Dilek Neşe AÇIKER
Tüm Yazıları
Üç El ve Bir Pençe Bele
Ana Sayfa Tüm Yazılar Üç El ve Bir Pençe Bele

O tangonun ritmi size bir esi işaret ettiğinde
Bir tutkunun buharıyla her zaman hazır ve nazır
Birbirlerine düğümlendiler, tuhaf bir bağın asmasıydılar
Salondaki fısıltılar arasında yağmurda çiçek açmış*

Yukarıdaki dizeler Arjantin edebiyatının önde gelen isimlerinden yazar, şair ve çevirmen Jorge Luis Borges’in Tango (El Tango) isimli kitabındaki bir bölümde geçer. Tangonun tarihi ve kökeniyle ilgili derin bir araştırmaya girdiği bu çalışmasında Borges elde ettiği bazı kanıtlara, yukarıda küçük bir kısmını okuduğunuz Marcelo del Mazo’ya ait Tango Triptik şiiri sayesinde ulaşır.

Sarsıcı bir romanın aksiyonuna benzer nitelikteki bu incelemede, Borges’in okuyanı büyük bir hayranlığa sevk eden cümleleri adeta dans eder ve başlangıçta ziyadesiyle maço bir ifadeye sahip müzik türünü popüler kenar mahalleli
hikâyelerden kopararak flüt, piyano ve kemanlar eşliğinde başka muhitlere taşır.

Ortaya çıkışı 1800’lerin sonuna tekabül eden tango günümüzde dinamizmini hâlâ korur ve büyük bir tutkuyla insanları birbirine bağlamaya devam eder. Türün hipnotize eden ritmiyle birleşen dans figürleri tüm kısıtlamaları bertaraf eden bir güce sahip oluşuyla edebiyattan sinemaya kadar sanatın pek çok alanında kendine geniş bir alan bulur.

Öyle ki bazı filmler şöhretini çoklukta tango müziği ve dansı tarafından ele geçirilmiş sahneler sayesinde kazanmıştır. Bunlardan belki de en bilineni 1992 tarihli Kadın Kokusu’dur (Scent of a Woman). Martin Brest imzalı filmde Al Pacino ve Gabrielle Anwar’ın dans performansının yanında başrolü birkaç dakikalığına oyunculardan çalan Carlos Gardel eseri Por Uno Cabeza unutulmazdır.

Por Uno Cabeza, Steven Spielberg’ün 1993 tarihli filmi Schindler’in Listesi (Schindler’s List) ve James Cameron’ın 1994 tarihli filmi Gerçek Yalanlar’da (True Lies) da izleyiciyi hipnotize eder. Şarkının kullanıldığı 1935 yapımı Tango Bar filmi ise bunlar arasında özel bir yere sahiptir. Tangoyu tarihin en tutkulu türü yapan kişi olarak anılan, eserin bestecisi Carlos Gardel söz konusu filmin bir sahnesinde şarkıyı Alfredo Le Pera’nın sözleriyle bizzat seslendirir. Gardel besteciliğinin yanı sıra sinema dünyasının da bir parçasıdır ve hayatı boyunca otuz beş filmde yer almıştır.

Günümüzün en ikonik ve en iyi bilinen tango şarkılarından biri olan Por Uno Cabeza at yarışı ve bahis tutkunu birinin aşka bu pencereden “burun farkıyla” bakışını anlatır. Şarkının bestelendiği yıllarda at yarışlarının Buenos Aires’in sakinlerinin tutkularından biri olması bunu doğal kılar. Por Una Cabeza bir yönüyle döneminin yaşam tarzının bir tasviri gibidir.

Tangonun başrole çıktığı anlardan biri de Colin Firth ve Jessica Biel’li, İngiliz yapımı Easy Virtue (2008) filminde yaşanır. Ülkemizde Evlilik Sınavı adıyla gösterime giren filmde Mr. Whittaker ve Larita’nın dansı en etkileyici sahneyi oluşturur. Filmin müziklerinin genel olarak başarılı olduğunu söylemekte fayda var.

Easy Virtue unutulmaz tango sahnesiyle anılsa da kendi gerçek hikâyesi de sinema tarihi açısından hayli enteresandır.

Yıl 1922’dir ve müzikallerin altın çağı yaşanmaktadır. Dönemin önemli isimlerinden aktör, oyun yazarı ve besteci Noël Coward (tam adı Sir Noël Peirce Coward) tarafından yazılan müzikal komedi türündeki bu eser, 1928 yılında Alfred Hitchock yönetmenliğinde sinemaya uyarlanır. Müzikle yoğrulmuş eserden yola çıkarak çekilen filmin sessiz oluşu büyük talihsizliktir. Başarısızlıkla neticelenen bu girişim sonunda Hitchcock filmi otobiyografisinden kaldırır.

Tangodan ve filmlerden bahseden bir yazıda türe yeni bir beden armağan eden Astor Piazzolla’nın adının geçmemesi düşünülemez. Olağanüstü bir müzik kariyerine sahip, “Yeni Tango” akımının kurucusu Piazzolla 4 Temmuz 1992’de
öldüğünde arkasında sayısız eser bırakır. Bunlardan bazıları filmlerde sıkça karşımıza çıkar.

Roman Polanski’den Frantic (1988), Jacques Rivette’den Le Pont du Nord, Wes Anderson’dan French Dispatch ilk akla gelenlerdir. Büyük müzisyenin belki de en bilinen eseri Libertango yer aldığı bu filmlerin kimlik kazanmasına katkıda bulunur.

İçinde her türden insana dokunan evrensel temalar barındırmasıyla tangonun diğer sanat disiplinleriyle ilişkisi hep yakın ve tutkulu oldu, olmaya devam ediyor. Dinleyenin dil bariyerini sezgisel olarak aşabildiği tango şarkıları ülkemiz dâhil birçok yerde benimsendi ve bu durum yerli eserlerin, yeni tarzların ortaya çıkışını getirdi. Müziğin akışkan ve yaşamla ahenkli doğası başka birçok tür gibi tangonun da modern dünyada varlığını sürdürebilmesini sağladı. Şiirlerden izi sürülen, iki yüzyıl deviren hikâye hâlâ devam ediyor.

Bandoneondan melodiler, bir keman sesi geliyor
kafeteryadaki ritme ayak uydurmuş
sokağın köşesini döner dönmez beliriveren
garsoniyerde
taita’lar compadron tangonun keyfini çıkarıyor*

*Yazının başlığı Marcelo del Mazo’ya ait Tango Triptik şiirinin bir dizesinden alınmıştır.
*Şarkı sözleri Jorge Luis Borges’in Tango kitabından alıntıdır. “Viejo rincon.” Roberto Lino Cayol’un güftesini, Raul de los Hoyos’un müziğini yazdığı bir tango.

Yazarın Diğer Yazıları
Sonbahar Sayıklamaları

Orion’a inat su üstünde yürüyorum. Yeknesak, alabildiğine mavi bir kütle benimle savaşmaya can atıyor. Kaçıyorum. Ortak olmadığım suçların cezasını çekmeyeceğim. Kuşların kanatlarına, balıkların yüzgeçlerine, kelebeklerin hafifliğine içim gidiyor. Huyumdur, kalbim hep bende olmayanın peşine takılır durur. Bir boynu büküklük taşıyorum eskiden kalma. İşte bu yüzden müsamahakârım kendime. Susuyorum. Sonbahar geldi, geçiyor. Kibirli, bir o kadar […]

Devamını Oku
Yarım Kalmış Bir Hayal

Başlığı en sevdiğim yazarlardan olan Alessandro Baricco’nun bir kitabının adından aldım. Orijinal ismi Questa Storia olan eser Birinci Dünya Savaşı ve 1917 Devrimi’nin tesirini arkasına alarak insanın hayatında yarım kalmış, hep yarım kalması muhtemel anılara, maceralara, duygulara ve ilişkilere odaklanır. Kitaba verilen Türkçe ismi çok severim. Kişisel yaşamımdan ziyade ülkemle ilgili hüzünlendirenbir yanı vardır benim […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku