Kürşat BAŞAR
Tüm Yazıları
Bazen Güzeldir Yalnızlık
Ana Sayfa Tüm Yazılar Bazen Güzeldir Yalnızlık

Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz” yazmıştı Özdemir Asaf. Yalnızlık hep hüzünle, acıyla, içimizi burkan istenmeyen bir duyguyla anılır.

“Yalnızlık paylaşılmaz / Paylaşılsa yalnızlık olmaz” yazmıştı Özdemir Asaf. Yalnızlık hep hüzünle, acıyla, içimizi burkan istenmeyen bir duyguyla anılır.

Yazarlar, sanatçılar için aslında vazgeçilmez bir şeydir yalnızlık. Kimi zaman bu sayede olağanüstü eserler ortaya çıkar, kimi zamansa insanı deliliğe kadar götürür.

Çoğu insan yalnız kalamaz, çoğu insanın söylemese de yalnızlık korkusu vardır.

Ben yalnızlığa alışığım. Severim yalnız olmayı.

Yalnızlık öğrenilebilir mi peki?

Yalnızlık gerçekten çok mu kötü bir şey?

Aristoteles, “Bir insan dünyada her şeye sahip olsa da yalnız kalmasından büyük bir felaket yoktur.” der.

Ben aynı fikirde değilim.

Tek başıma sinemaya, tiyatroya, konsere giderim. Tatile çıkarım. Arkadaşlarım şaşırır. Tek başıma yürürüm, bir müze gezerim, güzel bir yemeğin keyfini çıkarırım. Yine şaşırırlar.

Günlerce evden çıkmam. Yalnız oturduğuma inanmazlar.

Böyle evde tek başına oturmak bizde “bunalıma girmek”le eş anlamlıdır. Ararlar, “Gel seni biraz çıkartalım, iyice daralmışsındır.” diye ısrar ederler.

Birini bulmaya, biriyle tanıştırmaya çalışırlar.

Kimi zaman yalnızlığın bir seçim olduğuna kimse inanmaz, başınıza gelen bir felaket, zorunlu bir durum, psikolojik bir çöküntü hâl gibi algılarlar.

Çocuk birkaç saat odasında tek başına otursa, anne baba işkillenir, bir işler karıştırdığına kanaat getirir.

Ahmet şuna bir bak, iki saattir sesi çıkmadı…”

Son yıllarda çocukların bilgisayar başında fazlasıyla zaman geçirmesi, tek başına saatlerce oyun oynaması ciddi bir gündem olarak tartışılıyor. Pedagoglar, psikologlar, eğitmenler, ebeveynler bu durumdan oldukça rahatsız.

Bir arkadaşımın lise çağındaki oğlu geceleri odasına kapanıp kitap okuyor diye annesi beni aramıştı. “Sen anlarsın bunda bir gariplik mi var, bir konuşsan…”

Diyemedim ki ben de yıllarca böyle odama kapanıp kitap okudum, bende de bir gariplik mi var? Aslında vardır belki de. ☺

Yalnızlık öğrenilebilir mi, dedim.

Çünkü bence yalnızlığı öğrenmek çok değerli bir şey.

İnsan yalnız kalmaya alışmayınca, yalnızlıktan korkarak büyüyünce hep birilerine dayanmaya çalışıyor. Yanlış arkadaş seçimleri yapabiliyor, yanlış ilişkiler kurabiliyor.

Bir üzüntünün, bir sıkıntılı zamanın ardından yalnız kalamadığı için kendiyle hesaplaşamıyor, sosyalleşmeyi bir bağımlılık hâline getiriyor.

Elbette münzevi bir hayatı, herkesten kopuk kendi başına bir hayatı savunmam.

Ama yalnız kalabilmeyi başaran insanların hayatla ve başkalarıyla daha iyi bir ilişki kurduğuna inanırım.

Hatta bazen bir süre oruç tutar gibi yalnız kalmanın ruhumuza iyi geleceğine inanırım.

Çocukken çok yalnız kaldığım zamanlar olurdu. Uzun saatler boyu kitaplarla, müzikle uğraşırdım. O zaman bilgisayarlar, telefonlar, oyun konsolları yoktu. Hatta televizyon bile akşamları sınırlı saatlerde izlenirdi.

Kitaplar ve müzik hayatım boyunca benimle oldu.

Ben o kitaplardaki kahramanlarla arkadaşlık ettim. Tabii sevdiklerimle.

Hâlâ o kahramanlar, o yazarlar yıllar sonra bile benimle birlikte. İstediğim zaman açıp okuyorum ve yeniden eski bir dostla karşılaşmış gibi seviniyorum.

Müzik de böyle değil mi?

Üstelik o arkadaşlarım bana hiç kırılmaz, beni üzmez, yalan söylemez, bir şey istemez.

Beni yalnız kulübemden alıp dünyanın en uzak köşelerine, en güzel kentlerine, geçmişin hiç bilmediğim hayatlarına hatta geleceğin bilinmezlerine götürürler.

Size içinde bulunduğunuz durumdan çok farklı, belki daha kötü belki daha güzel hayatlar olduğunu anlatırlar ki siz de kendi hayatınıza farklı bir yerden bakabilirsiniz.

Başka hayal dünyalarında kendinize belki bir yer bulursunuz ve eğer niyetiniz oysa belki bazı şeyleri unutursunuz. En azından bir süreliğine… Ya da içinden çıkamadığınız bir duruma belki bir ara verip, mesafe koyup yeniden bakabilirsiniz.

Bazen kitap da okumam. Yalnızca bir müzik açıp uzun zaman boş duvara bakarım. Herhangi bir sorunu çözmek için değil. Öylesine bakarım. Aklımdan sayısız şey geçer. Bazen sözcükler gelir aklıma, birkaç cümle… Bir yere not ederim.

Çocukken evimizde büyükçe bir gömme dolap vardı. Onun içine girer ve ne kadar süre karanlıkta bir dolabın içinde kalabileceğimi test ederdim. Onun için hiç “çok sıkıldım, arkadaş istiyorum.” demezdim. Karanlıktan, yalnızlıktan ve sıkışma duygusundan korkmamayı öğrenmeye çalışıyordum belki de…

İçimde kimsenin bilmediği hayali arkadaşlarım vardı. Onlarla uzun uzun konuşur, tartışır, kavga
ederdim. Küserdim onlara bazen.

İşte bir zaman gelir o hayali arkadaşlar sessizce kaybolurlar, veda bile etmeden. O zaman ne olur, büyümüş mü oluruz?

Ben büyümek istemedim. Onun için de onların gitmesine izin vermedim. Hâlâ en çok onlarla konuşurum, hâlâ en yakın dostlarım onlar.

Annemlerin bunun için çok endişelendiğini biliyorum ama neyse ki beni pedagoglara filan götürmediler. O zamanlar öyle adetler yoktu.

Biz çocukların yalnız kalmasına izin vermiyoruz. Onları sürekli bir şeylerle oyalamaya çalışıyoruz.

Paket gibi her yere taşıyoruz.

Kesin bir yalnızlık, zorunlu bir yalnızlık, bir kaybın, ayrılığın ardından gelen yalnızlık zordur.

Ama hayatta bu anlar mutlaka gelir hem de bazen hiç beklemediğimiz anda.

O zaman yalnızlığı öğrenmek çok işe yarar.

“Yosun tuttu gözlerim, yalnızlar rıhtımında” şarkısıyla içip ağlamak yerine belki yalnızlığın keyfini çıkarmayı, en azından kendimizle barışmayı başarırız.

İnsan yalnız kalıp kendini tanımayı başarırsa belki başkalarını da tanımayı öğrenir. Başkalarıyla geçen zamanla kendi kendimize geçen zaman böylece uyumlanır.

Evet, bazen güzeldir yalnızlık.

Yazarın Diğer Yazıları
Afiyet Olsun

İstanbul’da, Taksim’de, Gezi Parkı’nın hemen önünde açılan ilk ünlü fast food restoranını hatırlar mısınız? O güne kadar Amerikan tarzı hamburgeri;sanırım Ankara Çankaya’daki bir bahçede, bir de Çeşme Ilıca’da yemiştim. İstanbul Şişli’de ünlü bir hamburgerci de vardı ama o daha çok kendine özgü bir hamburgerdi: Kristal. McDonald’s Taksim’de açıldığında günlerceönündeki kuyruk bitmek bilmemişti.Elbette dünyanın en büyük […]

Devamını Oku
Dedemin kulaklığı ve eski, ahşap radyo

Dedemin, İsmet İnönü’nünki gibi sol kulağından hiç çıkarmadığı bir kulaklığı vardı.

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku