Türkiye’de pop müzik denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri elbette Barış Manço’dur. Kendine özgü şarkılarıyla
iz bıraktı. O kadar ki, hiç anons yapılmadan doğrudan çalınmaya başlayan herhangi bir şarkısını dinleyenlerin tamamına yakını “şıp” diye bilirlerdi:
“Bu şarkı Barış Manço’nundur!”
Türkiye’de pop müzik denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri elbette Barış Manço’dur. Kendine özgü şarkılarıyla
iz bıraktı. O kadar ki, hiç anons yapılmadan doğrudan çalınmaya başlayan herhangi bir şarkısını dinleyenlerin tamamına yakını “şıp” diye bilirlerdi:
“Bu şarkı Barış Manço’nundur!”
Barış Manço’nun hayatı müzikal bir bulvardan ilerledi. Her döneminde ses getiren çalışmalara imza attı. Barış Manço 1960’lardan itibaren geniş bir dinleyici kitlesine sahip olmuştu.
En iyisi en baştan başlamak… Barış Manço 2 Ocak 1943 yılında İstanbul Üsküdar’da Zeynep Kâmil Hastanesi’nde dünyaya geldi. Annesi Rikkat Uyanık, Devlet Konservatuvarı Klasik Türk Sanat Müziği hocası, sanatçısı ve yazar
olarak biliniyor. Babası İsmail Hakkı Manço’dur. Genç çiftin dört çocuğundan ikincidir Barış. Abisi Savaş 1941’de dünyaya geliyor. İkinci Dünya Savaşı’nın hiç bitmeyecek gibi sürdüğü yıllarda doğduğu için ona “Barış” adı veriliyor.
Bir ismi daha var: Mehmet Barış! Bu kadarla da bitmiyor. Barış’ın hiç görmediği amcası Yusuf, o doğmadan önce vefat ediyor. Amcanın yakın çevresi onu “Tosun Yusuf” olarak biliyorlar. Bu yüzden Barış’a iki isim da ekliyorlar, böylece nüfus kâğıdına “Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço” olarak yazılıyor. İlkokula başladığında resmi evraklara sığmayan bu uzun isim kısaltılıyor, “Mehmet Barış Manço”da karar kılınıyor. İlerleyen yıllarda bu isim “resmî” olarak kalsa da afişlerde, plaklarda Barış Manço olarak şöhrete ulaşıyor.
Barış Manço, Kadıköy Gazi Mustafa Kemal İlkokulu’ndan sonra Galatasaray Orta Okulu’na yatılı olarak başlıyor. Ardından da Galatasaray Lisesi’ne devam ediyor. Bu yıllarda ilerde nasıl bir çizgide ilerleyeceğini de belli ediyor. 1958’de ilk müzik grubunu “Kafadar” adıyla kuruyor. İlk bestesi de aynı yıl geliyor: Dream Girl!
İkinci müzik grubu “Harmoniler”, Galatasaraylı arkadaşlarından oluşuyor. Yeni grubuyla 1959’da lisenin konferans salonunda konser veriyorlar. 4 Mayıs 1959’da babası İsmail Hakkı Bey vefat edince Barış da Galatasaray’a veda edip Şişli Terakki Lisesi’ne geçiyor, oradan mezun oluyor. Yükseköğrenim için Belçika’da yaşayan abisi Savaş Manço’nun yanına gidip Belçika Kraliyet Akademisi’nin Resim-Grafik-İç Mimarlık Bölümü’ne başlıyor. Buradan mezun oluyor ama sıkı durun: “Okulu birincilikle bitiriyor!”
Barış okulu bitirdikten sonra parlak diplomasını duvara asıp gitarını eline alıyor ve Avrupa’da hatırı sayılır başarılara imza atıyor. Yaşlı kıtanın en önemli müzik mabedi kabul edilen Paris’teki Olimpia’da sahne alıyor. Hem de Salvatore Adamo ve France Gall ile birlikte… Burada Belçikalı Les Mistigris (Vahşi Kedi) grubu ile tanışıp kaynaşıyor. Bu grupla birlikte Türkiye’ye de geliyor. Burada bir veda gerekiyor. Ayrılıyorlar. Yıl 1968 olduğunda “Kaygısızlar” grubuyla çalmaya başlıyor. Onun ilk Türkçe bestesi kabul edilen “Kol Düğmeleri” bir anda büyük beğeni kazanıyor.
Şimdi Kaygısızlar grubundaki arkadaşlarına bir göz atalım: Gitaristler Mazhar Alanson, Fuat Güner, baterist Ali Serdar, bas gitarist Mithat Danışan’dan oluşan ekip Sayan Plak’tan ilk plaklarını çıkarıyorlar.
Barış Manço 1970’te Kaygısızlar’dan ayrılıp tek başına yoluna devam etmeye karar veriyor. “Dağlar Dağlar” adlı bestesi 45’lik olarak yayımlandığında 700 bin satıyor. Bu tiraj ona Platin Plak ödülünü getiriyor.
Barış Manço, Anadolu pop tarzını benimsemişti. Kendisi gibi olduğuna inandığı Moğollar ile birlikte çalışmaya başladı. Hatta bir röportajında “Ne ben Moğolların solistiyim ne de Moğollar benim grubum, MançoMongol’uz biz artık.” dedi. Bu birliktelikten “İşte Deve İşte Hendek”, “Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle” ve “Binboğanın Kızı” gibi Manço klasikleri çıktı.
MançoMongol birlikteliği belli bir süre sonra sona erince bu sefer de adı her zaman Barış ile anılacak olan Kurtalan Ekspres grubu doğdu. Hâlâ da yaşıyor!
Barış Manço’nun kabına sığmayan yapısı onu yeni zirvelere taşıdı. 1988’de TRT-1’de o tarihe kadar bir benzeri daha olmayan “7’den 77’ye” adlı televizyon programına başladı. 10 yılda 370 bölüm olarak ekrana gelen program,
Barış Manço’nun televizyoncu olarak da ne kadar parlak bir sanatçı olduğunu gösterdi. Program içinde yer alan Adam Olacak Çocuk, pedagoji alanında ders olarak gösterilecek bir nitelikteydi.
1990’larda Milliyet gazetesinde her hafta ilgiyle okunan köşe yazarlığına başladı. O dönemde Barış Manço ile tanıştım. Her hafta grafik bölümünde sayfası yapılırken sohbet etme şansını yakaladım. Sanki büyük şöhrete
sahip büyük bir sanatçı değil de gazeteciliğe yeni başlamış heyecanlı bir genç havasındaydı.
1 Şubat 1999 günü evinde geçirdiği kalp kriziyle hayata veda ettiğinde öldüğüne kimse inanamadı. Uzun saçlarıyla, on parmağında on marifeti temsil eden yüzükleriyle, unutulmayan besteleriyle, şarkılarıyla, klipleriyle,
kostümleriyle, televizyon programlarıyla çoktan kanıtlamıştı:
“Barış Manço ölümsüzdür!”
Herkesin hayatında hiç unutamadığı öğretmenlerin vardır. Çoğunluğu ilkokulda olan bu “unutulmaz öğretmenler” konusunda benim de hiç aklımdan çıkmayan anı vardır ama bana ait değil. Bir üretim kooperatifi Başkanı Niyazi Taşçı ile ilgili bir belgesel çekeceğiz. Çekimlerden önce birlikte planlar yapıyorduk: -Niyazi Bey ilkokulunuz duruyor mu? -Artık öğrencileri yok ama binası yerli yerinde… -İlkokul öğretmeninizin adını […]
Devamını OkuKurtuluş Savaşı’nın ilk adımı olarak Samsun bilinmesine karşın, Kastamonu’nun İnebolu ilçesi daha işlevsel bir öneme sahiptir. Bir anlamda “Kurtuluş Savaşı’nın İskelesi” olarak görülür. İstanbul’dan gizlice ayrılıp Anadolu’ya geçmek isteyenlerin varacakları ilk durak kesinlikle İnebolu olmak durumundaydı. Ankara’ya ancak İnebolu’dan güvenli olarak gitmek mümkündü. Bağımsızlık mücadelesine katılmak için yanıp tutuşan İstanbullu gençlerden dört kişilik bir ekip […]
Devamını Oku-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]
Devamını OkuRutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]
Devamını Oku