Dilek Neşe AÇIKER
Tüm Yazıları
Su Aynasında Serzeniş ve Gelecek Baharlar
Ana Sayfa Tüm Yazılar Su Aynasında Serzeniş ve Gelecek Baharlar

Sonu yazılacak bir romanım var. Aylardır beni bekliyor. Bir de sürünüp duran bir senaryom. Yazar tıkanması mı, yorgunluk mu bilmem, arada bir kelimeler ve hikâyeler beni terk ediyor

Şehir ruhumu emiyor. İnsanlar insan işte. Ben de ben.
Kimi zaman düşünme tembelliği en sevdiğim süper gücüme dönüşüyor. Diğerlerini merak ederseniz; biri sonsuz süre uzaklara bakmak, ikincisi sabır taşı olmak. Pek makbul özellikler değiller vesselam.
Gücüme güç katıp öfkelenmek istiyorum.
Olmayacak olur da sesim yükselir diye bekliyorum. Öfkelenmek iyidir.
Stephane Hessel şakağıma hafif bir fiske vuruyor.
“En kötü tavır kayıtsızlık, ilgisizliktir.”
“En kötü tavır kayıtsızlık, ilgisizliktir.”




Sonsuz kere tekrar ediyor.

Sonu yazılacak bir romanım var. Sonları sevmiyorum.

Su aynasına bakıp baharla konuşuyorum. Avucuma düşen cemreleri bilmeden ezmiş olmalıyım ki kavuşamıyoruz bir türlü.

Sokaklar benimle aynı fikirde değil. Şarkılar söyleniyor.

“Bahar gelecek.”

Böyle dönemlerde kuşlara, balıklara, denize ve filmlere susuyorum. Kanatları geniş bir martı iç sesimi duymuş olmalı ki dev gibi bir leke bıraktı çantamda. Lekeye işaret parmağımı sokup ilk aklıma geleni yazıyorum. “Kanatlarımı kırpıyorsunuz. Kanatsız bir ruh neye yarar ki? Benim ruhum özgürdür, kuş gibi özgürdür.”* Özgürlüğümü denize salıyorum. Manzaramda lacivert bir umut var.

Nobranlardan korkmuyorum. Onları Platon’un mağarasına kilitleyip unutmayı yeğliyor, değişmezleri kendi haline bırakıyorum. Şans eseri mevsimsiz zıplayan bir yunus giriyor kadrajıma. Gözüm deniz, içimde dalgalanmış namütenahi bir okyanus. Hafiften bir gülümsemeye meylediyorum.

Talihle aramızda enteresan bir ilişki var bu sıralar. Metin, Ali, Feyyaz’ı aynı gün içinde farklı mekânlarda gördüğümden ve bileğimdeki nazar boncukları aynı anda kopup yere düştüğünden beri neşeyle tedirginlik arasında gidip geliyorum. Sen misin “Ben hiçbir şeye” inanmam diyen! İşte böyle düşersin sittin sene kulağına doldurulmuş kalıntıların içine.

Yine aynı şarkı duyuluyor.

“Bahar gelecek.”
Hıdrelleze birkaç gün kala. Gelincik tarlaları içinde bir fotoğraf karesidir benim için hıdrellez. Yaş yedi. Hem annem hem babam var. Bir de halam. Şimdi yoklar. Yoklarım çok.
Sa o Roma, daje
Sa o Roma, babo, babo

İçim cız edince Çingeneler Zamanı’na ışınlanıyorum. En nihayet bir hayalim gerçek oluyor. Bir filmin içinde soluk alıp veriyorum ya, her melanetin üstesinden gelirim diyorum kendikendime. Yalnızlık da buna dahil, bir de kötü sözler. Diliyle insan öldürenler.

Kırık bir şemsiyenin altında kırışıyor yüzüm. Bir damla yağmur olup akıyorum denize. Perhan’ın üzgün yüzü gibi paslanıyor bir gemi. Ardından bir akordeon sesi yükseliyor. Bir “Of” çekip elimle tempo tutmaya başlıyorum. Neşe bu, hayatın içinden geçiyor bir yük treni misali. Raylarına bir şarkının ritmi yerleşiyor. Gelecek baharda cemrelerin avucumda çiçek açtığı bir rüyaya dalıyorum.

* 1989 Cannes Film Festivali’nde ödül alan, Emir Kusturica’nın Çingeneler Zamanı (Time of Gypsies) filminden.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Bana Kurallardan Bahsetme Canım

“Bana kurallardan bahsetme canım. Nerede olursam olayım kahrolası kuralları ben koyarım.” Sarsıcı kişiliği ve izleyeni kışkırtmaya varan sıra dışı performans tarzı sorulduğunda “La Divina” olarak anılan Maria Callas böyle cevap vermişti. Kurallar sıkıcıdır. İster başkaları koysun ve uymanızı beklesin, ister siz kendi kurallarınızı kendiniz koyun. Öte yandan onlarsız yaşamı idame ettirmek de imkânsız olurdu. Zorlu […]

Devamını Oku
Sonbahar Sayıklamaları

Orion’a inat su üstünde yürüyorum. Yeknesak, alabildiğine mavi bir kütle benimle savaşmaya can atıyor. Kaçıyorum. Ortak olmadığım suçların cezasını çekmeyeceğim. Kuşların kanatlarına, balıkların yüzgeçlerine, kelebeklerin hafifliğine içim gidiyor. Huyumdur, kalbim hep bende olmayanın peşine takılır durur. Bir boynu büküklük taşıyorum eskiden kalma. İşte bu yüzden müsamahakârım kendime. Susuyorum. Sonbahar geldi, geçiyor. Kibirli, bir o kadar […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku