Az bilinen ya da bilinmeyen şairlerin az bilinen ya da bilinmeyen şiirleri beni hep etkilemiştir. Şu anda ezberimde olup da şairlerinin adını artık unuttuğum dizeler vardır.Nedir bu şiirlerdeki büyü?Onlar belki de bana ilk şiirlerimi yazmayabaşladığım ergenlik yıllarımın artık çok gerilerdekalmış sokaklarını, mevsimlerini çağrıştırıyor.Kaybolup gitmiş yılların, kaybolup gitmişhüzünlerin şiirleri. Ama o hüzünler yine de kalbimde bir […]
Az bilinen ya da bilinmeyen şairlerin az bilinen ya da bilinmeyen şiirleri beni hep etkilemiştir.
Şu anda ezberimde olup da şairlerinin adını artık unuttuğum dizeler vardır.
Nedir bu şiirlerdeki büyü?
Onlar belki de bana ilk şiirlerimi yazmaya
başladığım ergenlik yıllarımın artık çok gerilerde
kalmış sokaklarını, mevsimlerini çağrıştırıyor.
Kaybolup gitmiş yılların, kaybolup gitmiş
hüzünlerin şiirleri.
Ama o hüzünler yine de kalbimde bir yerdedirler. Sözünü ettiğim şiirlerin şairleri genellikle küçük şehirlerde yaşamış, oralarda âşık olmuş, şiirlerini oralarda yazmış şairlerdir. Ben de çocukluğumun bir bölümünü ve daha da çok ergenlik yıllarımı ve ilk gençlik yıllarımın önemli bir bölümünü küçük şehirlerde yaşadım. “Melankoli” ve “Leylaklarda Yitirdiğim” gibi ikisi de 17-18 yaş şiiri olan , bana şair olduğumu duyumsatan ilk şiirlerim o küçük şehirde yazıldı. “Ey sokaklarında yıllarca avare dolaştığım İçinde ilk aşkımı yaşadığım küçük şehir”(Melankoli)
ya da:
“Toplar atıldıktan sonra kimsesiz Terk edilmiş sokaklarda çaldığım ıslık Ah o büyük, o dost yalnızlık Nerelerdesiniz?”(Leylaklarda Yitirdiğim) Bunlar sanki sözünü ettiğim o bilinmedik şairlerin bilinmedik ya da az bilinen şiirlerinden alınmış dizeler gibi. Aynı taşra hüznü, aynı aşklar, aynı yalnızlıklar, aynı sadelik, aynı şiir tatları…
Erdoğan Çokduru az bilinen şairlerden sayılmaz pek. Şiirlerini bilen ve seven çok kişi var. Ama örneğin ben, adı herkesçe bilinen bütün şairlerimizin pek çok dizesini ezbere bilen bir genç şairken 1960 başlarına kadar Erdoğan Çokduru adını duymamıştım. Bu adı ve bir şiirini ancak o yılların Bursa’sında, sanatsever ve edebiyat sever bir halk insanı, bir terzi olan çok sevgili gençlik ve avarelik arkadaşım Faik’ten işitecektim. O, anımsadığımca , yaklaşık olarak yaşıt oldukları Erdoğan Çokduru’yu tanımıştı da. Nitekim bir türlü yaptıramadığı dişlerine rağmen, belki de o nedenle özgün bir etkileyiciliği olan okuyuşuyla ağzını sözcüklerle doldura doldura bana dinlettiği ilk Erdoğan Çokduru şiiri “Aşk Sonrası Serenadı” da bir Bursa şiiridir… “Bana bakıp bakıp acıma, yanılıyorsun Gayri senin bildiğin adam değilim. Islanıyorsam bulvarlarda bir başıma Bu benim kendi itliğim..”
Pek fazla uzun olmayan bu şiir, neredeyse bütünüyle, yaşamdan çok zaman önce ayrılan unutulmaz arkadaşım Faik’in “diksiyon”uyla aklımdadır.
Özellikle bu tiyatro deyimini kullandım, çünkü Faik’le, kurucuları arasında olduğumuz Bursa Oda Tiyatrosunun oyuncuları olarak Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu sahnesinde Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar’ında rol arkadaşlığımız da var…
1938-1992 yılları arasında sadece 62 yıl yaşamış, havacı albay, değerli ve özgün şairimiz Erdoğan Çokduru’yu kişisel olarak ne yazık ki tanımadım. Bunu pek çok isterdim. Onun da benim hiç değilse bazı şiirlerimi bildiğini ve sevdiğini tahmin ediyorum. Eylül ayına girdiğimiz şu günlerde İstasyon okurlarıyla bir Erdoğan Çokduru şiirini, “Güz Aşkı”nı paylaşmak istedim….
Sanırım hemen herkes gibi zaman olgusu (ve kavramı) üzerine çocukluk dönemlerinden bu yana hep düşündüm. Daha önce de yazılarımda sözünü etmiş olmalıyım, on yaşlarımda ya da az sonrasında bir ara zihnime, zamanı durdurabilir miyim sorusu takılmıştı… Aynı yollardan gidip gelmek… Bir hareketi sabitleştirmek… Böylece sanki bir ân’ı, o en küçük zaman dilimini kalıcı kılarak sonsuzlaştırmak, […]
Devamını OkuHayatım öğrenmekle geçti. Kendimi bildim bileli öğreniyorum. Bundan şikâyetçi miyim? Hayır. Öğrenmek mi öğretmek mi diye sorsalar, hiç duraksamaksızın, öğrenmek derim. Öğrenmenin nesini mi seviyorum? Sanırım her şeyinden çok, sürecini. O süreç, tıpkı aşkta olduğu gibi, bilinmezlikler, güçlükler, keşiflerle doludur. Fakat yine tıpkı aşkta olduğu gibi heyecan vericidir. Sonrası mı? Sonrası da güzeldir kuşkusuz. Öğrendiğinizi […]
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku