Ulaş GEROĞLU
Tüm Yazıları
Kendine

Derin bir nefesle uyandım. Çektiğim en derin nefesti. Bir yeni güne, bir başlangıca, bir bekleyişe değil. Kendime…

Derin bir nefesle uyandım. Çektiğim en derin nefesti. Bir yeni güne, bir başlangıca, bir bekleyişe değil. Kendime… İçsel bir muhasebe eşiğinde olan ruhun ilk yaptığı şeydir derin nefes. Her hücreni önce yaşam doygunluğuna kavuşturmak istersin. Birçok duyguyu, sakin bir gölde sektirdiğin taşlar gibi ardı ardına fırlatırsın. Hani derler ya içinde fırtınalar kopuyor, aslında sadece gölün durgunluğu seken taşlarla bozulmuş, halka halka kıyıya çarpıyordur. Ve en büyük halka, en fazla seken taşa, öfkeye aittir. Başarısızlık ve yanlışlara değil. Kendine…

Gereğini yapmadığın hayalin son dönemeci ruh sangısıdır. O an elini uzatıp zamanı yakalamak istersin. Geçmiş olsun! Zaman, sana bir yük gemisinin çapası gibi gelir, demir alabilsen rota belli, ama mümkün değil. Yapabileceğini sanırsın. Bu imkânsızlıkla yüzleşirsin ruhunla. Saf ve pişmansındır artık. Olup bitene değil. Kendine…

İnsan hangi duygu selinde boğulmak üzereyse, sebeplerine çevirir yüzünü. Genelde sonuçların beklentileri ezip geçtiği durumlarda tümden gelimle aslında baştan sona yanlış kurgulanmış bir senaryonun finalinde devinip durur. “Şu şöyle oldu”, “Bu böyle olmasaydı”… Finalden ilk sahneye doğru çaresiz bir geri bildirim seansı başlamıştır artık. Ve artık gerçek buğulanmıştır, buğuyu elinle silip gerçeği görmek istersen de görüntü hep bulanık olacaktır. Halbuki ilk cümlede iyileşmeye başlayabilir insan. Yüzleşmeye başlamak, ilk cümlenin sihrindedir. Tüm sebeplerin ötesinde ilk cümlede kendini aramaktır gerekli olan. Seni devinime sokan cinayet mi, intihar mı? Bunun saptanması en elzem başlangıçtır. Evet intiharı kolay kolay kimse konduramaz. Yaşarken, yaparken hissetmediğin baskıyı hissettirir. Savunma için güvenli bir alanda kalkar ortadan. Kendi düşlerinle birlikte tüm inanmışlığında baştan aşağı bir yalandır. Cinayet ise çaresizliğindir. Senin elinde değildir. Yapılması gerekeni yapmışsındır fakat olamamışlığın faili veya failleri vardır. Kolaydır, devinim bitince yoluna devam edersin. Cinayete bir tecrübe gibi bakarsın. Oysa genelde gerçek İntihardır… En baştan çizdiğin yol, kaçtığın emek ve hayatı basite almaktır bütün sebep. Hayatın acımasızlığını cinayet olarak görmek, intiharın başladığı andır. Her şey aslında basit bir matematik işlemi gibidir. Verdiğin kadarını alırsın. Arzuların, mücadelen, verdiğin emek beklentilerini karşılamıyorsa matematikte arama suçu. Suç yola ilk adımı attığın anda başlamıştır. Bahane bulmamalı kimseye. Dönüp bakmalı kendine…

Kendisiyle yüzleşememiş insanların hikayeleri birbirine benzer. O kadar çoklardır ki kendini özel kılan her şey gizlenmiştir bu benzerliklere. Aynı soruları sorar, aynı cevapları verir ve mağduriyet çınarlarının gölgesinde rahata erdiklerini düşünürler. O kişiler ki bir birlerine anlayışlı fakat güvensizdirler. Kendi gerçeklerinin biraz farkına varanların yanında güvenilmezdirler. Mağduriyet çınarının gölgesinde duranlar birbirlerinin hikayelerinde yer alırlar. Mağduriyet çınarın gölgesinden çıkıp kendi gerçek hikayesini bulmalı insan. İyilik yapmaya o zaman başlar. Hiç kimseye değil. Kendine…

Pişmanlık güzeldir. En saf duygu değildir belki ama temizdir. Kana kana içebilir ve arınabilirsin. Pişmanlık hazımsızlığı yaşamadan kendinden pişman olmayı başarmalı insan. Var ettiği kişiden, sahip çıkmadığı sevgiden pişmanlık yaşamak arınmanın tek yolu. Sonuçta yanlış olduğunu anlamak, doğru biri olmaya başlamak değil mi? İnsan yanlışlıklarını gördüğünde doğrulaşmaya başlar. Eğer yanlış bir şeyler varsa pişman olduğunu söyle. Başkalarına ve sevdiklerine değil. Kendine…

En büyük kötülüğü sevgiyi kullanmaya başladığında yaparsın. Sevginin saflığını kirletmeye başladığında kimliğini de değiştirirsin. Nefret ve öfkeden süzülmüş bir sevgi ilebeslenmeye başlarsın. Bu gerçekleştiğinde, ne sevildiğin gibi sevebilirsin, ne de merhametli olabilirsin. Sevgi sonsuz bir güven verir sana. Seni sevmek başkaları için ağırlaştığında, bu güvene tutunur hatta bundan hiç gocunmazsın da. O vakit iyot gibi görünürsün. Herkes bilir sen kimsin, nasıl birisin. Saklanamazsın, kendini sakınamazsın. Bir sevgi tanımın var ama içini dolduramazsın. Kaç yaşamışsan yaşadın, artık sevginin hakkını vermen lazım. Sevgiyi saflaştırmalısın. Seni her koşulda seven insanlar için bunu yapmalısın. Borcun var. Onlara değil. Kendine…

Yanılgılar masum mahkûmiyet gibi gelir. Hapsolduğun duvarlar ilk baktığında parlak nemli, yapışkan düş öğütücüleridir. Aldığın nefes acı ve ıslaktır. Genzine yapışır. Her çektiğinde bir hançer gibi saplanır. Kimse seni yanılgılarından çekip çıkartamaz. Vicdan ve akılla yanılgılarının sorumluluğunu aldığında özgürleşmeye başlarsın. Hayata yaptığın otopsinin aynını ruhuna yapmaya başladığında tüm olup bitenin kaynağına ulaşırsın. İşte o zaman bir refleksle çektiğin o derin nefesin bir anlamı olur. Değişim de o zaman başlar. Sebep olduklarının telafisi mümkün olmayabilir, ama yeni güzel bir yol için düşler kurulmaya başlar. Hepimizin seçtiği bir yol var. Bu yolda gördüklerimiz, bildiklerimiz, öğrendiklerimiz, sevdiklerimiz, sevenlerimiz, yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz var. Geç hiçten iyidir derler. Geç de olsa insan dönüp bakmalı. Kendine…

Yazarın Diğer Yazıları
İstasyon İnsanları

“Yolcular ellerinde tek gidişlik bir biletHenüz bilmeseler de hayat bundan ibaret” Güzel şarkıdır “İstasyon İnsanları”… Bu şarkı bana neleri gözden kaçırarak yaşadığımızı anımsatır. Her dinlediğimde unuttuklarımı, gözden kaçırdıklarımı ararken bulurum kendimi. Bir anahtardır kendime, başkasında ki kendime. Herkesin bir istasyon macerası vardır elbette. Birbirinden farklı olmayan ama çok farklı izler bırakan. Mesela hepimiz için soğuktur […]

Devamını Oku
Hoş Gel!

Dünyanın kendi etrafında üç yüz altmış beş kere, güneşin etrafında tam bir tur dönüşüdür geride kalan yıl. Yani aslında döne döne aynı noktaya gelip, yeniden başladığımız için bu kadar sevinçliyiz. Başlangıç tarihimiz 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece yarısı saat tam 00:00. Son on saniyeyi geri sayarak, kimi zaman önde, kimi zaman birkaç saniye geride […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku