Savaş Güler
Tüm Yazıları
Sanat katarında bir gezgin: Tuncel Kurtiz
Ana Sayfa Tüm Yazılar Sanat katarında bir gezgin: Tuncel Kurtiz

İnsan dediğimiz, karmaşık varlık doğrusu.Birbirimizi ne kadar çok tanısak veya tanıdığımızı iddia etsek, aslında bir o kadar eksiğiz.Belki bu tanıma yolculuğunda şiire, sinemaya ve genelinde sanata ihtiyaç duymamızın nedeni budur. Çevremizdeki tüm uğraşlar, insanı anlamak için verilen mücadelenin ürünü değilse nedir? Bu yolculukta kültür haznemize önemli katkılar sunan Zülfü Livaneli’nin dediği gibi “Bir insan ömrünü […]

İnsan dediğimiz, karmaşık varlık doğrusu.Birbirimizi ne kadar çok tanısak veya tanıdığımızı iddia etsek, aslında bir o kadar eksiğiz.Belki bu tanıma yolculuğunda şiire, sinemaya ve genelinde sanata ihtiyaç duymamızın nedeni budur. Çevremizdeki tüm uğraşlar, insanı anlamak için verilen mücadelenin ürünü değilse nedir? Bu yolculukta kültür haznemize önemli katkılar sunan Zülfü Livaneli’nin dediği gibi “Bir insan ömrünü neye vermeli?”

Tuncel Kurtiz, ömrünü sanata adayanlardan ama sadece sanata değil; sanatçıya, bir toplumsal düş ve uyanışa, ille de sinemaya adamış bir isim. O, yerkürenin herhangi bir yerinde, sanatın tüm kollarıyla kendisini kuşattığı lirik dünyasında ve elbette dünyada yolculuğa çıkan bir seyyah. Birdüşün insanı, bir ‘yaratıcı’, insanlara söyleyeceksözü olan ve bu sözü sinema ve tiyatro üzerindenortaya koyan, namı diğer “Ramiz Dayı”.

Onu sadece bu figür içine hapsetmek haksızlık olur. Evrenselliği kendi çizgisinde arayan ‘ihtiyar’ın Umut ve Sürü ile çıktığı yolculuğunu; bir ülkeye, bir karaktere veya bir anlayışa indirgemek doğru değil elbette. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Türk müziğinin usta isimlerindenErkin Koray “Hayat Katarı”nda “Hayatta hermerhale bir istasyon, bir durak yeri.” diyordu.İşte ben de Kurtiz’in Türkiye’den Avrupa’ya,oradan Ortadoğu’ya ve dünyanın birçok istasyonuna uzanan bu enfes sanat yolculuğundaki duraklardan biri olan İsrail’e uzanmak istiyorum. Çünkü Kurtiz, İsrail’deki son filmiyle, Umut ve Sürü’den sonra, bir kez daha oyun gücüylekendini yeniden gösteren bir isim oluvermişti. Kurtiz’in İsrail’de 1985 ve hemen bir yıl sonrasında çektiği iki filmi var. Bunlardan ilki “Gesher Tzar Me’od / On a Narrow Bridge / Bir Köprü Üzerinde”, sonuncusu ise “Hiuch HaGdi / The Smile of the Lamb / Kuzunun Gülümseyişi”.

AŞK, KADERİ YENEBİLİR Mİ?
Nissim Dayan tarafından çekilen ilk film Bir Köprü Üzerinde, yedek askerlik görevini yapan avukat Benny ile Batı Şeria’nın Ramallah kasabasında kütüphaneci olarak çalışan Leyla arasındaki aşkı anlatır. İsrailli oyuncu Salwa Nakkara ve Faslı oyuncu Aharon Ipalé’in başrolünü paylaştıkları filmin senaryosu, yönetmenle birlikte Polonya doğumlu İsrailli şair ve yazar Haim Hefer’in imzasını taşır. Temeline Arap ile Yahudi iki gencin imkânsız aşkını konu alan film, tüm bunların ötesinde savaşın ve insanlar arasındaki ayrılıkların yıkıcı sonuçlarına da eğilir.

Kurtiz, ufak ama etkileyici bir rolle Sürü’den sonra ikinci kez İsrailli sinemaseverlerin karşısına çıkarken, bu filmle ilgili anılarında şunları söylemektedir: “Her şey Sürü filminin Tel Aviv’deki gösterimiyle başladı. Yapılan açıkoturumda Üçüncü Dünya Sineması üzerine konuştum. Amerikan ticari sineması ve estetiğini, Sovyet idealist sinema ve estetiğini, Avrupa burjuva sinema estetiğini ve Üçüncü Dünya estetiğini karşılaştırdık. Sinema rejisörü ve eleştirmen Nesim (Nissim) Dayan benimle çalışmak istediğini söyledi ve böylece Bir Köprü Üzerinde isimli filmde bir Arap rolü oynadım.” (Tuncel Kurtiz Bölük Pörçük, Boyut Yayınları, 2004.)

KURTİZ’İN ÜÇÜNCÜ KANADI
Bu filmden 1 yıl sonra çekilen filmse Tuncel Kurtiz’in hayatında dönüm noktası olur. “Yılmaz (Güney) bana iki kanat taktı, biri ‘Umut’, biri ‘Sürü’ydü” diyen Kurtiz’in üçüncü kanatlarından birinin bu ikinci film olduğunu söylemek, yanlış bir niteleme olmayacaktır. Daha soyut öğelerle bezeli ve temeline yine İsrail-Filistin arasında bitmek bilmeyen çatışmaları konu alan film, aynı zamanda bir roman uyarlamasıdır. David Grosmann’ın aynı adlı romanından filmi Grosmann gözetiminde Shimon Dotan (yönetmen), Shimon Rinklin ve Anat Levy-Bar uyarlar.

Shimon Rinklin ve Anat Levy-Bar uyarlar. Film, İsrailliler ve Filistinliler arasında masumiyet ile ihanet arasında gidip gelen bir sürece tanıklık etmemize olanak sağlar. Batı Şeria’da yaşanan soykırımdan kurtulan Polonya asıllı Katzman validir. Katzman’ın en yakın arkadaşı Uri, onun emrinde görev yapan idealist Sefarad Yahudisi bir doktordur. Hilmi (Tuncel Kurtiz), mağarada yaşayan yaşlı, ayrıksı bir Filistinlidir. Katzman, bazı kaçak direnişçi ve aktivistleri yakalamak için ölü bir eşeğin çürüyen ve kokan leşini, onları sakladıklarını düşündüğü köyün meydanına asmaya kadar işi götürür. Bu kokuya köylülerin dayanamayacağını ve bunun insanlık dışı olduğunu anlayan doktor, eşeğin ipini kesince Katzman’a itaatsizlik suçundan kaçak durumuna düşer. Bu esnada Uri, Arap münzevi Hilmi’yle tanışır ve onun canlı ve çoğunlukla tuhaf hayal dünyasında giderek daha fazla zaman geçirmeye başlar. Ancak daha sonra Uri, eşinin Katzman’la ilişkisi olduğunu keşfeder ve Hilmi ise oğlunun Katzman’ın askerleri tarafından pusuda öldürüldüğünü keşfeder. Hilmi ve Uri bu adaletsizliklere son vermek için bir plan yapar ama kaderleri çoktan çizilmiştir. Film imgelerle ve göndermelerle dolu bütüncül sinematografisi ve müzikleriyle göz doldurur. İsrail’de ödül almasının yanı sıra Tuncel Kurtiz, Sanat katarında bir gezgin: Tuncel Kurtiz Hilmi rolündeki başarılı oyunuyla Berlin Uluslararası Film Festivali’nde “çocukluk, gençlik sevgilim” diye nitelendirdiği Gina Lollobrigida’nın elinden alır En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü.

“YEDİREMEDİM KENDİME…”
Tel Aviv’e ikinci gidişinde yönetmenin kendisine teklif etmesiyle bu projede yer aldığını belirten Kurtiz, ikinci filmiyle ilgili şu bilgileri vermektedir: “…Shimon Dotan, bana hikâyeyi anlatmaya başladı. Bir ara Arslan Adam’ın hikâyesi geldiğinde sözünü kesip Ivan’la buz ayısını anlattım ona: ‘Ivan üşüyordu, beyaz ayı açtı, karşılaştılar, beyaz ayı Ivan’ı yedi, beyaz ayının karnı doydu, Ivan da sıcağa kavuştu, üşümesi geçti.’ Birbirimizi anladık. Tanıştık. Ve ben Arapça çalışmaya başladım. Çok zordu. Yanılmıyorsam 45-50 dakika aralıksız Arapça konuşuyordum. … Çünkü yapamıyordum bir türlü. Rejisör ‘istersen Türkçe ya da İngilizce oyna’ dedi. Yediremedim kendime… Bir gece sabaha karşı otel odamda rolü yakaladım. Ve sabah Arapça hocam geldiğinde artık kendimi özgür hissediyordum.” (a.g.e., Boyut Yayınları, 2004.)

45 derece sıcaklıkta canlandırdığı Filistinli ermişe yaklaşmak için Kurtiz, karakterini kendi dilinde canlandırır. Çünkü o yılmaz bir sanat emekçisidir. Yönetmen Dotan da bir jestle ‘Arslan Adam’ kısmının geçtiği bölümde Kurtiz’i ana diliyle, Türkçe konuşturur. Ne güzel bir dayanışma doğrusu! Erdem ve büyüklük bu satırlarda gizli diyebiliriz.

Aramızdan ayrılışının 10. yılında iyi ki bu dünyadan bir Tuncel Kurtiz geçti diyor ve kalıbına sığmayan büyük oyuncumuzu, insanlığa mesaj veren bu filmleriyle anıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları
Sanat katarında bir gezgin: Tuncel Kurtiz

İnsan dediğimiz, karmaşık varlık doğrusu.Birbirimizi ne kadar çok tanısak veya tanıdığımızı iddia etsek, aslında bir o kadar eksiğiz.Belki bu tanıma yolculuğunda şiire, sinemaya ve genelinde sanata ihtiyaç duymamızın nedeni budur. Çevremizdeki tüm uğraşlar, insanı anlamak için verilen mücadelenin ürünü değilse nedir? Bu yolculukta kültür haznemize önemli katkılar sunan Zülfü Livaneli’nin dediği gibi “Bir insan ömrünü […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku