Nazım ALPMAN
Tüm Yazıları
Edebiyatın Güzel Çınarı
Ana Sayfa Tüm Yazılar Edebiyatın Güzel Çınarı

Milliyet gazetesinde 1990’lı yılların ikinci yarısında sık aralıklarla genel yayın yönetmeni değişikliği yaşanıyordu. Tiraj artırmak için gazetecilik alanı dışından “yıldız”lara köşe yazarlığı veriliyordu. Magazin dünyasından skandallarıyla ünlü olmuş, okuması yazması tartışılır isimler gazete sayfalarında arzı endam ediyorlardı. Bu furyada nasıl olduysa yazarlığını kanıtlamış tek istisna isim de Milliyet ailesine katıldı: Ayşe Kulin! Kendisi de bu […]

Milliyet gazetesinde 1990’lı yılların ikinci yarısında sık aralıklarla genel yayın yönetmeni değişikliği yaşanıyordu. Tiraj artırmak için gazetecilik alanı dışından “yıldız”lara köşe yazarlığı veriliyordu. Magazin dünyasından skandallarıyla ünlü olmuş, okuması yazması tartışılır isimler gazete sayfalarında arzı endam ediyorlardı. Bu furyada nasıl olduysa yazarlığını kanıtlamış tek istisna isim de Milliyet ailesine katıldı: Ayşe Kulin!

Kendisi de bu seçime şaşırmış olacak ki, “Anne Ben Köşe Yazarı Oldum” başlıklı bir ilk yazıyla okurlarına merhaba demişti. Yazı çizi dünyasında epeyce emek vermesine karşın nedense uzun yıllar görmezden gelinmesinin burukluğunu yaşıyordu. Küçük bir sohbet toplantısında kendisi bu durumu şöyle paylaşmıştı:

“Ben ilk kitabımı dosya olarak hazırlayıp büyük bir yayınevine yolladım. Bana yarım bir dosya kağıdına yazılmış cevap geldi: Kitabınız yayınlamaya uygun görülmemiştir!”

Ayşe Kulin, bu kadersizliğini sınıfsal konumuna bağlıyordu:

“Ben kent soylu burjuva bir aileden olduğum için bana böyle tavır alıyorlardı. Ben ne yapabilirdim ki? İnsan ailesini seçerek dünyaya gelmiyor. Benim kökenime değil yazdıklarıma baksanıza!”

Ayşe Kulin, yazın dünyasında önüne örülen duvarları kalemiyle yıkıp bir dünya yazarı haline geldi. 1984 yılında basılan “Güneşe Dön Yüzünü” adlı ilk öykü kitabıyla başlayan yolculuğu kırk kitaba dayanan büyük bir külliyat oluşturdu. Böylece burjuva bir aileden gelen bir genç kadının çok okunan şahane bir yazar olabileceğini yayın dünyasına ispatladı. Ayşe Kulin’in sıklıkla tekrar ettiği “burjuva” ailesinin çok paralara hükmeden holdinglerle alakalı olmadığını da kısa biyografisinde bulmak mümkün.

26 Ağustos 1941 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ayşe Kulin’in babası Muhittin Bey inşaat mühendisiydi. Annesi Leman Hanım ise Osmanlı nazırı Ahmet Reşit Paşa’nın kızıydı. Kulin, Bosna kökenliydi. Hayat adlı romanında bu konuyu ayrıntılı olarak yazdı. Erken yaşlarda sanat ve edebiyatla tanışması ailesindeki sanatçılar sayesinde oldu. Baba tarafından yakını olan ressam Ferruh Başağa’dan resim dersleri alarak renkli dünyaya giriş yaptı. Devlet Su İşleri’nin (DSİ) kurucu kadrosu arasında yer alan babasının işi nedeniyle Ankara Maarif Koleji’nde ilkokula başladı. Ortaokul ve liseyi İstanbul’da Amerikan Kız Koleji’nde okudu. Bu yıllarda İngilizce, edebiyat, tarih ve felsefeye özel ilgi gösterdi. Ayşe Kulin’in 1961 ve 1967’de yaptığı iki evlilikten dört çocuğu oldu. 1978’den itibaren yazın dünyasında çeşitli dergilerde editörlük, muhabirlik, televizyon reklam filmlerinde sanat yönetmenliği, sinemafilmlerinde senaryo yazarlığı yaparak gelecek yıllardaki yazarlığına yatırım yaptı.

1984 Ayşe Kulin için yıldızının parladığı yıl oldu. İlk kitabı Güneşe Dön Yüzünü yayımlandı. Bu kitapta yer alan “Gülizar” öyküsü “Kırık Bebek” adıyla senaryolaştı. 1986’da da Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı

1995’te Foto Sabah Resimleri adlı öyküsüyle Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandı. Ayşe Kulin’in bir okul arkadaşı, ABD ordusunda görev yapma başarısını göstermişti. Onun hayatını anlatmak istiyordu. Bunu 1995 yılında yaptı. Sınıf arkadaşının adını bütün dünya öğrendi: Adı Aylin! Kitaba adını veren Aylin Devrimsel, kurmaca değil gerçek bir karakterdi. Bir yıl sonra 1996’da bu kez Sait Faik Hikâye Ödülü’ne layık görüldü

2006’da Nobel Edebiyat Ödülü Orhan Pamuk’a verildi. Türkiye’yi “derin” bir hüzün kapladı. Bu kaotik ortamda edebiyat dünyasının ünlü yazarları bile üzüntüden kahroldular. Oysa Amerika’da yayımlanan yüksek tirajlı dergilerde “Türkiye’de daha ne edebiyatçılar, şairler, eleştirmenler var, Orhan Pamuk dışında… Onlarla da tanışacaksınız.” diye yorumlar çıkmıştı… Ayşe Kulin, çağdaş duruşuyla ileriki yıllarda şöyle diyecekti: “Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü’nü almasından sonra 25 kitabım yabancı dillere çevrildi!” Yazının başına döneyim. Ayşe Kulin, Milliyet’te yazmaya başladığında gazetenin baba yazarlarından biri “takdirlerini” benimle şöyle paylaşmıştı: “Gençliğinde inanılmaz derece de güzeldi!”

Yıllar geçti Ayşe Kulin hep aynı kaldı. 2018’deki Samsun Kitap Fuarı’nda Deniz Kavukçuoğlu ile kahve içerken yanımıza Ayşe Kulin geldi. İlk kez bir araya geliyorduk. Deniz Abi’min yarattığı dostluk ortamından istifade ederek “Hanımefendi, sizinle Taksim’deki The Marmara’nın kafesinde sık sık karşılaşıyoruz. Siz beni tanımadığınız için bilmiyorsunuz.” dedim, “Ben sizi her gördüğümde eşimi arayarak Ayşe Kulin burada, hâlâ çok güzel demeden edemiyorum!”

Kulin önce “Aman, güzellik mi kaldı?” diye itiraz etti, ardından ortamın neşesini paylaşarak olanca zarafetiyle gülümsedi, “Eh, yine de fena değil bu sözler, teşekkür ederim!”

Ayşe Kulin yaptıkları, yazdıkları, ödülleri, öyküleri ve romanlarıyla dünya çapında bir yazar olduğunu tartışılmaz biçimde ortaya koymuştur. Gıyabında verilen “unvanı” fazlasıyla hak etmiştir:
“Edebiyatın güzel çınarı!”

Yazarın Diğer Yazıları
UNUTULMAZ ÖĞRETMENLER

Herkesin hayatında hiç unutamadığı öğretmenlerin vardır. Çoğunluğu ilkokulda olan bu “unutulmaz öğretmenler” konusunda benim de hiç aklımdan çıkmayan anı vardır ama bana ait değil. Bir üretim kooperatifi Başkanı Niyazi Taşçı ile ilgili bir belgesel çekeceğiz. Çekimlerden önce birlikte planlar yapıyorduk: -Niyazi Bey ilkokulunuz duruyor mu? -Artık öğrencileri yok ama binası yerli yerinde… -İlkokul öğretmeninizin adını […]

Devamını Oku
Cumhuriyet ilan olundu!

Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımı olarak Samsun bilinmesine karşın, Kastamonu’nun İnebolu ilçesi daha işlevsel bir öneme sahiptir. Bir anlamda “Kurtuluş Savaşı’nın İskelesi” olarak görülür. İstanbul’dan gizlice ayrılıp Anadolu’ya geçmek isteyenlerin varacakları ilk durak kesinlikle İnebolu olmak durumundaydı. Ankara’ya ancak İnebolu’dan güvenli olarak gitmek mümkündü. Bağımsızlık mücadelesine katılmak için yanıp tutuşan İstanbullu gençlerden dört kişilik bir ekip […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku