Kentin ve edebiyatın aşkı tarihe tanıklıktır.
Kentin ve edebiyatın aşkı tarihe tanıklıktır. Ve zor iştir kentli olmak. Kimi doğduğu kimi de doyduğu kentte kenti tanır, kentli olmanın erdemlerini yaşayarak kavramaya özen gösterir. Bir insan yaşadığı kentle nasıl bütünleşir? Bir yazarın kalemine kent nasıl dolanır?
Yıllarım kent yazıcılarının başarılı yapıtlarını okuyarak geçti. Bu merak ve eylemim bugün de sürüyor, onların anlatımlarıyla kentlere yolculuk ediyorum. İlk kent yazıcılığına başkentin yoksul diliminden başlamak ödüller getirdi. Ankara önceleri kent içinde kentler barındıran bir kentti. Sonra anakent oldu…
İlk tanıdığım, yaşadığım kentti Ankara.
Yıllar sonra Ankara’dan başka dünya kentlerine ulaştım. İlk aşkım, ilk kentim olarak ona ihanet etmeden başka kentler de sevdim. Onu incitmeden bu sevdaları yazdım… Onun isminin yazılı olduğu kirli tabelayı hep özleyerek başka kentlere koştum.
Kent yazıcılarının kitaplarından ölümsüz kentler okudum. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabı müthiştir. Gördüm ki, her yazarın sadece bir kent yaşar kalbinde… Yıllar geçince anladım ki Ankara’yı seviyorum. Bu kentle kopmaz bağlarım, silinmez anılarım var. Ankara’yı özlüyorum. Bir sokağın, mahallenin ve kentin dokusuna ne çok insan öyküsü siniyor. Kentlilik bilinci kolay edinilmese de her insanın yaşadığı kentle silinmez bağları, anıları oluşuyor. Kenti yazmak tarihe tanıklık etmektir.
Son yıllarda sözlü tarih çalışmalarıyla yeni kent yazıcıları her geçen gün yapıtlarıyla ses veriyorlar. Sayıları hızla çoğalıyor. Bu çoğalmanın sonucunda gelecek kuşaklara kentlerin tarih çalışmaları armağan kalıyor sanki…
Nedim Gürsel, ‘Paris’inde o kentin gizini açıklıyor:
‘‘Paris’i anlatmak, onu tanımlamak güç… O, ait olduğu ülkeden ayrılıp, kendi başına nefes alabilen, ruhu olan bir kent.’’
Nedim Gürsel, sevdalı olduğum kentlerden Paris’i, Nâzım Hikmet’in şu şiiri ile aktarmayı unutmuyor: Hangi şehir şaraba benzer?/Paris/ İlk bardağı içersin buruktur/İkincide dumanı vurur başına,/Üçüncüde mümkünü yok/Masadan kalkmanın/Garson bir şişe daha getir!/Ve artık nerede olsan, nereye gitsen/Paris’in ayyaşısın iki gözüm.
Demir Özlü, Stockholm Öyküleri’nde kenti ve kafelerini çok güzel anlatıyor. İkinci kez gittiğim, gezdiğim, tanıdığım Stockholm’e sevdalanıyorum.
Stockholm, bizim aydınların gönüllü sürgün kenti oluyor.
Kent yazını, kenti ölümsüz kılandır. Ankara için şair Ali Cengizkan;
“Ankara düşler kentidir.” derken, Ankara’da düş kurmadan yaşanmazı anlatıyor. Gerçekten de Ankara’da düş kurmadan yaşanmıyor…
Kızılay’da, Gar’da, Ankara Metrosu’nda bir banka oturup kente gelenleri seyre dalsanız inanılmaz insan tiplemeleri ile karşılaşırsınız. Kenti kent yapan içinde yaşayanlardır. Kentle bütünleşmek, kente verdiklerimizle ilintilidir. Kent insanı geliştirir. Kentlilik insana onurlu duruş sergiletir. Kentli olmak ayrıcalıklı olmaktır. Çünkü kentlilik bilinci insanı yurtsever, doğasever, hayvan sever, insan sever yapıyor.
Ankara’da yaşayan şair Ahmet Telli’nin şiiri ile yazımı noktalasam…
“Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük narçiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca”
Atatürk, gündüz cephede savaşırken akşam ise çadırında Çalıkuşu’nu okurdu. Çalıkuşu’nu okuyup bitirdiğinde, “Biliyor musunuz dün gece Reşat Nuri Bey’in Çalıkuşu romanını okudum, çok beğendim. İhmal edilmiş Anadolu’yu, genç bir hanım öğretmenin yaşadığı zorlukları ne güzel anlatmış. Bitirince İsmet’e vereceğim. (İsmet İnönü) Sonra da sizler okuyun” demişti… Bu da bizim Altındağ’ın Efsane Feride Öğretmeni… Onun da […]
Devamını OkuCumhuriyet’i var eden kadınlar, Cumhuriyet’in var ettiği kadınlar bizim kadınlardır. Cumhuriyet kadındır… Cumhuriyet’in kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk, Kuruluş ve Kurtuluş sürecinde hep kadınlarla birlikte yürümüştür. Cumhuriyet öncesi de sonrası da kadınlarla yürüdüğü yolda en önemlisi onlarla çalışmayı içselleştirmiş bir liderdir. Kurtuluş Savaşı sırasında ona inanan kadınlar; Anadolu’nun her köşesinde, her konumda eğitimli, eğitimsiz cephede […]
Devamını Oku-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]
Devamını OkuRutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]
Devamını Oku