Hep “bir tane hayatım var” derler. Sanki sizin bir sürü
hayatınız varmış gibi. Belki de vardır diye bir öneri getirir
biri. Her mahşerde yeniden öğrenilen, günahsız çocuklar
gibi hazırlıksız yakalandığımız bilgilerdendir bunların
ilki; hayatta “olacak şey değil” dediğin her şey olur. Aşka
pusu kuran, olmamış kör ruhlar elbette göremez. Hayal
kuran halim en tehlikeli yerimdir. Zihnim geceleri girilmez
kentlerde sokağa çıkma yasaklarını deler, sınırlardaki
düşman suların tekinsiz kayalıklarında avlanır bedenim.
Düşlerim yalın bir alçaklıkla derine dalarken yanıma kimseyi
almadığımı, küstah fısıltılarla adımı tekrarlarken sadece
kendi hesabıma yaşadığımı fark ederim.
Hiçbirinin beni eyleyemeyeceğini bile bile bütün
günahlara giriyorum işte. Geri dönüş yolları
enkaz altında kalsın diye, geçmişe sığamadım
bak geleceğe geldim yine. Artık hükmü kalmamış
hatıralara daldığımda kentsoylu, birbirine
benzemeyen hislerin gerçeklerle yüzleştiği
erotik düşler gördüğümde pastoraldir sözlerim.
Mezem denizden, kederim genizdendir. Tazelenip
dünyaya yeniden gelmek uğruna, ezelden beri
kavrulmaya müsaidim. Bağrımın alevi yetmez
geçmişi tutuşturmaya. Ayvanın altında, kuyunun
başında, bayıltıcı çöl sıcaklarında harlı ateşler
yakıp sadakatimi dağlamak isterim. Ben de
her beşer kadar zalimim. Kendimi feda etmek
yerine, yeniden soluklanabilmek için en sevdiğimi
öldürmeyi yeğlerim.
Hayatı dostluk kadar ciddiye almam. Şu fakir ruhumun tek
efendisi ömür boyu beklediğim bir teselli ikramiyesidir.
Tanrım, sonradan delicesine sevdiğimiz şeyler ilk başta ne kadar
biçimsizdir! Sevmek lafta kolay gelir fakat imkânsız cinayetlerin
en çok cesaret isteyenidir. Bunun ilahi adaletle ilgisi yok; bütün
vefasızlıklar bünyeyi terk ederken bir yudum sevgiye muhtaç olarak
geberir. Gençlik, her aynaya baktığında kendine, yalanına kanar.
Aşkta güzellik yoktur, birbirimizin görüntüsüne zamanla alışırız.
Yalnızca kendilerini severek yaşamak isteyenler, bölünerek çoğalan
tek hücreliler gibidir. Tutmayacak bütün sığ beddualar, daima
kusursuz hatırlanan geçmişi sonsuza dek tahrip etmek içindir.
Hareket kabiliyetiniz engellendikçe, kararları sizin yerinize
bir başkası verdikçe, öfkenizden başka tutunacak his
kalmaz elinizde. Varoluşunuzun mazotudur. Sizi derinlere
gömdüğünü sandığınız her kabulleniş, güçlenerek büyümenin
acıyla çimlenen tomurcuğudur. Kaygı; merhametsizliğin
dinmeyen kışında, kayıtsız bakışlarla dondurulmuş kaygan
bir dans pistidir. Koreografiyi düşmeden tamamlayıp on tam
puan almak için maharetinizi göstermeniz gerekir. Çöküntüyle
yaşamaya teşnedir insan ama ebedi sessizliğe sığınmayı
arzulasanız da müzik bir yerde mutlaka kulağınıza gelir.
Artistik patinaj, buzda dans başlar. Zamana teslim olmak tam
olarak budur. Hayatta “olacak şey değil” dediğin her şey olur.
Ey yas, yaz beni. Ben ömrümce yasamadan duramadım ki. Tek bir harf farkla yitirdim sevme yetimi. Eğer gerektiği gibi tutabilirsem seni, belki yeniden bulabilirim kendimi. Kural bu, bir süre seninle yaşamalı biri. Şimdi oturup yasmaya çalışacağım. Sonra yatağa uzanıp yasacağım. Yas sıcağının soğuk cehenneminde uyumaya çalışacağım. Soracak bana “Kaç yasındasın?”, “Ne yastan geçerim ne de […]
Devamını OkuCumhuriyet Bayramlarında, Maltepe’nin tarihi Beşçeşmeler Meydanı’nda, Selanik mübadilleri eski bir geleneği inatla sürdürüyor. Tren yolunun üzerinden geçip Feyzullah’a uzanan köprünün adından da anlaşılacağı gibi Dramalılar, 29 Ekim’lerde davul-zurna eşliğinde tam yüz yıldır oynuyor, cumhuriyet coşkusunu suyun öte tarafından getirdikleri geleneksel danslarıyla yaşıyor. Çok eskiden bir gün önce başlayan müzik, şimdilerde bayram günü erken saatlerde duyuluyor […]
Devamını Oku-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]
Devamını OkuRutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]
Devamını Oku