Şeyhmus DİKEN
Tüm Yazıları
Metin Altıok, Bingöl ve Acı
Ana Sayfa Tüm Yazılar Metin Altıok, Bingöl ve Acı

Bir başka şair Enver Ercan, kendisiyle Epigraf için yaptığı röportajda ölümünden üç yıl önce sorar o klasik soruyu şaire; “Sizi şiire yönlendiren kimler oldu? Çıkış noktanız neydi?”

Şairin cevabı çok net; “Beni yönlendiren ‘acı’ oldu. Hayatımda hep acı vardı. Hep acıdan yola çıktım. Sevgisiz bir çocukluk, bu yüzden kendimi hep garip bir leke gibi gördüm bu dünyada. Ama tertemiz zamanlardan kalma bir leke…”

Daha küçük bir çocukken, İzmir kırsalında (Bergama doğumludur şair), annesiyle babası tarlada çalışırken, bir ağacın duldasına bırakırlar onu. Akrep sokar küçük Metin’i. Akrebin zehri bedenden çıksın diye, tavsiye üzerine hızla bir kazan dolusu sıcak suya sokup, suyu kaynatırlar. O sıcak suyun içinde küçücük bir beden, acının nirengi noktası olur.

Neredeyse ömrümün kırklı yaşlarının hemen başına kadar süregelen bir ruh halinin ifadesi sanki şairin serencamı. Öğrencilik, sonra değişik işler ve şiirle birlikte tabii ki.

Öğretmenlikle yolunun kesişmesi ve Ankara ya da Ege’den bir yerde felsefe öğretmenliği bekler ve hiç hesap kitapta yokken Bingöl’le buluşma söz konusu olur. Hem de az buz değil! İlk bir iki yıl içinde bir yolu bulunup ayrılmak beklentisi içindeyken koca dokuz yıl sürmesi Bingöl’ün.

Adını tam olarak öyle koymasa da bir nevi münzevi “iç ülke” sürgünlüğüne dönüşür şair için Bingöl yılları. Öyle ki; Altıok için Bingöl, bütün açılardan adeta “yabancı bir ülke” gibidir. “Her yerde Kürtçe” konuşulan, yeni heyecanlara kapılar aralayan mekânlar manzumesi.

Hayatı gördüğü ve “Benim için ikinci üniversitem” dediği Bingöl sonrasına dair kastedilen o ana kadar fark edilmemiş bir yeni “iç uygarlığın” oğuya ait hakikat bilgisi için bakın ne diyor:

“Bir anahtar verdindi bana,
Kabaran yüreğimi bilerek.

Geriye ben kaldım işte.

Ama yolcu yolunda gerek.
Ey ömrümün uğuldayan durağı;
Yanlış bir hesaptan dönerek,
Benli günlerini sil istersen
Geriye sen kaldın işte.”

Bir gün Bingöl’e iki ceset getirirler. Bingöl boşalır Altıok’un tabiriyle. Herkes o cesetleri görmeye gider. O da gider. Görür iki gencin cesedini ve o akşamyazar ondaki izdüşümü:

“Öyle ak öyle ak ki teni
ipekten biçilmiş sanki
duyulmamış bu yüzden üstünü örtmek
gereği
Çırılçıplak incecik, sedyede bir kız cesedi
Onparmağı boyalı
Bulaşmış ıstampa mürekkebi
Bir kızım sağsa eğer,
bir kızım morgta şimdi.”

Peki şair için adeta sürgün diyarı Bingöl böyle de! Bir de o yıllarda öğrencisi olup sonra sıkı edebiyatçı olan bir başka şair Metin Kaygalak’ı dinlediğimizde; “1980 darbesi sonrası tüm toplumda estirilen bir milli güvenlik sendromu orta yerinde, bir tür vaha gibiydi onunla ilişkimiz” der Metin Altıok’a dair.

Bakanlık müfettişi bir gün teftiş için sınıfa gelir ve Altıok ders işlerken en arka sıraya oturup dersi dinlemeye başlar. Sosyolojidir ders. Öğrencileriyle adeta tartışır gibi dersi birlikte işlerler. Dersin sonunda müfettiş tahtanın önünde hocaya ve öğrencilere hitaben bir konuşma yaparak; “bugüne dek böylesine güzel bir sosyoloji dersi işlendiğine şahit olmadım, teşekkür ederim.” der ve sınıftan ayrılır.

Bu bilgeliğiyle; “Kendini öğretmenden daha zeki sanma mahcubiyetinden kurtarıyordu talebesini…” der Metin Kaygalak, Ercan Çağlayan’ın “Bingöl Dört Dağ İçinde” kitabında Yusuf Aydoğdu’ya verdiği uzun röportajda.

Yıllar sonra Ankara’da bir kitabevinde öğrencisi Kaygalak’la buluşurlar. Muhabbette Ahmet Say ile birlikte Sivas’a ebedi son yolculuğa gideceği şair Behçet Aysan da vardır. Ahmet Say’la Metin Altıok öylesine derin bir Bingöl muhabbetine dalarlar ki! Bilge Kürt şahsiyetleri, mezzo soprano Kürt kadınları konuşulur da konuşulur. Öyle ki hakiki Bingöllü Metin Kaygalak şaşkınlıkla; “Kendimi bir an Bingöllü iki entelektüelin arasında sıkışmış, anlattıkları Bingöl benim Bingöl’üm mü diye hayretler içinde kendime yakalandım” der.

Ve sonradan bir bilici gibi anlatır kız kardeşine geleceğini;

“En fazla on şiir kitabı çıkaracağım, elli yaşından fazla yaşamayacağım, ölümüm yatağımda sıradan bir ölüm olmayacak.” der (Atilla Köprülüoğlu / penceretv 09 Temmuz 2020). Dediği gibi de olur her bir şey!

Bundan tam otuz yıl önce zulme başkaldıran bir şair Pir Sultan anması için arkadaşları ile gittikleri Sivas’ta konakladıkları otel, yakılarak katledilmelerine mekân olur.
Şimdilerde Bingöllüler onun veda şiirini söyler hep…

HOŞÇA KAL BİNGÖL ŞEHRİ
Dün gibi geldimdi bir valizle sana.
Elimde suyu çekilmiş bir portakal
Ve birkaç yağ lekesi pantolonumda,
Yüzümde ak düşmüş, üç günlük sakal,
Yüreğimde sızlayan kırık bir aşkla.
Bir şehri bırakıp göçerken başkasına;
Umuda sinmiş bir hüznün kokusudur
Yayılan köşe bucak evin her yanında,
Duyulan sanki bir sınav korkusudur,
Mukavva kutular ve denkler arasında.
Sonunda bir şey mutlaka unutulur.
Yüreğimde sızlayan kırık bir aşkla,
Yüzümde ak düşmüş üç günlük sakal,
Dün gibi geldimdi bir valizle sana.
Bırakıp gidiyorum şimdi nem varsa.
Hoşça kal Bingöl şehri, sen hoşça kal.

Yazarın Diğer Yazıları
Bir Kale Şehir Seslenince!

Hafızam yanıltmıyorsa birkaç yıl önceydi! Esk, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay Ağabey’le Diyarbakır İçkale’deki Arkeoloji Müzesi’ni dolaşırken 12.500 yıllık Körtiktepe kazılarında çıkan buluntuların önünde durduğumuzda dönüp demişti ki; “Bakan’ken bu kazıdan çıkan küçücük bir heykeli elime aldığımda gözyaşlarımı tutamamıştım. 12.500 yıllık bir esere dokunmuştum.” (Yeri gelmişken Körtiktepe, Göbeklitepe’den beş yüz yıl daha eskidir.) Tarihle hemhal olmak […]

Devamını Oku
Rilke Bugüne Seslenirken

Elimdeydi ve ihtiyaç duydukça açıp bir bölüm okuyordum Rilke’den. Okuduğum bölümdeki bir dize misali cümle, sade aklımda değil, dilimdeydi de: “Fakir insanlar düşüncelere dalmışlarsa, onları rahatsız etmemek gerekir. Belki aradıklarını bulurlar.” Bulurlar mıydı? Belki! Bunca kargaşa-kaos düzen(sizliğ)inde arayadursunlar bakalım. Umarım bulurlar(dı). Tam da bu ruh hali ve şair Malte’nin şiirsel metni ile hemhal ve kitap […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku