Aylin ÜNAL
Tüm Yazıları
Haziran Yolculuğu
Ana Sayfa Tüm Yazılar Haziran Yolculuğu

Yalnızca güneş battıktan sonra, elinde kalan son bahar kırıntılarını estiren haziranın, erimekte olan asfalt yollarındayız. Sıcak, canımızı bedenimizden söküp götürmeden evvel son rüzgâr ferdinin kollarındayız.

Yalnızca güneş battıktan sonra, elinde kalan son bahar kırıntılarını estiren haziranın, erimekte olan asfalt yollarındayız. Sıcak, canımızı bedenimizden söküp götürmeden evvel son rüzgâr ferdinin kollarındayız. Camları sonuna dek açmakta ve yanımızda geniş yelpazeler taşımaktayız. Yolculuğumuz uzun ve haziranın kapısı kilitsiz. Önümüz, geleceğe dair bir süredir belirsiz ve şu an elimizde olan tek şey bu yolculuğa kattığımız ömrümüz. İleri doğru gidiyorsanız siz de geri dönünüz. Çünkü bu yoldaki yanık kokusu biraz geçmişten geliyor.

Ne de güzeldir yeşil sahillere konan mavi yıldız çiçekleri. Kıyıya vuran kuru otlar da çalkalanan deniz gibi. Ortancalar eker balkonlara birinci kat sakinleri. Sessizlik içinde büyür mırıltılar ve çiçeklerden önce yayılır susmanın kokusu. Haziranın anahtarını küflendirir korkaklığın tortusu. Bir de bakmışsın ki yalancı yaseminler tüm şehri sarmış. Bir yokmuş, bir varmış. Ne büyük bir yalan imiş bu şehir, diyor insan. Tıpkı aynaların da sana çirkinsin yalanını söylediği gibi.

Günler haziranı devirmek üzere sanki. Güller kuruyor. Aynı sana benziyor ya da ona, fark etmez. Akşam hüznüyle kaplanıyor yolumuzun ufka değdiği yer. Ateşi ve ihaneti görüyoruz ama dayanıyoruz. Birkaç adım için çabalıyoruz ve ansızın tuhaf bir hınçla koşuyoruz. Yolun sonuna yaklaşırken içimizden geleni yaşıyoruz, hem de ölünmeyecekmiş gibi. Haziran bizden aldıklarını geri verecek de önceden bize bahşettiklerini hiç geri götürmemiş gibi bakıyoruz.
Üstelik bakıp da gördüklerimiz okuduklarımızla bir.

Tarihi eserlerden hallice, heykel misali taştan gözleriyle bizi izleyen dağların arasından geçiyoruz. Yazılar kadar eski, resimler kadar yalnız, o yolun sonunda beklediklerimiz. En çok da onlara kavuşuyoruz.

Ayakkabının topukları, acımasızca eziyor çıtırdayan yaprakları. Bir sürü çiçek solup kuruyor haziranda. Fakat bir o kadarı da inatla yeniden açıyor. Hem ölenlere hem de bu ayda dünyaya gözlerini açarak şimdi aramızda olmayanlara hüzün duyuyoruz bu sıcak yolculukta.

Yazarın Diğer Yazıları
Zamana Yetişmek Öğrenerek

Zaman değişmez, insanlar gelişmez yoktan. Dünya döner, gece bellidir sabahtan. Kendi içinde devrilen bir düzendir yaşam, suyun üstünde kalır, düzensizlik çamurlu yosunlar gibi dipte dalgalanır. Bazı balıklar zehirlidir, kimi otlar şifalıdır; var olan, yaşama dair kıyılarda çalkalanır, zamanın git gelleri ve değişmeyen düzeninde, yaşıyor insanlar yüzer gibi en derinde. Zaman değişmiyor ancak ilerliyor dalga dalga. […]

Devamını Oku
Cumhuriyet’in Işıkları

Camları çatlamış, içi gaz dolu lambaların. Üstünden geçilmiş yanmaya devam eden mumların. Tüm aydınlığını söndürmüşler evlerin, kundaklamışlar saltanatıyla korkuların. Gündüz inmiş umuda kapanan perdelerin üstüne. Perdeleri dondurmuş keskin soğuğu camların ve ısınmamış uzun bir süre. Hastalıklar söndürmüş altını ocağın, sefalet de basmış yanan son kibritin üstüne. Devası bir kağıtta kıta kıta yazıyormuş da okuyanı bulmak […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku