Aylin ÜNAL
Tüm Yazıları
Canlı Eşyalar
Ana Sayfa Tüm Yazılar Canlı Eşyalar

Bazı zamanlar ev her zamankinden daha sessiz olur.

Bazen hiç konuşulmaz bazense kimse yoktur. Ancak konuşacak birileri mutlaka vardır. Çünkü yalnız olan
insandır, evse kalabalıktır her daim. Koltuklar muhakkak dedikodu içindedir, kırlentler ise konuşmaktan aciz. Onlar ezilen vücudunun derdindedir. Kimse de hâl-hatır sormayınca iyice sessizliğe gömülürler. Kalın perdeler çekilir, insanlar işten gelir, atarlar kendilerini koltuğa. En çok da o zaman üzülürler.

Eminim ki eşyalar da en az bizim kadar düşünürler. Özellikle bir evde yer ettikleri zaman. Belli bir köşesi, kullanmak için belli bir zamanı olduğunda yavaş yavaş bir canlı oluyorlar gözümde. Arada düşünüyorum acaba bunu hisseden tek kişi ben miyim diye. Fakat her birinin ayrı bir yaşı, ayrı bir adı, ayrı bir cinsiyeti bile var. Eğer bunu görmüyorlarsa hissetmekten yoksundur insanlar. Kimi zaman ait olduğu insana benzer kimi zamansa onu hor kullanana zıt bir karakteri tavrı olur. Sanki sevildiğini hisseder gibi hiç beklenmeyecek kadar uzun süre hizmet eder. O evde huzur varsa şımarır, ortalıkta gezer, dağınıklık yaratır ama biraz durgunsa evin içi, suçunu bilen bir çocuk gibi kenarda bekler, birçok insandan daha fazla bilir haddini. Hatırladığım ilk canlı eşya benden önce dünyaya gelmiş eski bir süpürgeydi fakat ben ne kadar büyürsem büyüyeyim o her zaman benden gençti, dinçti. Yine de biraz ahmaktı, bazı zamanlarsa tek yaptığı kapı kenarlarına çarpmaktı. Ona zaman zaman sinir olduğumu hatırlıyorum, çünkü çok ağır ve taşıması zordu. Bununla birlikte sevecen bir tarafı da vardı, eminim evden giderken en çok prizler
ağladı. Onunla bazen dertleştim, gerçi onun yaşanmışlıkları benden fazlaydı. Tahta bir ekmek sepeti vardı mesela, eminim bir insan olsaydı etek en çok ona yakışırdı. Eski çekyat koltuklar, bozulan çamaşır makinası her birinin kendine ait bir karakteri insandan hallice bir ruhu vardı, şahsen yeni bir şey alındığı zaman ona alışmak da bu yüzden hep zaman aldı.

Şimdi ne zaman evde kimse olmadığını bilerek açsam kapıyı, anahtarın şıngırtısı ile yankılanır sessizlik. En çok da o sessizliğe kulak kabartırım. Çünkü içinde evden ayrılan bazı eski ve canlı eşyaların olmayan sesini duyarım. Sonra
kalın perdeleri çeker kırlentlerin ağıtlarını göz ardı ederek uzanırım. İzlemesem de televizyonu açarım. O koca süpürgenin varlığını hayal ederim, onun çalışırken çıkardığı sesi duyunca kapanır gözlerim. Uyuyuncaya dek dertleşiriz duvarlarla. Sabaha dek süpürgenin ninnisini dinlerim.

Yazarın Diğer Yazıları
Zamana Yetişmek Öğrenerek

Zaman değişmez, insanlar gelişmez yoktan. Dünya döner, gece bellidir sabahtan. Kendi içinde devrilen bir düzendir yaşam, suyun üstünde kalır, düzensizlik çamurlu yosunlar gibi dipte dalgalanır. Bazı balıklar zehirlidir, kimi otlar şifalıdır; var olan, yaşama dair kıyılarda çalkalanır, zamanın git gelleri ve değişmeyen düzeninde, yaşıyor insanlar yüzer gibi en derinde. Zaman değişmiyor ancak ilerliyor dalga dalga. […]

Devamını Oku
Cumhuriyet’in Işıkları

Camları çatlamış, içi gaz dolu lambaların. Üstünden geçilmiş yanmaya devam eden mumların. Tüm aydınlığını söndürmüşler evlerin, kundaklamışlar saltanatıyla korkuların. Gündüz inmiş umuda kapanan perdelerin üstüne. Perdeleri dondurmuş keskin soğuğu camların ve ısınmamış uzun bir süre. Hastalıklar söndürmüş altını ocağın, sefalet de basmış yanan son kibritin üstüne. Devası bir kağıtta kıta kıta yazıyormuş da okuyanı bulmak […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku