Şükrü ERBAŞ
Tüm Yazıları
Sitem Taşları-7
Ana Sayfa Tüm Yazılar Sitem Taşları-7

Çocuk, insanın lekesiz belleğidir. Korkmayın, onun kadar cesur sözler söyleyin ona, söylediğinizden ötesini anlayacaktır. Çocuk bizim ders vereceğimiz, hayatı öğreteceğimiz bir cahil değildir. Kurduğu oyunlarla bize hayatı öğreten bir bilgedir, güzellik büyücüsüdür, yaratıcı dehadır.

İki ağızlı bir bıçakla

İnsanın hayal hanesi varlık içinde işlemez. Beş duyumuzu kör eder varlık. Olanaksızlıklar kurar cenneti. Arzu etmeyi, uzakların çağrısını, kendini sevmeyi olanaksızlıklar öğretir bize. İki ağızlı bir bıçakla yaratır büyüsünü. Yıkarken de kurarken de yara açar. İyilik ve güzellik ancak böyle bir yürek acısıyla yaratılır. İnsanın yüceliği, yaratıcılığı bu çarmıhta gerilidir.

Biz, başkalarının yarattığı varlıklarız

Kendimizden başlamazsak söz söyleyemeyiz. Söz söyleyemezsek dünya bizim olamaz. Büyüdükçe, yazdıkça anlarız ki bizim sandığımız hayatımız gerçekte herkesin hayatıymış. Yalnız kendi hayatımız olsaydı yaşadığımız, hepimiz ne kadar eksik kalırdık. Biz, başkalarının yarattığı varlıklarız ve biz başkalarını yaratan varlıklarız. Bu yüzden sığınmak bizim en güzel varoluş hâllerimizden birisidir.

Kimsesizler mezarlığı

Yabancılaşma, insanları kimsesizler mezarlığına çevirdi. Bencilleştirdi. Küçük düşürdü. Belleksiz yaptı. Dilsiz yaptı. Kötücül yaptı. Bu yıkıcı döngünün tabii ki geleceği olamaz. Bir boğuntu mührüyle mühürlenmiştir her sözü. Kalbi gövdesinde susmuştur, soğumuştur. Hiçbir zaman bilemeyeceği şudur ki, tanrısı onu, bu dünyayı sevmeden ölmekle cezalandırmıştır.

İnsanın lekesiz belleği

Çocuk, biz onu eğip bükene, kendimizden bir kalıba dökene, hayal hanesini aptal bir ortalamaya oturtana kadar pırıl pırıl bir şairdir, ressamdır, müzisyendir. Bize akıl dışı gelen ne varsa çocuk için bir sevinç kaynağıdır, yeni bir dünya bilgisidir, sonsuzluğun keşfidir. Çocuk, insanın lekesiz belleğidir. Korkmayın, onun kadar cesur sözler söyleyin ona, söylediğinizden ötesini anlayacaktır. Çocuk bizim ders vereceğimiz, hayatı öğreteceğimiz bir cahil değildir. Kurduğu
oyunlarla bize hayatı öğreten bir bilgedir, güzellik büyücüsüdür, yaratıcı dehadır.

Anlaşılmak ve sevilmek kaygısının ötesinde bir merak bu

Okurların şiirlerimi nasıl anladıkları, yorumladıkları, hayal hanelerinde nasıl canlandırdıkları… Bunu kim merak etmez ki? Anlaşılmak ve sevilmek kaygısının ötesinde bir merak bu. Ruhunuzun hangi aklın, acının, arzunun, yalnızlığın içinde nasıl bir yolculuk yaptığını; neleri giyinip neleri soyunduğunu; kendi anlamının bir başka anlam içinde nasıl bir değere ya da anlamsızlığa dönüştüğünü… Çok insani bir merakla bilmek ister. Bu hem çoğalmanın, hem başka hayatları anlamanın, hem kendi varlığını sevmenin büyülü bir yolu. Bazen şöyle oluyor; diyelim ben, sessizliği içimizle, suskunluğu dışımızla çok örtülü bir biçimde ilişkilendirerek art arda kullanıyorum. Bu ince ayrımın algılanıp algılanmadığını merak ediyorum. Algılansın istiyorum. Ama nasıl algılandığını bilmenin, yazma sürecindeki tutumumu zerre değiştirmeyeceğini de derinden biliyorum.

O metni şairin, yazarın dışında yeniden yazmak

Konuşmalarımda çok söyledim; ben, iyi bir okumanın o metni şairin, yazarın dışında yeniden yazmak olduğuna inanırım. Bu, okurun kişilik yapısıyla, etik ve ideolojik değerleriyle, tam anlamıyla farklı bir okuma yapması demektir. Farklı bir anlam üretebilmesi demektir. Elbette şairle / yazarla benzer şeyleri de düşüneceğiz ama o metni
kendi dünyamızda bir daha yaratacağız. Yoksa bütün bir edebiyat, bir okumada biten birer tüketim nesnesi olur çıkardı. Okurun, oluşturduğumuz imge dünyamızı nasıl algıladığının, yazdıklarımızı bize bir başka ruhla öğretmesi açısından önemi vardır. Yoksa bizim okura göre yazmamızla, okura göre tutum almamızla ilgili bir önem değil bu.

Yazarın Diğer Yazıları
Dünya Şairin Hem Anarahmidir Hem Mezarıdır

Ne zaman şiir üzerine konuşmak ya da yazmak durumunda kalsam, Melih Cevdet’in şu sözü aklımda, dilimde çınlar durur: “Şiir, üzerinde çok fazla konuşmayı kaldırmayan bir sanat dalıdır.” Şiir yazan her şair, bu korkuyla kekeleyip durmuştur ama neredeyse ilk insandan beri de en çok şairler şiir üzerine konuşmuştur. Ben de bu gerçeği bozmayacağım; şiir ve hayat, […]

Devamını Oku
Zamandan Süzülmüş Bir Zaman

Nar ağaçlarının ıslık çaldığı bir avluydu. Deniz neminden kapıları vardı. Eski değil de incinmişti. Yaşı asmaların tozunda saklıydı. Kim oturursa otursun bir Rum eviydi. Kuyuları ipleriyle boğulmuştu. Kalın seslerin ortasında küçülmüş, küçülmüştü. Ev değil, bir pas salkımıydı. Beyaz badanaların altında kim bilir kaç bakış gövermiş, kaç dokunuş halkalanmıştı. Kaç şarkı yaz yapraklarına ölümsüz kalpler çizmişti. […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku