Aylin ÜNAL
Tüm Yazıları
Sonbaharla Gelenler
Ana Sayfa Tüm Yazılar Sonbaharla Gelenler

Üst üste giyinmiş tonlarca yaz sıcağı ve dünyanın hızla düşen güzellik derecesi. Dondurucu hissiyatlar ve kavurucu sıcaklar. Keyfine varılacak anları dahi heyecan yaratmayan bir sezon. Önüne geçilemeyen bir karamsarlık hali. Tüm bunlar, canlı cansız hayata dair bütün varlıkları umutsuzluğun kavurucu çölünde ağırlarken kafama birkaç adet sararmış yaprak düşüyor. Eğer düşerken kulağıma da uğruyorsa çınlamayı da […]

Üst üste giyinmiş tonlarca yaz sıcağı ve dünyanın hızla düşen güzellik derecesi. Dondurucu hissiyatlar ve kavurucu sıcaklar. Keyfine varılacak anları dahi heyecan yaratmayan bir sezon. Önüne geçilemeyen bir karamsarlık hali. Tüm bunlar, canlı cansız hayata dair bütün varlıkları umutsuzluğun kavurucu çölünde ağırlarken kafama birkaç adet sararmış yaprak düşüyor. Eğer düşerken kulağıma da uğruyorsa çınlamayı da hissediyorum ince ince. Sonbahar da başlamak için gerekli emri verince dört bir tarafta çınlıyor kulaklar. Mesajını iletilip toprağa gömülen yapraklar, eriyor aniden gelen yağmurun altında. Uzun zaman sonra, kapanırken yaz kapıları, altında sığınacak bir gölge buluyoruz. Çünkü sinsice saçlara karışan yağmurun yüzüne koca bir şemsiye tutuyoruz. Aralıksız uykunun keyfi ile gözünü açan bir beden gibi aylarca sıkışıp kaldığı portmantodan çıkıp geriniyor tatlı tatlı. Yüzünü yıkıyor bereketin altında. Zavallı şemsiye, ne zamandır bekliyor kim bilir bu anı.

Camı, tıkır tıkır uyandırırken çıplak dalları, içinde de onlarca misafir, ardında savuruyor bir tren, sonbaharı. Dumanıyla haber salıyor geçmişe. Özlenmiş günler için. O, başı ve sonu olmayan bir rüya gibi. Bir şemsiyenin altındasın, bir yağmurun içindesin, bir de bakmışsın ki çimlenen tepelerin tepesindesin. Düşlerle gerçek arasındaki o kavisli yerde ve bir rüya tasvirdesin. Gözünü açtığın an kaybolacak sonbahar, ancak yaşarken ömründe yüzlerce senesin. Anıların içinde ve anın ta kendisisin. Öyle bir his bırakıyor ki sonbahar, çığ gibi ardından kovalayan felaketlerden kaçıp bir çay içebiliyorsun onun balkonunda. Balkon pis, yağmur tozu toprağı çevirmiş çamura, rüzgârdan esen yapraklar poşet misali balkon terliğinin altında kayıyor. Fakat o rahatlığı gökyüzünde de yürüsen hiçbir zemin vermiyor. İnsan olduğun için anlamıyorsun kıymetini. En az üç mevsim daha yaşaman gerekiyor. Uzaktan geliyor trenin sesi. Raylarını da az önce çaktılar hayatımızın orta yerine. Yazı da rafa kaldırma işini bitiren koşuyor kolları iki yanda hiç gelmeyecekmiş gibi beklediğimiz mevsime.

Adını sormuyoruz tecrübeli olduğumuzdan ne de olsa kafadan kontak, biliyoruz. Bezginliği, boş bardakları toplarken ikinciyi istemeye korkutan kahveci dayının bakışlarında. Heyecanı, çamurdan yemek yapmak için okul saatlerini sayan çocuklarda. Bizim evin önünde, sizin arka bahçede. Umudu, yazan ellerin yıkanıp da çıkmayan mürekkebinde. Tren sonbahar, istasyonu biziz. Kavuşturuyor bizi, sonbaharla gelen.

Yazarın Diğer Yazıları
Zamana Yetişmek Öğrenerek

Zaman değişmez, insanlar gelişmez yoktan. Dünya döner, gece bellidir sabahtan. Kendi içinde devrilen bir düzendir yaşam, suyun üstünde kalır, düzensizlik çamurlu yosunlar gibi dipte dalgalanır. Bazı balıklar zehirlidir, kimi otlar şifalıdır; var olan, yaşama dair kıyılarda çalkalanır, zamanın git gelleri ve değişmeyen düzeninde, yaşıyor insanlar yüzer gibi en derinde. Zaman değişmiyor ancak ilerliyor dalga dalga. […]

Devamını Oku
Cumhuriyet’in Işıkları

Camları çatlamış, içi gaz dolu lambaların. Üstünden geçilmiş yanmaya devam eden mumların. Tüm aydınlığını söndürmüşler evlerin, kundaklamışlar saltanatıyla korkuların. Gündüz inmiş umuda kapanan perdelerin üstüne. Perdeleri dondurmuş keskin soğuğu camların ve ısınmamış uzun bir süre. Hastalıklar söndürmüş altını ocağın, sefalet de basmış yanan son kibritin üstüne. Devası bir kağıtta kıta kıta yazıyormuş da okuyanı bulmak […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku