gözlerim
Kirpiklerini indirmemişti
yere
geceler erkendi
ve kimse ağlamıyordu
Ormanların sırdaş kokusu
sargın ve sırılsıklam
ve usul usul
kuşatıyordu tenimi
buhurlu topraklar
başımı tütsülüyordu
kucağımda zeytin dalları
kısraklarla yarışıyordum
uçurumlarda
omuzlarımda yüklü bulutlar
Yıldırımlarla çarpışıyordu
bıçkın yıllarım
telaş içinde
ve artık
her köşe başında
tek tek ateşleniyordu
aşk ocakları
sokaklar tutuşuyordu
ve ben büyüyordum
yaralı yanık
bir gün dedi ki yüzüme
şairin hası
‘Hepimiz tanrı olduk
kimse mutluyum demesin’
Sanki
kılıçlar vurdu göğsümün ortasına
Ve
günü geldi
biz de düşüverdik
aşk yollarına
hesapsız
Gözü kara
Oysa aşk
yerlere kapanıvermekmiş
her seferinde
kaç kere giyindim
kaç kere yükledim sırtıma
bilirim
ama gel gör ki
dövünüp durmaz buyurgan hayat
kalkışır her yenilmede
dikleşir
sonunda yeniden kuşanır
saltanatını
boyun vermez
Yani kalbim
hasılı kelam
kim ne derse desin
insan
kendi kendinin aşkıdır sonunda
tek başına
ama gel gör ki dövünüp durmaz buyurgan hayat kalkışır her yenilmede dikleşir
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku