Kuralı basit: Kalıcı bir düşünce inşa etmek istiyorsanız yeni bir dil kurmalısınız.
Anlatmak için yeni yöntemler icat etmeli, yönteminizin bilincini tekrarlarla pekiştirmelisiniz. Sözünüz eski kaynaklardan beslenebilir. Senteziniz, antitezi anıştırabilir. Eskiyi hatırlatmak, yeni düşüncesi oluşturmanın bilinen en pratik yoludur çünkü.
Binlerce yıl önce söylenen, binlerce yıldır da dilden dile aktarılan bir efsaneden kesitle başlayalım: “Kaş’ın Yıkılma Efsanesi” bu. Gezgin masalcı Far-li-mas’ın diliyle ilgili mit şöyle: Denir ki, “Far-li-mas; krallara, rahiplere, halka masal anlatmaya başladığında onu dinleyenler, içmeyi unuttu, nefes almayı unuttu. Köleler hizmet etmeyi unuttu. Onlar bile nefes almayı unuttular. Far-li-mas’ın sanatı afyon gibiydi ve anlatmayı bitirdiğinde herkes sanki zevkli bir baygınlığadalmış gibiydi.”
Dayatmacı iktidarların dillerindeki ısrarın esini, masal anlatmadaki bu afyon tozu olmalı. Onu halkın gündelik hayatındaki ilişki ağına serperek kitleyi uykuya çağırma becerisi bir de. Orta çağ Avrupa’sında bu yöntem tıkır tıkır işledi. Sanat, başta mimari, resim, müzik aracılığıyla kitlenin yaşam alışkanlığına dönüşen davranışlarını yönetmede rol aldı. İncil’in sayfalarından taşan hikâyeler, katedrallerle somut bir alana çekildi.
Bir öykümden ödünç aldığım cümleleri burada tekrar edeceğim. Amacım net: Düşüncemi Far-li-mas’tan farklı bir biçimde yerleşik kılmak: Bir bütün olarak orta çağın fotoğrafını çekmek için katedrallere gitmelisiniz. Herhangi birinin karşısına geçtiğinizde onun görkem duygusuyla çevrelenmeye başlarsınız. Çünkü katedral, başlı başına bir dil bilincinin inşasıdır. Bürokratik açıdan devleti, coğrafi bakımından ülkeleri, estetik cepheden biçimcileri, ruhani yönden keşişleri tek bir bedende buluşturan; sınırları, isimleri, söyleyişteki farkı eşitleyen bütüncül bir dildir. Ama özünde mesafe duygusu barındırdığından karşısındakiyle eşitliği reddeder. Katedral, kutsal anlamıyla değerlendirildiğinde kişiden sorgusuz itaati bekler. Turistik bir seyirlikse en azından bir mumun bağışlanmasını.
Rasyonel aklın doğaya öykünen perspektifinden baktığımızda katedrallerin barışın tam karşısında olduğunu görebiliriz. Aynı noktadan geleceğe bakıyorum sık sık. Bir gün, insanlığın kültürel evrim hikâyesini anlatan sanal bir müze kurulacak. Müze kataloğunun mimariyle ilgili bölümünde katedraller için aşağı yukarı şunlar yazacak: Sıradan insanın sonunu belgeleyen ruhani, göksel şaheserler.
Katedrallerin hayaleti, bugünün Türkiye’sinde geziniyor. İstanbul’un yeni havalimanında, Ankara’nın Şehir Hastanesinde. Mimari düzendeki hedef, halkın hayatını kolaylaştırmak mı, otoriteye ait yegâne temsili vatandaşa yaşatmak mı, diye düşünüyor insan ister istemez. Yatay genişleyen, genişlemesi de hiç bitmeyecekmiş gibi bir duygu yaratan, mesafe yasası üzerine kurulmuş bu yapıların içinde insanın yönünü-konumunu bulabilmesi için muazzam bir çaba harcaması gerekiyor.
Yaz ve görme
Yaz mevsimi, başka kentlerde turist olarak bulunanlara flâneur gibi gözlemci olma konusunda öneride bulunur. Baudelaire’in bir kimlik olarak kavramsallaştırdığı flâneur, gezindiği yeri gözlemleyen kişidir. Onun bakışında kentin nesnesi olmayı ötelemek, kentle eşitlenmek vardır. Sanayinin, ticaretin, otoriter yönetimlerin her yönüyle sıradan vatandaşı kontrol altında tutmaya odaklandığı sisteme karşı kişinin geliştirdiği eleştirel bir tepkidir bu. Gezerek bakmayı kendine iş edinen kişi, yazıyla -fotoğrafla kendisini kentle aynı seviyeye getiren görünümleri aktarır.
Yirminci yüzyılın başında flâneur bakışında, çevresini izlerken izlenildiğini de fark edince görme biçiminde bir kırılma olur. Özne, nesneler arasında kendine bir yer -konum arar sürekli. Bütünden koparılarak parçalanan, bölünen, ayrıştırılan zihin ve değerler sistemi arasında öznenin nerede olduğunu tayin etmeye yönelik bu arayışında dikizlemenin açığa çıktığı, sorgulamanın dikizleme içine yerleştiği bir görme biçimi gelişmiştir. Mimariye de yansımıştır bu. Çağdaş kent mimarisinde tasarlanan alanlarda bakılan aynı zamanda izlenebilmeli, izlenen de başka alanları ve kişileri izleyebilmelidir. Kent tasarımcısı, mimar Le Corbusier; tasarladığı mekânlarda izleyeni, orada ne olup bittiğini merak etmesini sağlayacak unsurlar yerleştirmiştir, sözgelimi. Bu mantık, mekânsal sınırları aşarak görüntü çılgınlığı ve sosyal medyanın hız vermesiyle her alana yayılmıştır bugün. Kaydeden göz, gören gözün yerini almıştır. Kaydeden göz gördüğünü göstermeye, düşünce de hızla tüketilmeye yönelir. Teknoloji, görsel iletişime büyük bütçeler ayırırken kişilere her an bir başka göz tarafından görüldüğü, izlendiğinin bilincini dayatmayı başarmış, bunlar kitleye yeni bir görme davranışı kazandırmıştır.
Katedraller tanrısal gözün, katedral mantığındaki sivil yapılar devletin, büyük avm’ler vahşi kapitalizmin kişiyi dikizlediği mekânlardır. Dikizlenen kişinin görme refleksindeki davranışları, bunların sonuçlarını bir sonraki sayıda değerlendireceğim.
Kaş’ın Yıkılma Efsanesi ve Far-li-mas’ın miti için; Joseph Campbell, İlkel Mitoloji, Tanrının Maskeleri, Çev; Kudret Emiroğlu, İmge Kitabevi Yay., Ankara 1992, s. 157.
Kuralı basit: Kalıcı bir düşünce inşa etmek istiyorsanız yeni bir dil kurmalısınız.
Devamını Oku-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]
Devamını OkuRutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]
Devamını Oku