Önce kırıldım sonra güçlendim!
Şevval Sam, hem sahnelerin hem de televizyon dünyasının vazgeçilmezi… Oyunculuğunun yanı sıra farklı dillerde söylediği ezgilerle ve sahneye kattığı müziklerle 7’den 70’e herkesin gözdesi oldu. Hangi kültürlerde ve dillerde söylemedi ki: Azeri, Roman, Makedon… Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Çerkesçe, Çeçence, Yunanca, İtalyanca, Fransızca… Ege’den Karadeniz’e, Orta Anadolu’dan Alevi deyişlerine uzanan, dünyaya uzanan onlarca ezgi…
O yüzden de Sam her zaman ezber bozmayı sevdi. Farklı dillerde söyleyerek müziğin evrenselliğini anlatmaya çalıştı. Bugünlerde ise Rock’ı Severiz diyerek bambaşka bir kapıyı araladı. 4 şarkılık albümde; “Bir derdim var” mor ve ötesi, “Aman aman” Duman, “Haydi gel içelim” Yüksek Sadakat ve “Gülpembe” Barış Manço, Ahmet Güvenç yer alıyor.
Albümler, konserler ve müzikallerden sonra özel senfonik konseri “Aşkı Bulacaksın” diyerek de sahnelerde olan Sam, Şef İbrahim Yazıcı yönetiminde, elli kişilik Pera Filarmoni Orkestrası’nın eşlik ettiği Akdeniz’den Karadeniz’e, tangolardan Türk valslerine uzanan, yine farklı dillerdeki ortak ve zamansız şarkılar aracılığıyla müzikseverlerle buluşmaya devam ediyor
Sam ile hem Rock’ı Severiz diyerek ezber bozan projesini hem de sanatını ve müziğini konuştuk.
Rock’ı Severiz projesi bir merakla ortaya çıktı. Müziğin farklı formlarda yeniden deneyimlendiği örneklerde dikkatimi çeken, soundların büyütülmesi, güncel formlarda yeniden deneyimlenmesi oldu. Şimdiye kadar yeni şarkıların eski formda deneyimlenmesi örneğine ise rastlamamıştım. Aklıma sevdiğim bazı güncel şarkıların, bizim en aşina olduğumuz alaturka formunda nasıl tınlayacağı geldi ve bunu deneyimlemek istedim. Neden olmasın dedim ve birbiriyle uzak gibi görünen iki farklı tarzı bir araya getirmeye karar verdim.
Repertuarı en iyi bilinen ve ikonik Türkçe rock şarkılarından seçtim. Çünkü o şarkılardan farklı enerjiler, herkesin duymadığı farklı sesler çıkarmak istedim. Şarkıların çok iyi biliniyor olması, o şarkıların bende yarattığı etkiyi vedeğişen formdaki farklılıklarını, daha net ortaya çıkaracak diye düşünüyorum. Lansman için 12 şarkıyı yeniden düzenledik; ama ilk 4 şarkımız dinleyiciyle buluştu. “Bir derdim var” MVÖ“Aman aman” DUMAN “Haydi gel içelim” YÜKSEK SADAKAT ve “Gülpembe” Barış Manço, Ahmet Güvenç..
Aynen öyle… Mesela “Şimdi uzaklardasın” şarkısı hâlâ tüm istatistiklerde, bir araya gelindiğinde en çok istek alan şarkı. Bugün 13-18 yaş grubunun bile bu ve bunun gibi kimi 1900’lerin başında yapılmış şarkıları ezbere söyleyebiliyor olmasının altında yatan da o eserlerin, zamanın ötesinde olması. Tabii müzik konusunda biraz muhafazakâr bir tarafımız olduğu gerçeğini de atlamayalım. Dünyada, kendi müziği dışındaki tarzları toplumun yüzde 7’sinden fazlasının dinlemediği üç ülke var; Hindistan Çin ve Türkiye..
Yapmak istediğim, Rock şarkıları alaturkayla buluşturarak, orijinal formlarından çıkarmak, bambaşka bir formda, daha minimalist ve bizim ince saz dediğimiz alaturka formunda yeniden deneyimlemekti. Çünkü iyi bestelenmiş bir şarkı hangi elbiseyi giyerse giysin estetiğinden ve özünden bir şey kaybetmezdi!
BU HİKÂYEDE İYİLEŞTİM!
Müziği geliştirmek için her zaman yeni arayışlar gerekiyor. Aslında bu çoğu zaman doğal bir süreç. Müzik; toplumsal değişimlerden, sosyolojik olaylardan etkileniyor ve şekilleniyor. Eski şarkıların tekrar cover’lanması, bazı şarkıların senfonik formda yeniden yorumlanışı, farklı tarzların yan yana gelişi olsun, -her zaman iyi örneklerine ulaşılamasa da- hepsi özünde müziğin organik bir biçimde gelişimine hizmet ediyor.
Şunun altını özellikle çizmek gerekli; tabii ki biz Amerika’yı yeni baştan keşfetmiyoruz; dünyadaki birçok sevilen şarkının, çok farklı formlarda yeniden dizayn edilmesi yeni bir fikir değil. Sadece eski şarkıların yeni formda deneyimlenmesine Türkiye’de de daha fazla alışkınız ve Rock’ı severiz bunun tam tersi. Bir fikri büyütmek için onu donatmak çok mümkün. Bense onu sadeleştirerek büyüklüğünün altını çizmek istedim. Çünkü bunlar, hayatımızda imzası olan ikonik şarkılar ve en minimal halleriyle ve en aşina olduğumuz seslerle eşleşse de özündeki güzellik ve bizdeki etkisinden bir şey kaybetmeyecek olması hoşuma gidiyor.
Hayatı biraz oyunculuk biraz da müzikle; müzik ve oyunculuğu da hayatla paralel bir süreçle öğrendim. Bütün meselem kendimi bunlar üzerinden deneyimlemekti. Bu arada bir dolu kötü söylediğim şarkı, bir dolu şahane söylediğim şarkı… Farklı tarzlar, farklı hikayeler, kimlikler, duygular da deneyimlemiş oldum. Çoğunlukla da iyileştim ve güçlendim galiba. Ya da belki de önce kırıldım, sonra güçlendim ama bu hikâyede iyileştiğim kesin…
HAYATI MÜZİKLE DENEYİMLİYORUM!
Bu bir bilinç meselesi. Neden, farklılıklarımızdan ötürü, birimiz diğerimizden üstün ya da aşağıda olalım ki? Müzik evrensel bir dil ve hangi kültüre ait olursa olsun bir başkasının kalbine ulaşmak için kimlik sormuyor. Sanat bu bilince erişmenin en estetik yolu. Bu yüzdenşarkılar Sanat benim için bir ifade dili ve insanın kendini ifade etmekten korkmaması gerektiğini düşünüyorum.
Müziği tarzlarına göre ayırmıyorum. Bana göre iyi müzik ve kötü müzik var. İyi olanın peşinden gittiğim ölçüde hayatımı zenginleştirdiğimi düşünüyorum. Oyunculuk gibi bir açıdan da. Farklı karakterleri canlandırdıkça kendi içimde oyunculuğa, hatta insana dair yeni alanlar keşfediyorken, müzikte neden böyle olmasının birleştirici gücüne inanıyorum.
Her şeyi etiketlemeye alışmışız galiba. Bense etiketlerden arınmak istiyorum. Çalışmalarımda her zaman Türkiye’nin en iyi müzik insanları yer aldı. Onlardan, bu deneyselliğe ya da yaptığımın yanlışlığına dair herhangi bir eleştiri almadım şimdiye kadar. Hoş karşılanmıyorsa o değerli insanlara da haksızlık yapılıyor olabilir. Her yaptığımın, içimde bir karşılığı ve cevabı var. Hayatı müzikle deneyimliyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Herkesin de içindekini özgürce ifade etmesini arzuluyorum.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Psikoterapist Prof. Dr. Bilge Uzun, anlam arayışının derinliklerine dalmanın ve anda kalmanın önemini vurgulayan mindfulness öğretisini kapsamlı bir hikâyeyle sunuyor. “Buda’yı Ararken Rumi’yi Buldum” adını taşıyan yeni romanı, okuru mistik bir yolculuğa çıkarıyor.
Devamını OkuÖnce kırıldım sonra güçlendim!
Devamını Oku-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]
Devamını OkuRutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]
Devamını Oku