denizdeki balık mısın ey beşer
pullar gümüşi kuyruk cümbüş rengârenk
bir varmış üç çokmuş
çağlarmış suları kımıl kımıl
yutarmış ovaları sivri dağları
bahar yeşiliymiş nefesi
efsun sarmış diyarları
düşle… gökkuşağı ebem ebem
ne kadar doğu o kadar muhterem
ne vakit kuzey o kadar çağla
nemli bir hayal kirpiğinin ucunda
denizdeki balık mısın ey beşer
pullar gümüşi kuyruk cümbüş rengârenk
yormayagör durgun suyu kuşluk vakti
dalga biçer sandalı öte dünyaya
geçit vermez köksüz tövbeler
beni duymadığında üstüme yağmur
tıslar evren kara yılan göklerin ahı
sarınsa aşka çobanlar
el etse biri ceddime
suyun dehlizinde döne döne
üçten bire varıyor şimdi
eden
özümdeki dünya alem
Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku