Derya ERKENCİ
Tüm Yazıları
Ağır Sözler Denizinde
Ana Sayfa Tüm Yazılar Ağır Sözler Denizinde

Ağır Sözler Denizinde

Çocukluk saf yanılsamalarla dolu. Ben küçükken modern giyinen, aşk ve özgürlükten bahseden şarkılar söyleyen herkesi solcu, ilerici sanırdım. Biraz büyüyünce hiç de öyle olmadığını anladım. Hayatım kimsenin fark etmediği bir yanlış anlaşılmaydı. Bundan mütevellit dayanılmaz ağrılarım vardı. Devlet hastanesinde kan kaybından ölmek üzere olan darp mağduru bir doktor, muayeneden sonra durumumu anlattı: “Göğsünüzü ve sırtınızı uzun uzun dinledim. Tahlil sonuçlarınızı dikkatle inceledim. Siz hep başkalarını oldukları gibi kabul etmişsiniz. Bu bizim tedavi edebileceğimiz bir rahatsızlık değil. Ancak ölmezsiniz, bu şekilde de yaşamaya devam edebilirsiniz.”

Ben nasıl bu denli kendi derdime düştüm? Perdelerim hep çekik, unuttum mevsimi, ıslanamıyorum yağmurda. Gölgem silinmiş, tanrının yüksek çözünürlüklü photoshop’unda. Renk gözlerimi kör etmiş. Yeşil olan her şey kusursuz geliyor bana. Sahip olmanın hazzı sınırsız olsa da hayat, kaybetme korkusuyla yaşamak için çok kısa. Neyse ki deneyimlenemeyen tek şey ölümsüzlük. Saçlar dökülüp, memeler sarkarken her şey olması gerektiği gibi gerçekleşiyor. Gençliğim ağlıyor, Atari salonlarında hemen tükenen jetonlarla aynı kaderi paylaştığında. Ağır sözler denizinde boğuluyorum albayım. Kalbim duracak gibi oluyor her hatırladığımda.

Hisler şimdiki zamanın hep bir adım gerisindedir. Yaşamak, insanlarla ilişki kurmak işte böyledir. Birinin kendisini değerli hissetmesinin bedeli, bir başkasının değersiz hissetmesidir. Anlaşılarak tatmin olmanın miktarı kişiye göre değişir. Kimine birkaç kalbe dokunmak iyi gelir, kimi herkes beni anlasın diye diye histeriyle delirir. Yeni bir “ben” yarattığında bir meydan muharebesi kazanırsın. Zirvelerde çoban ateşleri yakıp, sarhoş olurken farkına varamazsın; o senin küçük dünyanın zaferidir. Bu bilgi seni sadece yolların kesiştiği yere kadar götürebilir. Aydınlanmalar da bakım ister, kimseyi bir ömür boyu yükseklerde uçurması mümkün değildir.

Sen gidersen kedi gelir. Kedi gider çocuk gelir. Zaman kendinden emindir. Onunla yarışamam. Benimkisi kesinleşemeyen keşiflerle dolu bir hayatın taklididir. Sanırım başka insanlarda olmayan organlarım var. Onlar işlevlerini yerine getirdikçe, içim çürüyor kederden. Burada yaşlılara yer yok farkındayım. Bir zamanlar I know what it is to be young’ın mesajını alamayacak kadar bağnazdım. Ustam Poe hayranı bir vampirdi. Kalbine saplanan ahşap bir kurşunla ölmeden önce “Yazarken tevazuyla bir yere varamazsın” demişti. Hatıra bu ya babam paslı tenekeden yapılma, Ayvansaray tipi bir çocuk kayığı gibiydi. Eskiden nasıl biri olduğunu unutmayı bir türlü beceremedi.

Yazarın Diğer Yazıları
Ey Yas…

Ey yas, yaz beni. Ben ömrümce yasamadan duramadım ki. Tek bir harf farkla yitirdim sevme yetimi. Eğer gerektiği gibi tutabilirsem seni, belki yeniden bulabilirim kendimi. Kural bu, bir süre seninle yaşamalı biri. Şimdi oturup yasmaya çalışacağım. Sonra yatağa uzanıp yasacağım. Yas sıcağının soğuk cehenneminde uyumaya çalışacağım. Soracak bana “Kaç yasındasın?”, “Ne yastan geçerim ne de […]

Devamını Oku
Beşçeşmeler Meydanı, Cumhuriyet Bayramı

Cumhuriyet Bayramlarında, Maltepe’nin tarihi Beşçeşmeler Meydanı’nda, Selanik mübadilleri eski bir geleneği inatla sürdürüyor. Tren yolunun üzerinden geçip Feyzullah’a uzanan köprünün adından da anlaşılacağı gibi Dramalılar, 29 Ekim’lerde davul-zurna eşliğinde tam yüz yıldır oynuyor, cumhuriyet coşkusunu suyun öte tarafından getirdikleri geleneksel danslarıyla yaşıyor. Çok eskiden bir gün önce başlayan müzik, şimdilerde bayram günü erken saatlerde duyuluyor […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku