oradan yürümüştür.
Ve etimoloji… Türkçede kullandığımız Noel
kelimesini Fransızcadan almakla birlikte kökeni
Latince “natalis” yani doğumdan türemiştir (Ayrıca
Fransızcada Noel, nouvelle yani “haber” kelimesiyle
de ilintilidir. Bir başka teoriye göre Noel, Kelt
dilinde “yeni” anlamına gelen “noio” ve “hel” yani
güneş kelimelerinin birleşmesinden doğmuştur.
Yeni güneş demek yeni yıl demekti. Aralık sonu
da yeni yılın başlangıcı sayılıyordu. İngilizcedeki
Christmas ise sesinden de tahmin edildiği üzere
Grekçe Hristos ya da Mesih ve Latince Miss ya da
gönderilmiş kelimesinin birleşmesinden türemiştir.
Amerikalıların -her şeyi kısaltmaya bayıldıkları içinx-mas olarak yazdıkları Christmas bize gönderilmiş
Mesih’in müjdesidir aslında.
Burada Mithra kültüne girmek de şahane
olurda ama Antik Pers mitolojisini Romalılara
bağlayıp girersem hiç çıkamam. Görüldüğü üzere
mitoloji dipsiz bir kuyudur ve bağlantılar çoklu ve
çetrefillidir. Tek bir doğru hiç yoktur. Sonuçta Noel
yortusunun bizlere binlerce yıl önceki analarımızın
ve atalarımızın ayin/kutlama/yas/yeniden doğum
ritüellerinden geldiğini söyleyebiliriz. Ritüellerin
geçmişini bilince de, aslında “gavur” diye yaftalayıp
ötekileştirdiğimiz kimi alışkanlıkların aslında ne
kadar “bizden” olduğunu anlayınca, utanır mıyız?
Sormak lazım!

Yazarın Diğer Yazıları
Umut ve umutsuzluğun arasından

21.yüzyılın en yaratıcı ve yıkıcı yazarlarından Osamu Dazai, intihar etmeden üç yıl evvel kaleme aldığı Pandora’nın Kutusu adlı otobiyografik eserinde, insanların umutla kandırıldığı gibi umutsuzlukla da kandırılabildiklerini hatırlatır. Umudumuzun cılız ışığını karartan, yaşama sevincimizi çalan, bize umut vaat edip bizi çıkmaz bir sokağa çıkaran, heyecanlı bir yükselişten sonra İkarusvari yere çakılmamızı sağlayan umutsuzluğun da umut […]

Devamını Oku
Kadınlar Devrimi

Kadın meselesi, Cumhuriyet’imizin ilk gününden itibaren gazetelerde, meydanlarda ve siyasette büyük kavgaların ve polemiklerin nedeniydi. Kadınlar, hukuk nezdinde eşitlik, eğitim, miras, seçme hakkı talep ederlerken devleti temsil edenlerin çoğu bu hakları vermek bir tarafa, şeriatı geri getirmek için yasa tasarıları bile öneriyordu. Neyse ki Mustafa Kemal, Tunalı Hilmi, Recep Peker ve İsmet İnönü gibi vekiller […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku