Bilge ÇOLAK
Tüm Yazıları
“Gençliğimi Bıraktım Sofya’da…”
Ana Sayfa Tüm Yazılar “Gençliğimi Bıraktım Sofya’da…”

“Alkış seslerinin içinde piyanonun başına geçtiğinde ona daha da hayran kalıyor Mustafa Kemal. Bütün dikkatini onun üzerinde topluyor, dikkatle dinliyor onu.

Soğuk bir kış günü… Yüzünde yine aynı ifade var: Ciddiyet. Bulgaristan’ın sokaklarında dolaşıyor. Aklında memleket
meseleleri… Düşünceli düşünceli atıyor adımlarını. Bir mekânın önünden geçip gidecekken gelen sesleri duyunca bir müddet duruyor kapının önünde. Sonra da merak edip yavaşça açıyor kapıyı, içeride birçok insan neşeli neşeli sohbet ediyor. Boş masalardan birine oturuyor; çevresindeki insanların gülüşlerini, hararetle sohbet edişlerini izlerken yine düşünüyor: “Ne olacak memleketin hâli?” Kapı tekrar açılıyor. Bir Bulgaristan köylüsü… Ağır ağır
ilerliyor gördüğü ilk boş masaya. Kapıdan girdiğini gören garsonlardan biri, hızlı adımlarla adamın yanına gidip ona hizmet edemeyeceklerini ve gitmesi gerektiğini söylüyorlar. Garsonun bu sözleri, şaşırtıyor Mustafa Kemal’i. İnsanların özgürlüğü kısıtlanmamalı bu şekilde, giyimine kuşamına göre sınıflandırılmamalı. Mustafa Kemal, bunları düşünürken Bulgar köylüsü konuşmaya başlıyor: “Bulgaristan benim ürettiğimi yiyerek geçiniyor. Paramı
da ödedikten sonra niye buradan gidecekmişim!” Mustafa Kemal’in yüzünde ufak bir tebessüm oluşuyor: “Memleketimin köylüsü de böyle olmalı!” diye geçiriyor içinden. Katılacağı yardım konseri geliyor aklına. Telaşlanıyor, yanına çağırdığı garsona saati soruyor ve vaktinin daraldığını anlayınca alelacele kalkıp konserin verileceği yere doğru hızlı adımlarla gidiyor. Mekâna girdiğinde bir kadın ile göz göze geliyor. Kadının yüzü kızarmaya başlıyor, hemen çeviriyor yüzünü. Mustafa Kemal, davet edildiği masaya ilerliyor ama göz göze geldiği o kadına bakmadan duramıyor. Masadakilere hâl hatır sorduktan sonra yanında oturan Ali Fethi Okyar’a dönüp, gördüğü kadının oturduğu yeri işaret ederek: “İçeri girdiğimde onunla göz göze geldim. Tanımama fırsat bile vermeden hemen çevirdi yüzünü. Kim olduğunu biliyor musun?” diye soruyor. Ali Fethi Okyar, emin olmak için biraz düşündükten sonra: “Dimitrina… General Kovaçev’in kızı.” diye yanıtlıyor. Mustafa Kemal, tekrarlıyor: “Dimitrina…” Onun adının anons edildiğini duyunca ne yapacağını bilemiyor. Alkış seslerinin içinde piyanonun başına geçtiğinde ona daha da hayran kalıyor Mustafa Kemal. Bütün dikkatini onun üzerinde topluyor, dikkatle dinliyor onu. Dimitrina da göz ucuyla göz göze geldiği genç subaya bakıyor. Kendisini nasıl bir dikkatle dinlediğini fark ettiğinde belli belirsiz bir mutluluğun içini kapladığı apaçık belli oluyor yüzünden. Yine alkışlar içinde piyanonun başından kalkıp masaya döndüğünde ikisinin de gözleri birbirlerinden ayrılmıyor. Piyano notaları,
yerini valse bırakmaya başladığında Mustafa Kemal, kararlı yüz ifadesini takınıyor. Ayağa kalkıyor ve bu defa hiç gözlerini kaçırmadan Dimitrina’ya bakarak ilerliyor yanına. Zarif bir hareketle dansa kaldırıyor. Dimitrina; önce tereddüt ediyor, babasına bakıyor izin ister gibi. General Kovaçev, küçük bir baş hareketiyle yanıtlıyor Dimitrina’nın soru dolu bakışlarını. Salonun ortasında dans eden General kızını ve Sofya Ataşeliğine henüz atanmış genç subayı, pür dikkat izliyor herkes. Birbirlerine ilk görüşte sevdalanan bu iki genç için ise o salonda sadece kendileri
var gibi: Unvanları, sıfatları olmadan… Dimitrina ve Mustafa Kemal… Birkaç dakika bir ömür oluyor onlar için. Attıkları her adımda yeni bir hayal dünyasına açılıyorlar. Evlenmişler, bir aile kurmuşlar… Çok mutlu ve kalabalık bir aileleri varmış. Derken ikisinin de yüzündeki o kocaman gülümseme yok oluyor. Simsiyah bulutlar kaplıyor hayallerini. Kenetlenmiş elleri arasına soğukluk giriyor, ayrılmaya başlıyorlar birbirlerinden. Başlarını yukarı kaldırıyorlar yavaşça. Her defasında büyük hevesle uçmaya başlayan bir güvercin, hep aynı yerden geri dönüyor çaresizce. Kapanan kapılar, bir daha hiç açılmıyor.

Ben ise o günden beri Sofya’dayım. Dimitrina’yı dansa kaldırdığı o gün, ellerinin ilk kez birbirine değdiği yerdeyim. Mustafa Kemal’in bir sözü vardır, çoğunuz biliyordur: “Gençliğimi bıraktım Sofya’da…” İşte ben oyum. Mustafa Kemal’in, elli yedi yıllık ömründe erken vazgeçtiği, Sofya’da bıraktığı “gençliğiyim”.

Yazarın Diğer Yazıları
Kırmızı Boyalı Ev

Elinde, kenarları iyice yıpranmış küçük bir not kağıdıyla etrafına şaşkın şaşkın bakarak ağır adımlarla yürüyordu. Çevresindeki evlerin hepsi birbirine benziyordu. Hepsi kırmızı boyalıydı, penceresi rengârenk çiçeklerle süslenmişti. Gerçek olamayacak kadar samimi ve güzel bir yerdi. Herkes burada bir aile gibi olmalı, diye düşündü. Her evin önünde küçük bir bahçesi vardı. Kimi en sevdiği çiçekleri dikmişti […]

Devamını Oku
Cumhuriyet’imizin Doğum Günü Kutlu Olsun!

Annesi kıyafetlerini düzeltirken Ata durmadan şikâyet ediyordu, “Hadi ama anne, törenin başlamasına çok az kaldı!” Annesi son olarak kırmızı papyonunu düzeltirken onu ikna etmek istercesine, “Tamam oğlum, bitti işte. Pek bir yakışıklı oldun!” dedi. Ata, karşısındaki aynada kendini süzdü, “Çok yakışıklı oldum, değil mi anne? Tıpkı Gazi Paşa’mız gibi…” Annesi gülümseyerek onayladı onu. O da […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku