Bahçedeki şair kadınlar buluşması ve bizim şairimiz…
2005 yılında Yasakmeyve dergisinde şair dostum Emel İrtem ile birlikte editörlüğünü yaptığımız “Dilin Kurdelasını Kesenler: Şair Kadınlar” dosyası iki aylık periyotlarla okurla buluşan derginin 15/16/17. sayılarını kapsamıştı. Doksanların başında Sombahar dergisinde; Necmiye Alpay ve şair Gülseli İnal’ın yine birlikte editörlüğünü yaptığı “Kadın Şairler Altarı”ndan sonra yapılan ilk kapsamlı dosyaydı hazırladığımız. Niyetimiz Modern Türkçe Şiirin içinde kendi sesini bulabilmiş, eril tahakkümün basıncına rağmen “şair” olarak bir kimlik edinmiş kadınları bir araya getirerek bir arşiv yapmaktı. Bu niyetimiz yerini buldu ve hatta çok uzun yıllar tartışmaya açılacak bir mevzunun da başlangıcı oldu. Yıllardır “kadın şairler “ olarak kategorize edilen, cinsiyetçi bir vurgu ile söylenegelen bu tamlamayı tersine çevirerek, şairliğimizi öne alan “Şair Kadınlar” tamlamasının kullanımının sosyolojik gerekçeleriyle açıklamış ve cinsiyet belirtmek elzemse bu tamlamanın bizi rencide etmeyeceğini dosyanın girizgâhında yazmıştık. Yaklaşık yirmi yıllık bir süreçte şair kadınların niceliksel olarak şiirimiz içindeki çoğullaşması bir yana son yıllarda Türkçe şiire yeni nefesler üfleyen, cesaretle dili eğip bükerek yeni formlar deneyenlerin birçoğunun şair kadınlar olması hiç de tesadüf değil. Çünkü geleneksel şiirden feyz alarak, kadının bir nesne olarak ortaya konduğu şiirlerden olma bir antolojiye sahip oluşumuzun, edebiyatın en eril alanı olarak her daim kadının şairoluş koşullarının zorlaştırıldığı, kadını şair imajının dışında tutan eril bir şiir kamusu sorunu vardı. Sözkonusu olan bu iki dosya şair kadınların bir araya geldiğinde farklı, renkli ve varlıklarıyla şiirimizi etkileyen büyük bir yelpazeyi oluşturduklarını gözler önüne sermişti. Şiirin içinden ve salt okur olarak yeni tanışılan ya da yeniden tanışılan isimlerdi bu belgelerde sunulan.
2005 sonrasında “şair kadınların kimlik ve temsil problemi” üzerine yaptığım akademik çalışma ve ortaya çıkan tez ile; hiç de azımsanmayacak bir mücadele alanı olarak şiiri yeniden düşünüp yeniden kuran kadınların varlığı ile şiir tarihimizin kadınlar lehine değişime uğramasına çok içeriden tanıklık etmiş oldum. Modern şiirimizde 1950’lerde bir elin parmaklarını geçmeyen şair kadınların isimlerinin yanına bugün nicesinin ismini yazabiliyoruz. Özellikle doksanlardan itibaren varlıkları iyiden iyiye görünür olan şair kadınların birbirleriyle etkileşimleri, iletişimleri, kolektif çalışmaları, kadın mücadelesinde ortak eylemleri; tüm bunlar sadece şiir yazan bir özne olarak var olmadıklarını, şiirlerini hayatla bir kurduklarının göstergeleri.
Sosyal medyanın henüz hayatımıza girmediği günlerde, şair kadınların ülkenin farklı şehirlerinden gelerek birbirlerini, şiirlerini yakınen tanıma fırsatı buldukları bildiğim ilk etkinlik 2009 Temmuz ayında Akköy dergisini çıkaran Güven Pamukçu’nun daveti ve emekleri ile hayat bulan Didim Şair Kadınlar Buluşması idi. Tam da o tarihlerde ikinci çocuğumun doğumuna hazırlandığımdan katılamadığım bu buluşmanın verimli ve keyifli geçen zamanlarına uzakta da olsa ortak olmaya çalışmıştım. Yıllar sonra ise benzer bir etkinlik Gümüşlük Akademisi’nde (Bahçe) kıymetlimiz Latife Tekin’in daveti ve evsahipliği ile Temmuz 2022’de gerçekleşti. Bu buluşmanın moderatörlüğünü şair arkadaşlarımız Asuman Susam ve Deniz Durukan üstlendi. Üç gün dolu dolu geçen etkinlik programında; Nilay Özer, Petek Sinem Dulun ve benim konuşmacı olduğumuz “Feminist ve Kuir Edebiyat içinden Şiir ve Dili “Yeniden” Düşünmek” bağlamında paylaştığımız sunumlar Gümüşlük Akademisi ınstagram sayfasında ilgilileri için kayıt olarak izlenebilmekte. Bahçe’deki gelenekselleşmesi arzu edilen bu ilk buluşmaya sağlık mazeretlerinden ötürü katılamayan Gonca Özmen, Anita Sezgener, Didem Gülçin Erdem ve Meryem Coşkunca dışında fiili olarak Emel İrtem, Pelin Özer, Aslı Serin, Nilay Özer, Duygu Kankaytsın, Nergihan Yeşilyurt, Naile Dire, Petek Sinem Dulun, Ruken Kaplan, Deniz Durukan, Asuman Susam ve ben katıldık. Bahçe’de bir müddettir konaklayan sevgili Neşe Yaşın’ın da aynı tarihlerde orada olması harika bir sürprizdi. Etkinliğin devamında Bahçe’deki büyük masa etrafında şiirle kurulan hayatlarımıza dair başlangıcımızdan bugüne deneyimlerimizi paylaştığımız kapalı oturumda hemen hemen hepimizin şiirdeki mücadelesinin ortak paydası bir şekilde eril tahakküme maruz kalarak var olmaya çalışmak ve şiirde ısrar etmemizdi. İmtiyazlı olanların arasında tüm dezavantajlı durumlardan sağ sağlim çıkabilmiş olan şair kadınlar olarak Amfi Tiyatro’da şiirlerimizi okuduğumuz bir akşam ile vedalaştık. Gümüşlük Akademi’sindeki bu nadide buluşmada; yazdığı eserlerle bugün edebiyatımızı dünyada da temsil eden en kıymetli isimlerden biri olan Sevgili Latifemizin dünya onu bir romancı olarak tanısa da içimizden biri olduğuna bir kez daha kani olduk.
İzmir Uluslararası Edebiyat Festivali’nin geçen seneki “onur konuğu” olan Latife Tekin ile festivalde bir araya gelerek yaptığımız söyleşide “başından beri şairler ile irtibatının çok yoğun ve daimi olduğunu” konuşurken; kendisinin söylediği haliyle: “Yazdıklarımı bir tek şairlere emanet edebilirim. Onların dille ilişkisinin sahiciliğine” demişliği bu yakınlığın, akrabalığın da yine sahici bir dil bahsi üzerinden kurulduğunu işaret etmesi açısından önemliydi. Kızkardeşlik hukuku üzerinden şair kadınlarla kurduğu ilişkinin belki de en belirgin örneği, kendine dair olanı sakınımsız, hilafsız açtığı, anlattığı ve Can Yayınları’ndan “Latife Tekin Kitabı” olarak yayımlanan söyleşi/anlatının şair Pelin Özer ile birlikte yapılmış olması. Bu bağın gücünü Bahçe’de fazlasıyla hissettiren Latife’nin yine söyleşimize başlarken söyledikleriyle açıktan bir ilişkisi var kanımca: “Başından beri ben hiçbir konuşmaya hazırlanarak çıkmadım. Akademik bir konuşma hazırlamadım. Okurların, dinleyenlerin o an bana hissettirdikleri üzerinden, o anın doğallığı ve enerjisiyle konuşmayı seçtim. Çünkü bu çok kadınca bir şey. Bu duygumu önemsedim hep.” İzmir’de ikimizde o kadınoluş üzerinden konuştuk, mekanın ve dinleyenlerin bize sunduğu o halenin içinden. Temkinli, sınırları olan, bir form gibi değil; ne yaşadığımızın bilincinde, deneyimlediklerimizin gerçekliğinde. Güzel ve sahici olan da bu değil mi? Latife Tekin bundan sebep “zamansız” bir yazar ve bizlerin şairi değil mi?..
Edebiyat tarihimizin arka bahçelerinde en fazla dedikodusu edilen mesele “şairlik” üzerinedir desek buna pek itiraz olacağına ihtimal vermiyorum. Şiir yazamadığı için eleştirmen ve/veya denemeci olduğu varsayılan isimlere göndermeleri olan -ya da açıktan söylenen- nice yazı üretilmiş bir yerlerde. Şair olarak anılsa da “şairliği” her defasında sınanmak suretiyle yazan üreten birçok imza var. Her ne hikmetse […]
Devamını Okuİkibinlerin başında akademik çalışmamın omurgasını oluşuracak bir söyleşiler serisi yapıyordum şair kadınlarla ve o günlerde Gülseli İnal ile konuşurken; onun, kendine özgü tavrı ve coşkusuyla “Bu yüzyıl kadınların yüzyılı olacak Betül bunu engelleyemecekler.” demişliğini, gözlerinde çakan şimşeği -üzerinden çok seneler geçmiş olsa da- ara ara hatırlarım. Modern şiir tarihimizden bir ezber cümle gibi dillendirilen “bir […]
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku