Kubilay ERDELİKARA
Tüm Yazıları
Shakespeare Bizimle!
Ana Sayfa Tüm Yazılar Shakespeare Bizimle!

Kral Lear Üzerine Bir İnceleme

William Shakespeare’in en büyük trajedilerinden biri olan “Kral Lear”, insan
doğasının karanlık yönlerini ve gücünün yanılsamalarını inceler. “Hiçlikten hiçlik doğar,
bir şey söyle” kavramı, oyunun temel temasını
yansıtır. Bu inceleme yazısında, “Kral Lear” tiyatro
oyunu, bu kavram üzerinden analiz edilmiştir.
Ayrıca Edgar karakterinin “Söylemen gerekeni
değil, hissettiğini söyle.” repliği üzerinden de oyun
hakkında değerlendirilmelerde bulunulmuştur.
“Kral Lear”, 1605-1606 yılları arasında yazılan
ve İngiltere’nin efsanevi kralı Lear’ın hikâyesini
anlatan bir oyunudur. Kral Lear, yaşlılık döneminde krallığı, iki kızı Goneril ve Regan arasında
paylaştırmaya karar verir. Ancak, en küçük ve en
sevdiği kızı Cordelia, babasının sahte flörtlerinden bunalıp samimi duygularını ifade etmeyi
reddeder. Bu durum, Lear’ın öfkesine ve hatalı
kararlarına yol açar. Lear, kendi egosunun tuzağına düşer ve gerçeklikten kopar.
Lear, kızlarının sadakatini sorgulayarak
büyük bir hata yapar ve sonunda aklını yitirir.
Bu noktada, Kral Lear’ın içsel yolculuğu başlar.
Kral, sahip olduğu güç ve ihtişamın ona gerçek
anlamı vermediğini anlar ve hayatının temelindeki hiçliği keşfetmeye başlar.

“Hiçlikten Hiçlik Doğar,
Bir Şey Söyle” Kavramı:

“Kral Lear” insanın karmaşıklığını ve gerçekliğin
anlamını sorgulayan bir eserdir. Oyun, baş karakteri olan Kral Lear’ın hikayesi üzerinden, “Hiçlikten
hiçlik doğar, bir şeyler söyle” ifadesi temelinde
birçok önemli felsefi düşünceyi ele almaktadır.
“Hiçlikten hiçlik doğar, bir şey söyle” ifadesi,
oyunun temelindeki ironiyi yansıtır. Lear, aslında
sahip olduğu krallık gücünü ve ailesinin sevgisini
kaybettikçe içindeki hiçliği keşfeder. Kendisi için
önemli olan değerlerin, anlamların ve bağların
gerçekte ne kadar geçici olduğunu görür. Bu
ironik şekilde, hiçliği anladıkça daha fazla şey
söylemek isterken, aslında hiçbir şeyin gerçek
anlamını ifade edemediğini keşfeder.
“Hiçlikten hiçlik doğar”sözü, insanın varoluşunun anlamını sorgular. Kral Lear, sahip olduğu
her şeye rağmen hâlâ içsel bir boşluk hisseder.
İktidarın ve maddi zenginliklerin hiçlik olduğunu
fark eder. Kraliyet unvanının arkasında gerçek
bir anlam olmadığını gözler önüne serer. Bu
anlamda, Kral Lear’ın hikayesi, insanın sahip
olduğu güç ve ihtişamın, içsel boşlukları dolduramayacağını ve hatta bazen daha da derin bir
boşluğa sürükleyebileceğini vurgular.
Oyun ilerledikçe, Kral Lear’ın içsel dönüşümü
gerçekleşir ve başka bir perspektiften dünyayı
görmeye başlar.
“Hiçlikten hiçlik doğar, bir şeyler söyle” düşüncesiyle, insanın hayatta karşılaştığı zorluklar
ve sınavlar karşısında kendi değerlerini, ilişkilerini ve dünyayı yeniden değerlendirmesini gerektiren bir öğreti sunar. Kral Lear, sahip olduğu her
şeyi kaybettikten sonra, gerçek anlamı arayışında derin bir özlem duyar. Bu arayışı, insanın
içsel yolculuğunun temelindeki bir motivasyon
kaynağı olarak ortaya çıkar.
Kral Lear’ın içsel yolculuğu, onun kendi değerlerini ve insan doğasını sorgulamasına yol açar.
Zamanla, Kral Lear, gücünün yanıltıcı olduğunu,
gerçek anlamı ve insanlığın temelini keşfetmenin
önemini kavrar. Oyun ilerledikçe, Lear’ın varoluşsal sorgulamaları derinleşir ve anlamsızlığın
ortasında bir anlam bulma çabasını yansıtır.
“Hiçlikten hiçlik doğar, bir şeyler söyle” fikri,
insanın hayatta karşılaştığı zorluklar ve kayıplar
karşısında bile anlam arayışını sürdürmesini
vurgular. Kral Lear, hiçlikten doğan bir varoluşsal çıkmaza sıkışmıştır. Ancak, kendi acıları ve
hataları üzerinden öğrenerek içsel bir dönüşüm
geçirir ve sonunda gerçek anlamı keşfeder.

“Söylemen Gerekeni Değil,
Hissettiğini Söyle” Kavramı:

“Söylemen gerekeni değil, hissettiğini söyle.”
repliği Edgar karakterinin söylediği bir sözdür. Bu
replik, Edgar’ın içsel duygusal çatışmalarını ve
gerçek duygularını ifade etme arzusunu yansıtır.
Edgar, oyunun ilerleyen bölümlerinde kılık
değiştirerek kendisini “Deli Tom” olarak tanıtır.
Bu kılık değiştirme, onun gerçek kimliğini gizlemesini ve kendi iç dünyasına dair duygusal bir
yolculuğa çıkmasını sağlar. “Söylemen gerekeni
değil, hissettiğini söyle.” repliği, Edgar’ın içsel
bir dönüşüm yaşadığı ve gerçek duygularını
ifade etme isteğini ifade eder.
Bu replik, Edgar’ın duygusal içsel çatışmalarını ve toplumdaki ikiyüzlülüğü eleştiren bir mesaj
taşır. Oyunun ilerleyen bölümlerinde Edgar, Kral
Lear’ın trajedisinde ona yardım etmeye çalışırken, kendi iç dünyasında da büyük bir mücadele
yaşar. Kendisini deli olarak tanıtması, toplumun
beklentilerine karşı gelerek gerçek hislerini ifade
etme özgürlüğünü bulduğunu gösterir.
Edgar’ın bu repliğiyle, iç dünyasının karmaşıklığını ve gerçek duygularını ifade etmek istediği anlaşılır. Bu, oyunun temalarından biri olan insanın
gerçek doğasının ve duygusal dünyasının toplumsal maskelerin arkasında saklı olduğunu vurgular.

Jan Kott’a göre Kral Lear:

Jan Kott, Polonyalı bir tiyatro eleştirmeni ve
yazarıdır. Kott’un en ünlü çalışmalarından biri,
William Shakespeare’in “Kral Lear” oyununa
yönelik eleştirel bir analiz olan “Çağdaşımız
Shakspeare” adlı kitabıdır. Kitap, Kott’un modern
dönemde Kral Lear’ı nasıl yorumladığını ve oyunun çağdaş toplumla ilişkisini ele aldığını içerir.
Kott, “Kral Lear” oyununu çağdaş dünyanın
bir alegorisi olarak değerlendirir. Oyunu, insanın
içinde bulunduğu acımasız ve anlamsız koşulları

anlatan bir trajedi olarak yorumlar. Kott, Lear karakterinin kendi krallığını parçalayarak çökmeye
sürüklenişini, insanlığın doğasındaki yıkıcılığı ve
çelişkileri yansıtan bir metafor olarak görür.
Kott’a göre, “Kral Lear” oyununda var olan
dünya düzeni ve insan ilişkileri çürümüştür.
Oyun, iktidar, aile, adalet ve gerçeklik gibi temaları işleyerek insan doğasının karanlık yanlarını
açığa çıkarır. Kott, Lear’ın çektiği acılarla ve kendi iç çatışmalarıyla birlikte, insanlık durumunun
temel trajedisini anlatır.
Kott’un yaklaşımı, “Kral Lear” oyununu çağdaş
toplumun sorunlarını ve insan doğasının evrensel
zorluklarını ele alan bir eser olarak değerlendirir.
Kott’un analizi, oyunun politik, sosyal ve psikolojik boyutlarını vurgular ve Shakespeare’in eserini
modern çağın bir eleştirisi olarak yorumlar.

Söz/Edim Karşıtlığı:

Kral Lear oyununda söz ve edim arasındaki
karşıtlık, karakterlerin söyledikleriyle yaptıkları
arasındaki uçurumu yansıtmaktadır. Oyunda
birçok karakter, söyledikleriyle gerçekleştirdikleri eylemler arasında tutarsızlık gösterir ve bu
durum dramatik bir gerilim oluşturur:
Lear’ın Sözleri ve Eylemleri: Kral Lear, başlangıçta kızlarına olan aşkını ve baba sevgisini dile
getirir, onları övgülerle örter ve onlara büyük
miraslar bırakacağını söyler. Ancak, Goneril ve
Regan’ın sadakatsizlikleri ve onunla kötü davranmaları karşısında Lear’ın sözleriyle eylemleri
arasında büyük bir çelişki ortaya çıkar. Lear, aşırı
tepkiler verir, deliliğe sürüklenir ve kızlarını reddeder. Bu durum, Lear’ın söyledikleriyle gerçekleştirdiği eylemler arasındaki uçurumu gösterir.
Edmund’un İhaneti: Edmund, Kral Lear’ın
gayrimeşru oğlu olarak, hırsları ve istekleri için
başkalarını manipüle eder. Sözlerinde kendini
masum gösterirken gerçekte ihanet dolu eylemler gerçekleştirir. Kendini kanıtlama ve gücünü
artırma arzusuyla hareket eden Edmund, sözleriyle insanları kandırırken arkasından ihanet
eder ve karanlık planlarını hayata geçirir.
Goneril ve Regan’ın Sözleri ve Eylemleri:
Lear’ın kızları Goneril ve Regan, başlangıçta
babalarına olan sevgi ve saygılarını ifade ederler.
Ancak, iktidara ve güce olan açlıkları, sözlerinden farklı davranmalarına sebep olur. İkisi de
Lear’ı küçümser, ona kötü davranır ve hırslarını
gerçekleştirmek için kurnaz planlar yaparlar.
Cordelia’nın Sözleri ve Eylemleri: Lear’ın en
küçük kızı Cordelia, babasına olan sevgisini ve
sadakatini içtenlikle ifade eder. Ancak, babasının
oyunundan etkilenmez ve gerçek duygularını
ifade ettiği için onu reddeder. Cordelia, sözleriyle
eylemleri arasında tutarlılık gösterir ve bu sadakati ve dürüstlüğüyle diğer karakterlerden ayrılır.
Kral Lear’da söz – edim karşıtlığı, karakterlerin motivasyonları, sadakatleri ve ihtirasları
arasındaki çatışmayı vurgular. Shakespeare, bu
karşıtlığı kullanarak insan doğasının karmaşıklığını ve insanların söyledikleriyle yaptıkları
arasındaki kopukluğu ortaya koyar. Bu durum,
trajediyi derinleştirir ve karakterlerin iç çatışmalarını ve trajik sonuçlarını belirginleştirir.

Bilinç/Vücut Karşıtlığı:

Kral Lear oyununda bilinç-vücut karşıtlığı,
karakterlerin zihinsel ve bedensel durumları arasındaki çatışmayı temsil eder. Oyunda, birçok karakterin akıl sağlığı ve bedensel durumu arasında
bir ayrım ve çelişki vardır. Bu karşıtlık, insanın içsel
çatışmalarını, kırılganlığını ve travmalarını yansıtır.
Lear’ın Zihinsel ve Bedensel Durumu: Kral Lear,
oyunun ilerleyen aşamalarında zihinsel çöküş
yaşar. Akıl sağlığını kaybetmeye başlar ve deliliğe
sürüklenir. Bu durum, Lear’ın zihinsel ve bedensel
durumu arasında bir ayrımı gösterir. Zihinsel çöküşü, bedensel olarak da ifade edilir ve vücut hareketleri, mimikler ve konuşma tarzıyla belirginleşir.
Delilik ve Beden Dilinin İfadesi: Oyundaki delilik
temaları, karakterlerin beden dilleri ve hareketleriyle vurgulanır. Deliliğe sürüklenen karakterler,
vücut hareketleriyle düşüncelerini, duygularını ve
çatışmalarını ifade ederler. Bu durum, zihinsel ve
bedensel düzeydeki çelişkiyi gösterir.
Hastalık ve Bedensel Zayıflık: Kral Lear’da
hastalık ve bedensel zayıflık, karakterlerin bilinç
düzeyleriyle bağlantılı olarak sunulur. Örneğin,
Gloucester karakteri, gözlerinin çıkarılması
sonucunda hem zihinsel hem de bedensel acı
çeker. Bu durum, zihinsel ve bedensel çatışmanın birleştiği bir noktayı temsil eder.
Vücut İşaretleri ve İç Dünyanın Yansıması: Oyundaki karakterlerin vücut işaretleri, iç
dünyalarının bir yansıması olarak kullanılır.
Örneğin, Lear’ın kızı Goneril’in yüz ifadeleri ve
jestleri, içsel kötülüğünü ve hırslarını yansıtır.
Beden dili, karakterlerin zihinsel durumunu ve
duygusal çatışmalarını ortaya koyar.
Kral Lear’da bilinç-vücut karşıtlığı, insan
psikolojisindeki karmaşıklığı ve zihinsel çöküşün
bedensel ifadesini vurgular. Karakterlerin bilinç
ve beden arasındaki çatışmaları, insan doğasının derinliklerini keşfetmeye yardımcı olur ve
oyunun trajik tonunu güçlendirir.

Varlık/Hiçlik Karşıtlığı:

Kral Lear oyununda varlık-hiçlik karşıtlığı,
karakterlerin varoluşsal durumları arasındaki
çatışmayı ifade eder. Oyunda, birçok karakterin
varlıkla ilişkisi ve kendi varoluşlarını sorgulamaları önemli bir tema olarak öne çıkar:
Lear’ın Varlık ve Hiçlik Arasında Sıkışması: Kral
Lear, yaşlanmış bir kral olarak varlık ve hiçlik arasında bir çelişki yaşar. Başlangıçta tahtının gücü
ve varlığıyla gurur duyar. Ancak, kızlarının ihanetiyle birlikte kendisini terk edilmiş, yok sayılmış
ve hiçlikte hisseder. Bu durum, Lear’ın varoluşsal
bir krize sürüklenmesine neden olur.
Edgar’ın Dönüşümü: Edgar karakteri, oyun
boyunca varlık-hiçlik karşıtlığına örnek oluşturur. Edgar, kendi varlığını gizleyerek “Tom
O’Bedlam” adı altında fakir ve dışlanmış biri gibi
davranır. Kendini hiçlikte kaybetmiş gibi görünse de aslında bir varlık olarak korunur. Edgar,
hiçliği kullanarak kendini koruma ve düşmanlarına karşı savaşma stratejisi geliştirir.
Cordelia’nın İyiliği ve Hiçliği: Kral Lear’ın en
küçük kızı Cordelia, varlık ve hiçlik arasında
dengeyi temsil eder. Cordelia, babasına olan
gerçek sevgisini ifade ederken, sadece sözlerle
değil eylemleriyle de bunu kanıtlar. Cordelia’nın
sadakati ve iyiliği, diğer karakterlerin bencillikleri ve hiçliklerine karşı bir direniş oluşturur.
Gloucester’ın Çöküşü ve Yeniden Doğuşu:
Gloucester karakteri, trajik bir şekilde gözlerinin
çıkarılmasıyla varlık-hiçlik karşıtlığına yakalanır.
Gözlerini kaybetmesiyle fiziksel olarak hiçlikte
hissederken, daha sonra kendi içsel gücünü keşfederek yeniden doğuşunu deneyimler. Gloucester, kendi varlığını ve anlamını bulma yolculuğunda varlık-hiçlik arasında bir denge kurar.
Kral Lear’da varlık-hiçlik karşıtlığı, karakterlerin varoluşsal krizlerini ve içsel çatışmalarını
vurgular. Bu karşıtlık, insanın varlık arayışını
ve hiçlikle başa çıkma mücadelesini yansıtarak
oyunun derinliğini artırır.
Sonuç olarak;
“Kral Lear, hiçliğin korkunç bir keşif yolculuğudur ve bizi Shakespeare’in insan doğası hakkındaki en çıplak ve en karanlık gerçeklerine götürür.”
Jan Kott’un Kral Lear ile ilgili en önemli sözlerinden biridir yukarıdaki paragraf.
Bu çalışmada Kral Lear’da gerçekleşen
varoluşsal yolculuğu farklı bakış açılarıyla ele
alıp, tüm istasyonları ayrı ayrı perspektiflerle
değerlendirilmiştir.
Jan Kott’un “Çağdaşımız Shakespeare” olan
kitabının adı ufak bir çeviri yorumuyla “Shakespeare Bizimle” gibi de yorumlanabilir. Tüm
karşıtlıklar üzerine kafa yorup, sindirdikten
sonra elbette bu yorumu kullanmakta sakınca
görmemek gerekir;
“Shakespeare Bizimle”!

Yazarın Diğer Yazıları
İyi Ki Varsın Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı

Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı, cesareti ve mücadelesiyle ülkemizin gurur kaynağı haline gelmiş durumda. Sahaya sadece oyun için değil, aynı zamanda bir milletin umutları ve heyecanıyla çıkıyorlar. Başarıları, adeta her sette, her smaçta ve her turnuvada yazılmış bir destan gibi. Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı, uluslararası alanda büyük başarılar elde ederek, sadece voleybolun değil, aynı […]

Devamını Oku
İlk Kar

İstanbul’u kuşatan o gizemli beyaz örtü, ilk adımlarını attığı anda zaman sanki durmuş olur her yıl aynı ciddiyetle. Şehir, anahtarını yılın ilk karına bırakmıştır artık. Maltepe’nin sahili, caddeleri, tepeleri, kaldırımları, parkları… her biri kristal beyazıyla süslenmiştir artık. Ardı sıra yere düşen kar taneleri, şehir ışıklarında parlayarak gecenin sessizliğini renklendirirler. Her yılın ilk karı, insanın içini […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku