Barış İNCE
Tüm Yazıları
Nâzım’ın Bilinmeyen Yönleri
Ana Sayfa Tüm Yazılar Nâzım’ın Bilinmeyen Yönleri

Piraye’ye yazdığı mektupları, üvey oğlu Memet Fuat’a yazdıklarını okursanız Nâzım için diyeceğiniz tek bir şey vardır herhalde… Dünyanın en iyi insanı… Benim öyle oldu. Ne Memet Fuat’a ne Piraye’ye incitici bir söz söyler. Yazdığı her mektuba da iltifatla başlar.

Nâzım Hikmet’in mücadele ve sanat dolu yaşamını, onun şiirlerinden bestelenmiş şarkılarla birleştiren Nâzım’ın Hikâyesi konserinde anlatıcıydım. Teyfik Rodos, Zeynep Halvaşi, Görkem Ezgi Yıldırım gibi önemli isimlerin solist olarak yer aldığı proje öncesinde bilinen Nâzım hikâyesi dışında bir şeyler anlatmak istedim. Nâzım’ın mektuplarını,
onunla ilgili anıları ve tanıklıkları tekrar okuduğumda birbirinden ilginç anekdotlarla karşılaştım. Bunların her biri, özellikle Piraye’ye Mektuplar ve Cezaevi’nden Mehmet Fuat’a Mektuplar; Nâzım’ın düşünme biçimini, duygusal yönünü anlamamıza fırsat veriyor. İbrahim Balaban’ın, Vala Nurettin’in, Yıldız Sertel’in anıları dışında; Numan Aydınoğlu, Orhan Karaveli ve Ahmet Eroğlu’nun tanıklıkları da önemli. Tüm bu isimlerin kitapların okuyarak,
Nâzım’ın kendisine yarattığı duygu evrenini yakalamaya çalışabilirsiniz.

Piraye’ye yazdığı mektupları, üvey oğlu Memet Fuat’a yazdıklarını okursanız Nâzım için diyeceğiniz tek bir şey vardır herhalde… Dünyanın en iyi insanı… Benim öyle oldu. Ne Memet Fuat’a ne Piraye’ye incitici bir söz söyler. Yazdığı
her mektuba da iltifatla başlar. Piraye’nin kömür alamadığını öğrenince üzüntüden hasta olur, o hasta haliyle tahtadan sandık yapıp satmaya çalışır. Parasını da Piraye’ye yollar. Ülkesini, insanları, tüm canlıları içten sever. 750 sayfalık mektuplar kitabını okuyanlar bilir. “Mercan’ı evlat edinmene çok sevindim” diye bir cümle geçer. Sonrasında da her mektupta “seni, oğlumu, anneni, Mercan’ı öperim” der. Bu yokluk döneminde evlatlık da kim diye düşünürken biz, ilerleyen mektuplarda, Mercan’ın pembe ve uzun kulaklarını öperim yazar. Işık Öğütçü’nün anılarından öğreniriz ki, cezaevi mahkûmları yol yapımında çalışırken Raşit adında bir mahkûm yolda bir tavşan görür. Nâzım’a der ki, usta bunu koğuşa götürelim. Götürürler koğuşa adına da Mercan derler. Mercan’ın eşinin olmamasına üzülür Nâzım. Raşit’e der ki bunu Piraye’ye yollayalım, ona bir eş bulsun. Evlatlık dediği bir tavşan, Raşit adlı mahkûm da Orhan Kemal’dir.

Numan Aydınoğlu’nun Bir Bahar Günü Sofya’da adlı kitabında Cambazov ile Nâzım Hikmet’in deniz kıyısında yedikleri bir yemekten bahsediliyor. Bu yemek esnasında Nâzım ayağa kalkar, denize yaklaşır… Karadeniz’e… Ayak
bileklerine kadar suya girer ve çömelir. Karadeniz’in serin sularını ileriye doğru fırlatır. “Benden selam söyleyin memleketime, İstanbul’uma selam” dedikten sonra Cambazov’a o muhteşem seslenişini okur:

Karşı yaka memleket,
sesleniyorum Varna’dan,
işitiyor musun?
Memet! Memet!
Karadeniz akıyor durmadan,
deli hasret, deli hasret,
oğlum, sana sesleniyorum,
işitiyor musun?
Memet! Memet!

Origami sanatıyla ünlü Japonya’da bir inanış vardır. 1000 adet kâğıttan turna kuşu yaparsa biri, onun dileği gerçek olur. Hasta yatağında küçük bir kız çocuğu, 10 yıl önce ABD tarafından Hiroşima’ya atılan “oğlan çocuğu” adlı atom
bombası nedeniyle kanser olmuştur ve iyileşmek için dilek dilemek ister. Her gün bir turna kuşu yapar ancak 1000 sayısına yaklaşmışken 644’üncü turna kuşunda hayatını kaybeder. Ahmet Eroğlu’nun Bilinmeyen Nâzım Hikmet
kitabına göre, Nâzım bu hikâyeyi bir gazetede okur ve Vera Tulyakova’ya bununla ilgili bir tiyatro oyunu yazmasını söyler. Oyunda kullanması için de ona Kız Çocuğu adlı şiirini verir. Vera oyunun hazırlıklarına başlar ancak bir gün
sonra Nâzım yaşamını yitirir. 3 Haziran 1963… Tam 20 gün sonra 23 Haziran 1963’te Vera’ya bir posta gelir. Kocaman bir kutu, içinde rengarenk kâğıtlar… Üzerinde de bir not: Unutulmaz insan Nâzım Hikmet, cenazenizin önüne yaptığımız turna kuşlarını bırakıyoruz. Önünüzde saygıyla eğiliyoruz. Hiroşimalı okul çocukları…

Onunla ne kadar övünsek az.

Yazarın Diğer Yazıları
Hatıralarla Atatürk

Cumhuriyet’imizin 100. yılı ve kasım ayındaki Atatürk’ü anma haftası vesilesiyle kimi anekdotlar eşliğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün zorlu yaşamından ve devrimlerle sonuçlanan mücadelesinden pek çok parça dinledik. Ben de İstasyon okurları için okuduğum hatırat kitaplarından, daha önce pek de aktarılmayan, kıyıda köşede kaldığını düşündüğüm bazı anekdotları bir araya getirdim. Cumhuriyet; yıllar süren savaşlar, göçler, ölümler üzerine […]

Devamını Oku
Cumhuriyet, Hep İleri…

Satı Kadın olarak da bilinen Satı (Hatı) Çırpan, Ankara’nın Kazan Köyü’nde yaşar. Mustafa Kemal Atatürk, 1934 yılında İstanbul’a gitmek için çıktığı yolculukta, Ankara çıkışında Kazan’da mola verir. Köylü kadınlar, Paşa’ya bakraçta ayran ikram etmek için koşuşturur. Hiçbiri karşısına çıkmaya cesaret edemez. Satı Kadın, muhtarlık da yapmış olmanın özgüveniyle Atatürk’e yaklaşır ve onunla tanışır. Ayran ikram […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku