Cansu Canseven
Tüm Yazıları
Bir Başka Ayşe Kulin
Ana Sayfa Tüm Yazılar Bir Başka Ayşe Kulin

Yazın şen şakrak sofralarına, samimi kavuşmalarına, sıcacık havasına rağmen yazın bitişini güzelleştiren bir şey varsa o da eylülün gelişidir.

Yazın şen şakrak sofralarına, samimi kavuşmalarına, sıcacık havasına rağmen yazın bitişini güzelleştiren bir şey varsa o da eylülün gelişidir. Yaz günlerinin rengârenk coşkusunun karşısında güzün ilk ayı, n’apar eder yine sıcağı alt eder, sonbahar tonlarının karşısında yaz renklerini mağlup eder. Hiç değişmez bu. Sosyal medya paylaşımlarından dost sohbetlerine, balkondan balkona konuşmalardan yemek ve kahvaltı sofralarına yansıyan budur. Herkesin dilinde eylül, herkesin dilinde sonbahar. Bir yaz bıkkınlığı değildir halbuki, bir sonbahar özlemidir sadece. Hiç değişmez bu. Şaşmaz da. Eylül hep güzelliğiyle, serinliğiyle gelir; başlangıçlara ve yeniliklere gebedir. Edebiyatta, televizyonda, tiyatroda, eğitimde, modada sezon başlar; rehavete kapılanlar koşar, uyuyanlar uyanır, bağbozumu gelir, hasat başlar, ziller çalar. Hiç şaşmaz demiştim. Şaşmaz. Eylül, geldi mi güzel gelir. Eylül geldi mi müjde verir. Kimilerine göre yılbaşı aralıktır ama bazılarına yeni yıl eylülde gelir.

Bundan seksen iki yıl önce yedisinde vermiş yine müjdesini eylül. Kulin ailesinin miniği, Ayşe kızı getirmiş dünyaya. Aradan geçen bunca senede Ayşe kızın neler yaptığını uzun uzun anlatmak ne bu yazının amacı ne de benim harcım. Bunun iki sebebi var: Birincisi Ayşe Kulin zaten müthiş kalemiyle kendisini, geçmişini ve hayallerini detaylıca hem Veda ile başlayan ve Hayat ve Hüzün ile devam eden kitaplarında hem de Hayal’inde satır satır anlattı, haliyle ben ne anlatsam biraz eksik kalacak, çokça tekrara girecekti. İkincisi de bu yazıda ilk kez bir okurun gözünden Ayşe Kulin’i okumanızı istedim; en duru, en dolambaçsız ve en hakiki portresiyle. Ben bu yazıda bendeki Ayşe Kulin’i anlatmak için vuruyorum klavyenin tuşlarına, zor olacak ama elimden geleni yapmaya çalışacağım. Ben üç başlık altında anlatacağım size onu, üç Ayşe Kulin’i: insan, kadın, kız

Siz onu belki televizyona çıktığı programlardan, sesini duyduğunuz podcast yayınlarından, takip ettiğiniz sosyal medya platformlarından tanıyorsunuz. Elbette kitaplarını okudunuz, kalemine ve hikâyelerine aşinasınız. Belki bir imza gününde buluştunuz, uzaktan ya da yakından fark etmez, onu gördünüz. Olabilir, üç beş kelam etmişsinizdir, o gününüzü güzel geçirmişsinizdir. Hepsi mümkün, hepsi çok kıymetli ama ötesi var; ötesi daha da kıymetli, ötesi zaten biricik yapıyor Ayşe Kulin’i. Onu belki bir Beşiktaş vapurunda yan koltukta oturan kadına benzettiniz ama emin olamadınız, olur ya bir metro istasyonunda yanından geçip gittiniz de duramadınız, sonra da “Değildir.” dediniz ama bilemediniz, odur. Kitapçıda kitap alan kişi de kendisidir, taksi kuyruğunda bekleyen de. Şu hep yapılır: Sanat dünyasından, edebiyat camiasından birilerini yakinen tanımaya başladığınızda birileri yamacınıza gelir, iyice sokulur, o meşhur uyarısını yapar: “Tanıyınca hayal kırıklığına uğrayacaksın, kendini çok kaptırma.” Çünkü o illa ki hayal kırıklığı yaşamıştır, birileri muhakkak geçmişi hiç etmiştir. Olur. Şöhretten ve cahillikten zehirlenip kibirden ölür insanlar, öldüklerini bilmezler sadece. Türkiye’de çok olur.

Lakin ben Ayşe Kulin’i tanıdıkça durum hiç böyle olmadı. Samimiyeti, sıcaklığı bir yana mütevazılığıyla, bilgi birikimiyle, çalışkanlığıyla, dostane tavrıyla her görüşmemizde yüreğimin başka bir köşesini fethetmeyi başardı. Bu yazıyı yazmaya başlayınca düşündüm de ben 15 yıldır yakinen tanıyorum kendisini. Onlarca demek bile az kalır, belki yüzlerce imza gününde yanında oldum. Birlikte Didim’de tatil yapma fırsatını yakaladım (Canımız Gül Abla’mızla birlikte), aynı sofrada yemek yedik, birlikte yolculuk yaptık. Hiç değişmedi Ayşe Kulin. Nişanıma davet ettim, gözleri doldu; koşarak gelip yüzüklerimizi taktı. Düğünüme davet ettim, yüreği başka çarptı; koşarak gelip nikâh şahitliğimizi yaptı, üstüne şahane bir konuşmayla hem benim hem tüm konuklarımızın gözlerini doldurdu. Bana, eşime ve kızıma Urla’daki evinin kapılarını açtı; keklerle, böreklerle, çaylarla, kahvelerle karşıladı; gülücüklerle, öpücüklerle uğurladı. Arkandan el sallar mı Ayşe Kulin? Salladı. Bir an, bir gün olsun hayal kırıklığına uğratmayı bırak; her karşılaşmamızda mütevazılığıyla, samimiyetiyle, sevgisiyle daha da şaşırttı. Ben ilk kez Ayşe Kulin’e hayran olan bir küçük kızdım 15’imde, aradan on sekiz yıl geçti; o küçük kızın artık küçük bir kızı var belki ama o hayranlık hiç geçmedi, benden kızıma geçecek, asla da bitmeyecek. Ayşe Kulin’den sonra başka pek çok yazar, sanatçı tanıdım; yollarımın kesiştiği çok şöhret oldu, insanlar haklı çıktı. Birçoğu hayal kırıklığına uğrattı, pek çoğu kibirden gözlerini kapadı ama Ayşe Kulin, şöhretine, güzelliğine, bilgi birikimine, kitaplarına, kıymetli ve güçlü aile köklerine tutunurken hepsinin ötesinde en çok insan olduğu için benim gönlümde böylesine yer etti. İşte ben bu insanı tanıdım, yine hayran kaldım.

Kitaplarını saymayacağım burada; hepsini, belki birini ya da üç dört tanesini illa ki okumuşsunuzdur. Okumadıysanız birinden duymuşsunuzdur. Duymadıysanız Ayşe Kulin’i bir yerde, bir platformda görmüşsünüzdür. Aksi namümkün. Peki Ayşe Kulin’in bütün bu başarısını Virginia Woolf’un sözleriyle okumayı düşündünüz mü? Ben hep onu düşünüyorum, Woolf’un kadınların kendilerine ait bir odada, dünyada, piyasada varolmaları için vermeleri gereken mücadele çağrısına kulak verenlerin başında geliyor Ayşe Kulin, fark ettiniz mi? Aynı şekilde Hélène Cixous’nun “Medusa’nın Kahkahası” metninde dediği gibi bir kadın olarak kendisini yazıyor Ayşe Kulin. Dişil yazının en güzel örneklerini sunuyor. Erkek egemen bu yayın piyasasında, bu kurmaca karakter dünyasında gerçek ya da kurmaca kadın kahramanlarıyla hem kadınlar için hem de meslek ve yaşam için bir mücadele veriyor. Bu görünüyor mu bilmiyorum ama görünsün isterim. Sizler kitaplarını biliyorsunuz belki ama imza günlerinde kaç kadının Ayşe Kulin’in elini tutup ondan ve satırlarından güç aldığını bilmiyor olabilirsiniz, bilin isterim. Kaç küçük kızın Ayşe Kulin’i örnek alıp yazar olmak istediğini bilmiyor olabilirsiniz, bilin isterim. Okuma yazma bilmeyen ama Ayşe Kulin’i okumak için okuma yazma öğrenen, belki ev hanımlığından başka bir meslek edinememiş kaç kadının onun romanlarıyla yepyeni dünyalar gördüğünü belki bilmiyor olabilirsiniz, bilin isterim. Güçlü kadınların, biçare kadınların, küçük kızların, başarılı olanların, başarısız kalanların, ölenlerin, öldürülenlerin, okuyanların, oku(ya)mayanların, pek çok kadının hikâyesinin Ayşe Kulin’in romanlarında ete kemiğe bürünmesinin arkasında “dişil yazın” olduğunu bilmiyor olabilirsiniz, bilin isterim. Yazarak üreten, mesleğinin yazarlık olduğunu her yerde ifade eden “kadın yazar” değil, “yazar kadın” Ayşe Kulin’i de tanıyın isterim. İşte ben bu kadını tanıdım, yine hayran kaldım.

Seksen küsur yaşına da gelse, oğlunun torununu dahi görse, benim kızımı da kucaklasa ben Ayşe Kulin’e baktığımda, gözlerimiz kavuştuğunda ve birbirimize sarıldığımızda onun baba hasretini bilirim, yüreğimde hissederim çünkü o hasretin aynısını 10 yıldır ben de çekerim. İnsanlığının, kadınlığının yanı sıra bu minik kız çocuğunun nahifliğini, şenliğini, kahkahasını ve güzel bakışını kimse hiçbir zaman solduramaz, bunu bilirim. Çünkü zamanında çok sevilmiş kız çocuklarındandır Ayşe Kulin, babasının sevgisinden ve ilgisinden aldığı güçle öğrenmiştir böylesine gülümsemeyi ve çalışmayı. Ben o küçük kızı, önce kitaplarından tanıdım; sonra yanına oturup sohbet edip gözyaşıyla tanıştım. İşte ben bu küçük kızla tanıştım, bir kez daha hayran kaldım.

Mevsim eylül. Dedim ya, kimine sezon sonu, kimine yılbaşı. Ama bu sefer en güzeli, doğum günü. Dilerim güzellikler, sağlık ve huzur getirsin. İnsan olan Ayşe Kulin’i yüreğinden, kadın olan Ayşe Kulin’i ellerinden, kız çocuğu Ayşe Kulin’i de gözlerinden öperim. İyi ki doğmuşsunuz; iyi ki üretiyor, iyi ki gülümsüyorsunuz. Biz sizi çok seviyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları
Bir Başka Ayşe Kulin

Yazın şen şakrak sofralarına, samimi kavuşmalarına, sıcacık havasına rağmen yazın bitişini güzelleştiren bir şey varsa o da eylülün gelişidir.

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku