Zülfü LİVANELİ
Tüm Yazıları
Dünya İnsana Ait Değil
Ana Sayfa Tüm Yazılar Dünya İnsana Ait Değil

Dünya İnsana Ait Değil

Öyle bir yaşama, hırgürüne kaptırmışız ki kendimizi, elimizden kayıp giden günlerin farkına varamıyoruz. Tespih tanesi gibi arka arkaya diziliyor günler. Birbirinin tıpatıp aynısı… Sabah kahvaltı, sonra iş, derken biraz kavga, biraz sevinç, biraz telaş, bolca fesatlık, bir başkasının kuyusunu kazma oyunları ve akşam… Televizyon karşısında geçirilen uykulu saatlerde kimin kiminle fingirdeştirdiğini izlemek ve sonra cuppa yatak! Ne için? Ertesi gün yine aynı şeyleri tekrarlamak için. Bu arada iç organlarınız yıpranıyor, gövdeniz pörsüyor, bakışlarınız bile eskiyor ve her gün biraz daha finale yaklaşıyorsunuz; ama size verilmiş olan bu yaşamın ne demek olduğunun farkına varmadan, güneşe, çiçeğe, ota, böceğe, denize aldırmadan hoyratça savuruyorsunuz bu değerli yılları.

Delfi Tapınağı’nda “Kendini tanı!” yazıyor. İnsan kendini tanıyabilse, evren içindeki boyutunu ve sınırlı süresini kavrayabilse birçok sorun çözülecek ama hırs buna imkân vermiyor işte. “Benim iktidarım, benim param, benim başarım, ben, ben, ben…” Dünyada beş bin yıl önce de böyle düşünenler yaşıyordu, on bin yıl önce de. Mezarlıklar önemli kişilerle dolu! Evren ölçeğinde bir kelebek ömrü kadar bile olmayan insan yaşamını, böyle gerginliklerle ziyan etmeye değer mi? Bir parça alçakgönüllülük, gündelik hırslardan birazcık arınma dünyayı cennete çevirmeye yeter: Hem size, hem başkalarına. Nefes alıp vermek, doğayı seyretmek, dalgaların sesini duyabilmek, bir çiçeği koklayabilmek başlıbaşına bir mutluluktur aslında. Ama ne yazık ki biz bunları unuttuk. Mutluluğumuzu başkalarının felaketi ya da yenilmesi üzerine kurma çarpıklığını yaşıyoruz. Ve ne kadar yükselirsek o kadar artıyor mutsuzluğumuz

Unutmayalım: Biz gideceğiz, dünya kalacak! Kızılderili bilgelerin söylediği gibi: “Dünya insana ait değil, insan dünyaya aittir!”

Yazarın Diğer Yazıları
Delilik

Benim başucu kitaplarımdan birisi Erasmus’un “Deliliğe Övgü” adlı muhteşem eseridir. Ne zaman canım sıkılsa, ne zaman insanların açgözlülüklerinden, hırslarından, tatmin edilmemiş egolarından ve aptallıklarından sıkılsam, hemen Erasmus’a sarılır sarılır, birkaç paragraf okurum. Böylece 1469’da doğup 1536’da ölen ünlü Rönesans hümanistinin eleştiri oklarını yönelttiği ve alay ettiği insan soyunun, aradan geçen bunca yüzyıla rağmen pek fazla […]

Devamını Oku
Yeni Yılınız Işıklı Olsun

İnsanlar sürekli bebek olarak kalıyor: Nasıl bir bebek karnı tok, altı kuru, sırtı pek, yatağı sıcak ve sancısı yokken gülüyorsa, yetişkinler de aynen öyle. Her şeyden önce beslenmesini, barınmasını ve ısınmasını sağlama almak zorunda. Eğer koşullar tamam değilse, insanların yüzü gülmüyor. Başlıyor huzursuzluklar. Hava da bu koşullardan biri. Güneşin bütün parlaklığıyla yüzünü göstermediği günlerde sabahları […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku