Sevgili okurlar, bu 8 Mart haftasında Almanya’daydım…
Nürnberg ve Erlangen kentlerinde hem “Türkiye’de Kadın” başlıklı konuşmalar yaptım, hem de Cumhuriyet Kitapları yayınlarından çıkan “Yaz Yüreğim Yaz” kitabımdan kadın öykülerini okuyordum dinleyicilere. Sonra da soruları yanıtlıyordum.
En sevdikleri öykülerden biri, kitabımdaki “Hatice” başlıklı öyküydü. Bittiğinde bir an için derin bir sessizlik oldu. Sonra, tanımadığım bir genç kız kalkıp, gözyaşları içinde şöyle dedi: “Siz… Siz öykü değil, annemin yaşadıklarını yazmışsınız.” derken bir başkası, bir başkası daha ayağa fırladı: “Yok… Benim annemi yazmışsınız.” “Hayır benim annemi…” Sonunda hepimiz kucaklaşıyorduk. İşte o öykü:
HATİCE
İçi kıpır kıpırdı.
Eteğinin üzerinden, elini kocaman karnının, dokuz aylık şişko karnının üzerinde dolaştırdı, dolaştırdı… Sanki karnını tekmeliyordu içindeki …
Güldü: “Tepiş tepiş bakalım.” dedi. Yüksek sesle değil, içinden dedi.
“Seni doğrunca, benim yoldaşım olacaksın, canım olacaksın, arkadaşım olacaksın… Birlikte oyun oynayacağız…”
Bir yandan da ortalığı topluyordu. Çarşafları düzeltti, yorganı katladı, yatağı örtüverdi.
“Seninle ne güzel oyunlar oynarız… Evcilik oynarız, ben anne sen bebek olursun… Seni yediririm, uyuturum, kucağımda, bacaklarımda sallarım. Sana ninniler, türküler şarkılar söylerim…”
Yemeği hazırlamalıydı. İki göz ocağa yönelirken, eliyle karnını okşuyordu..
“Sana bebek alırım, onu giydiririz, süsleriz, bebeğin saçlarını öreriz… Yürümeye başlayınca, çıkar bahçeye koşar oynarız. Körebe, saklambaç, elim ucu sende, yağ satarım bal satarım… Sana top alırım, top oynarız. Sana ip alırım, ip atlarız… Belki bir kuzumuz bile olur. Onunla da oynarız… Çok oynarız.»
Karnındaki kızıyla konuştukça- öyle karar vermişti, kız olacaktı- hani utanmasa kahkahalarla gülecekti… Hatta galiba güldü bile.
Tam o anda iki göz evin kapısı açılıverdi. Karşısında kaynanası “Hadi oyalanma daha hayvanlar güdülecek.” diyordu.
Hemencecik yüzünden gülümsemeyi siliverdi. Eteğinin altından hızla koca yastığı çekip fırlatıp attı, kaynanasının peşinden ahıra koştu.
Hatice, üç gün önce 14 yaşına basmıştı.
Yaşar Kemal’i en iyi tanımanın yolu, onun kitaplarını okumaktır. Bunu en yalın haliyle, en açık seçik şekilde söyledikten sonra, kırk yıl boyunca süren dostluğumuzdan damıttığım “Yaşar Kemal Büyüsü ve Bütünlüğü” üzerine birkaç anımı paylaşabilirim. 1.Yıl, 1974… İzmir doğumlu, “Ben Anadoluluyum” diyen, ünlü Amerikalı sinema yönetmeni Elia Kazan İstanbul’a geldi. “Amerika Amerika” adlı filmi Türkiye’de yasaklandığı […]
Devamını OkuArtık çok yoruldum; artık konferans, panel, açıkoturumlara paydos! Sivil toplum kuruluşlarında koşuşturmaya son! Bana mı kaldı, biraz da başkaları uğraşsın! Ne zaman böyle abuk sabuk sızlanmaya başlasam, gözümün önünde bir yüz belirir. O Türkan Saylan’ın yüzüdür. Karşısındakinin taa en içine, yüreğine bakan bir çift çakır göz! O bakış, insanı yargılamaz, sınamaz. O bakış, yalnızca, size […]
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku