Ataol BEHRAMOĞLU
Tüm Yazıları
Şiir Zamanı
Ana Sayfa Tüm Yazılar Şiir Zamanı

Fakat kendi payıma ben bir zamandır, belki de çok uzun bir zamandır, her yeni günü yeni bir yılmış gibi algılıyorum ve öylece de yaşamaya çalışıyorum…

Şiirin zamanı var mıdır?
Şimdiki zamanda yazıldığına göre
şiirin zamanının şimdiki zaman olması
gerektiği düşünülebilir…
Oysa pek öyle değil.
Şiir ve zaman denildiğinde akla ve belleğe
bir anda geçmiş zamanlara ilişkin şiirler
üşüşüyor.
Bunlar genellikle hüzünlü anımsayış
şiirleridir.
Örnek mi: “Geçen Zaman” Ziya Osman
Saba; “Balkon” Baudelaire/Cahit Sıtkı
Tarancı; “Göl” Lamartine/Yaşar Nabi Nayır;
“Erenköyün’de Bahar” Yahya Kemal Beyatlı;
“Hatırlama” Oktay Rifat; “Aynalar ve Zaman”
Hilmi Yavuz, aklıma bir çırpıda gelenlerden
bazıları…
Zaman konusunu genel olarak konu alan
şiirlerin listesi ise uzayıp gider… Bizim
edebiyatımızda bu kavram üzerinde hem
şair hem yazar olarak en çok durmuş olan
edebiyatçımız Ahmet Hamdi Tanpınar’dır.
Onun “Ne İçindeyim Zamanın” başlıklı şiiri
zaman konusuna felsefi ışık düşüren ender
şiirlerdendir.
Aynı şairin “Her Şey Yerli
Yerinde” başlıklı şiiri ise,
sanki şimdiki zamanı bir an
duruyormuş gibi olan zamanı
anlatıyor gibi görünse de, dile
getirilen aslında sonsuzca geçip
gitmekte olanın hüznüdür.
Şairlerin zamanla ilgili sorunları bence hep
olmuştur.
Şiirin (genel olarak sanatın) hedefi,
ister geçmişi anımsayarak ister bugünü
betimleyerek olsun, zamanı bir an için bile
olsa durdurmak, bir başka deyişle de bir anı
sonsuzlaştırmak isteği değil midir?
Tevfik Fikret’in bence en güzel şiirlerinden
biri olan “Leyl-i Veda”da (Veda Gecesi),
“kara bir kuş gibi uçup gitmeye hazır”
gecede, sevgiliyi “ebedi kalmak için ısrar”a
çağırması, tam olarak bu duygunun dile
getirilmesidir…
Oysa yıllar birbiri ardına geçmekte, “yıl”
diye adlandırdığımız zaman dilimlerinden her
biri yerini yeni gelene bırakarak, yaşanmış
ya da sadece hayal edilip yaşanamamış nice
mutluluk, mutsuzluk, sevinç, keder, hayal
kırıklıkları, pişmanlıklarla
birlikte sahneden
çekilmektedir…
Yeni bir yıl, neyin
yenisidir?
Pişmanlıkların, hayal
kırıklıklarının, umutların,
umutsuzlukların, sevinçlerin, kederlerin,
bütün bunlara kaldıkları yerden bir kez daha
başlamanın mı?
Ve bir yıl daha yaşlanmış olarak…
Bunları yazanın, artık, ununu eleyip
eleğini asmış yaşlı biri olduğunu düşünmeyin
sakın…
Yıllara vurursak öyle…
Fakat kendi payıma ben bir zamandır,
belki de çok uzun bir zamandır, her yeni günü
yeni bir yılmış gibi algılıyorum ve öylece de
yaşamaya çalışıyorum…
Şiirin zamanlar üstü zamanını
yaşıyormuşçasına…
Herkese böyle olmayı öneriyorum ve yine
de yaklaşmakta olan yeni yılın hepimize
kutlu olmasını, yurdumuza ve dünyaya barış,
sevinç ve akıl getirmesini diliyorum…

Yazarın Diğer Yazıları
“Göl” üzerine

Sanırım hemen herkes gibi zaman olgusu (ve kavramı) üzerine çocukluk dönemlerinden bu yana hep düşündüm. Daha önce de yazılarımda sözünü etmiş olmalıyım, on yaşlarımda ya da az sonrasında bir ara zihnime, zamanı durdurabilir miyim sorusu takılmıştı… Aynı yollardan gidip gelmek… Bir hareketi sabitleştirmek… Böylece sanki bir ân’ı, o en küçük zaman dilimini kalıcı kılarak sonsuzlaştırmak, […]

Devamını Oku
Öğrenmek

Hayatım öğrenmekle geçti. Kendimi bildim bileli öğreniyorum. Bundan şikâyetçi miyim? Hayır. Öğrenmek mi öğretmek mi diye sorsalar, hiç duraksamaksızın, öğrenmek derim. Öğrenmenin nesini mi seviyorum? Sanırım her şeyinden çok, sürecini. O süreç, tıpkı aşkta olduğu gibi, bilinmezlikler, güçlükler, keşiflerle doludur. Fakat yine tıpkı aşkta olduğu gibi heyecan vericidir. Sonrası mı? Sonrası da güzeldir kuşkusuz. Öğrendiğinizi […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku