Dilek Neşe AÇIKER
Tüm Yazıları
Hiç Fena Değil
Ana Sayfa Tüm Yazılar Hiç Fena Değil

Bana bir şiir miras kaldı. Bir gün gerçek mirasçısını bulup ulaştıracağımı umduğum bir şiir. Aramaktayım. Yüküm hayli ağır. Üstelik kabahatliyim de.

Bana bir şiir miras kaldı. Bir gün gerçek mirasçısını bulup ulaştıracağımı umduğum bir şiir. Aramaktayım. Yüküm hayli ağır. Üstelik kabahatliyim de.

Birkaç ay önceydi. Çok yakındık diyemem. Hatta mesafe olarak hep uzaktık. Acaba arkadaş mıydık? Arada birbirimize hâl hatır sorardık. Ben yedi tepeli şehirde, o Hatay’da zeytinlerin gölgesinde yaşardı. “Hocam” diye hitap ederek bana bir mesaj yazdı. “Bir şiirim var okur musun?”

“Tabii” dedim ama işim başımdan aşkın, kafam biraz karışıktı. Şiir geldi. Uzun sayılmazdı. Kısa demek de mümkün değildi. Günlük çabalarım arasında şöyle bir göz attım.

“Hiç fena değil” oldu cevabım, çünkü ne aklımı ne gönlümü vermiştim o anda şiire. Düşüncelerim başka yerlerdeydi. Hakkıyla okuduğumda kuracağım hakiki cümleler yerine aklım sıra karşı tarafı üzmeyecek, beni umursamaz göstermeyecek en zekice söz öbeği ağzımdan çıkıvermişti işte.

Sevindi arkadaşım. İçimden böyle demek geliyor. Ne de olsa bir şiir paylaşmıştık.

“Öykü de yazıyorum, onlara da bakar mısın?” diye sordu. Heyecanı hissediliyordu. Yazmak böyledir; insanı içine alır, mutlu eder, yükseğe çıkarıp orada tutar.

“Seve seve” dedim. Bu deyişimde samimiyet vardı. Okuyacaktım. Şiiri de hakkıyla okuyacaktım. Notumu almıştım. Konuşma burada kaldı.

Şiiri okumayı öykülerin geleceği zamana erteledim. Haftalar geçti. Öyküler gelmedi. Zamanın hainliği. Hayat gailesinin kuvvetli bahanesinde şiiri unuttum.

Ortak bir sevdamız vardı çok yakın olmaya fırsat bulamadığım arkadaşımla. Vakti zamanında aynı mücadelenin neferleri olmuştuk. “Hocam” hitabı o günlerden kalmaydı. Profilinde “Biz hayatta en çok Fenerbahçe’yi sevdik” yazardı. Lafın gelişi değil, biz gerçekten hayatta en çok Fenerbahçe’yi sevdik. Üyeliğe başvurmuş, kabul bekliyordu canı Fenerbahçesinden.

Biliyorum ki sarı lacivert bir şiir de yazmıştı. Aksi mümkün değil.

Gel zaman git zaman, zalim zaman.

Tarih 6 Şubat 2023’e gelip dayandı.

Gece huzursuz ruhumun dürtüklemesiyle uyandım. El alışkanlığı. Telefona uzandım. Bir şeyler okursam uykum gelir, diye düşünmüştüm.

Hakikatle rüyayı karıştırdığım çoktur. Bir keresinde, gençlik günlerinde Steven Taylor’ın öldüğüne inanıp veda partisi düzenlemeye kalkmıştım. Evvela kâbus sandım okuduklarımı. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım.

Yazık ki gerçekti olanlar.

Memlekette yer yerinden oynamıştı.

Uzaklardaki hatırşinas dost artık yoktu. Bir umut haber almayı bekledim üç gün. Dördüncü gün umut yok oldu.

Şiirse bir dolu pişmanlıkla birlikte bende kaldı. Açıp açıp okuyorum mısraları. Güzelliğine bakıp “hiç fena değil” diyen ağzıma vurasım geliyor.

Ne özür dileyebilir ne yaptığımı geri alabilirim. Ancak ve ancak “Bundan sonra asla böyle bir şey yapmam” diyebilirim. Derim demesine de, insanlık hâli, kendime verdiğim sözü unutup aynı hataya yine düşebilirim. Ne acı, ne fena.

Bana bir şiir miras kaldı. Bir gün gerçek mirasçısını bulup ulaştıracağımı umduğum bir şiir. Belki o sayede birileri ilk bakışta hakkıyla okur.
İsmail’e.

Yazarın Diğer Yazıları
Bana Kurallardan Bahsetme Canım

“Bana kurallardan bahsetme canım. Nerede olursam olayım kahrolası kuralları ben koyarım.” Sarsıcı kişiliği ve izleyeni kışkırtmaya varan sıra dışı performans tarzı sorulduğunda “La Divina” olarak anılan Maria Callas böyle cevap vermişti. Kurallar sıkıcıdır. İster başkaları koysun ve uymanızı beklesin, ister siz kendi kurallarınızı kendiniz koyun. Öte yandan onlarsız yaşamı idame ettirmek de imkânsız olurdu. Zorlu […]

Devamını Oku
Sonbahar Sayıklamaları

Orion’a inat su üstünde yürüyorum. Yeknesak, alabildiğine mavi bir kütle benimle savaşmaya can atıyor. Kaçıyorum. Ortak olmadığım suçların cezasını çekmeyeceğim. Kuşların kanatlarına, balıkların yüzgeçlerine, kelebeklerin hafifliğine içim gidiyor. Huyumdur, kalbim hep bende olmayanın peşine takılır durur. Bir boynu büküklük taşıyorum eskiden kalma. İşte bu yüzden müsamahakârım kendime. Susuyorum. Sonbahar geldi, geçiyor. Kibirli, bir o kadar […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku