Şimdi moda Atatürk’ü tartışmak! Türkiye’deki birçok aksaklığın temelinde Mustafa Kemal Atatürk’ü görmek ve resmi ideolojinin allayıp pullamalarına karşı çıkmak prim yapıyor. Tartışmaya bir diyeceğimiz yok. Her şey gibi Atatürk de tartışılmalı. Ne var ki bu tartışmalarda sap samana karıştırılıyor gibi geliyor bana. Mustafa Kemal adlı imparatorluk subayını ve Atatürk adını alan Cumhuriyet kurucusunu sevip sevmemek […]
Şimdi moda Atatürk’ü tartışmak! Türkiye’deki birçok aksaklığın temelinde Mustafa Kemal Atatürk’ü görmek ve resmi ideolojinin allayıp pullamalarına karşı çıkmak prim yapıyor. Tartışmaya bir diyeceğimiz yok. Her şey gibi Atatürk de tartışılmalı. Ne var ki bu tartışmalarda sap samana karıştırılıyor gibi geliyor bana. Mustafa Kemal adlı imparatorluk subayını ve Atatürk adını alan Cumhuriyet kurucusunu sevip sevmemek ve ona hak verip vermemek işin temel noktasıymış gibi gösteriliyor. Bana kalırsa tartışmanın bu boyutunu gündem dışında tutmak gerekir. Çünkü Atatürk’e sempati duyup duymamak herkesin kendi bileceği iştir. Önemli olan Atatürk’ün öne sürdüğü ya da onun adıyla simgeleşen düşüncelerdir. Bu düşüncelerden yana olmak ya da karşı çıkmak Atatürk hakkındaki gerçek tutumumuzu belirler.
Birçok konuda olduğu gibi Atatürk konusunda da ağaçlara bakmaktan ormanıgöremediğimiz günler oluyor. Ayrıntılardaboğulmadan genel bir değerlendirme yapmaya çalışarak Atatürk’ün amacını soralım kendimize. Amaç, gününü doldurmuş ve çökmekte olan bir imparatorluktan yola çıkarak Batılı bir ülke yaratmaktı. Batı demokrasilerindeki değerler sistemini benimsemiş ve Batı sanayi trenine atlamış bir ülke kurmayı özlüyordu. Bu amaç bugün için de geçerli değil mi? Birtakım marjinal grupları dışarda bırakacak olursanız, bu amacı hepimiz paylaşmıyor muyuz?Atatürk’ün kurmak istediği modern ülkeyi gerçekleştirmek, tek tek hepimizin yararına. Bırakalım sonu gelmez Atatürk değelendirmelerini ve şu gerçeği kabul edelim: Demokratik ve Batılı değerlere sahip bir ülke hepimize yarar sağlar. Böyle bir ülkede, ayrı kökenden gelen her yurttaş kendi dilini ve kültürünü saygı görerek ilerletir. Böyle bir ülkede parlamento her şeyin üstündedir ve her sorun parlamentoda tartışarak çözümlenir.
Atatürk, Anadolu ihtilalinin lideriydi. Her ihtilal sonrası gibi, onun döneminde de aşırılıklar, haksızlıklar ve yanlış uygulamalar oldu. Ama bugün Fransız ihtilalini meydanlara kurulan giyotinlerle ve ihtilalin kendi çocuklarını yemesiyle değil, dünyaya getirdiği ilkelerle anıyoruz. Artık Atatürk devrimini de, anekdotlara değil, prensiplere dayama zamanı geldi. Atatürk’ün özlediği ve kurmaya çalıştığı düzen, tek tek hepimizin çıkarınadır. Hatta Atatürk karşıtlarının bile…
Benim başucu kitaplarımdan birisi Erasmus’un “Deliliğe Övgü” adlı muhteşem eseridir. Ne zaman canım sıkılsa, ne zaman insanların açgözlülüklerinden, hırslarından, tatmin edilmemiş egolarından ve aptallıklarından sıkılsam, hemen Erasmus’a sarılır sarılır, birkaç paragraf okurum. Böylece 1469’da doğup 1536’da ölen ünlü Rönesans hümanistinin eleştiri oklarını yönelttiği ve alay ettiği insan soyunun, aradan geçen bunca yüzyıla rağmen pek fazla […]
Devamını Okuİnsanlar sürekli bebek olarak kalıyor: Nasıl bir bebek karnı tok, altı kuru, sırtı pek, yatağı sıcak ve sancısı yokken gülüyorsa, yetişkinler de aynen öyle. Her şeyden önce beslenmesini, barınmasını ve ısınmasını sağlama almak zorunda. Eğer koşullar tamam değilse, insanların yüzü gülmüyor. Başlıyor huzursuzluklar. Hava da bu koşullardan biri. Güneşin bütün parlaklığıyla yüzünü göstermediği günlerde sabahları […]
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku