Hilal SOLMAZ
Tüm Yazıları
Atatürk’ün Türkiye’sine İnandığım İçin Çok Mutluyum
Ana Sayfa Tüm Yazılar Atatürk’ün Türkiye’sine İnandığım İçin Çok Mutluyum

Nezaketi, bilgi birikimi ve onu paylaşma istediğiyle sahnede yaşamın adıdır Haldun Dormen. Cumhuriyetin ilanından beş yıl sonra 1928 yılında dünyaya gözlerini açar; babası Kıbrıslı bir iş insanı Sait Ömer Bey, annesi İstanbullu bir paşanın kızı olan Nimet Rüştü Hanım’dır… Babası işlerinin başına geçmesi yönünde eğitim görmesini beklerken o kafasına tiyatrocu olmayı koymuştur. Eğitime büyük önem […]

Nezaketi, bilgi birikimi ve onu paylaşma istediğiyle sahnede yaşamın adıdır Haldun Dormen.

Cumhuriyetin ilanından beş yıl sonra 1928 yılında dünyaya gözlerini açar; babası Kıbrıslı bir iş insanı Sait Ömer Bey, annesi İstanbullu bir paşanın kızı olan Nimet Rüştü Hanım’dır…

Babası işlerinin başına geçmesi yönünde eğitim görmesini beklerken o kafasına tiyatrocu olmayı koymuştur. Eğitime büyük önem veren Sait Ömer Bey, “Madem tiyatrocu olacak, en iyi eğitimi görmeli.” diyerek Dormen’i Amerika’ya yollar.

Tanıdık bir Türk filmi hikâyesiyle başlasa da onun yaşamı; yıllar sonra örnek alınacak, sayısız esere imza atacak ve genç sanatçı yetiştirecek bir başarı öyküsüdür. Ona göre bu başarısının nedeni Cumhuriyet’e olan inancıdır.

Kendi deyimiyle o bir Cumhuriyet kişisiydi, “Cumhuriyet’in 100. yılını gördüğüm için çok mutluyum. Bir Cumhuriyet çocuğu olarak doğdum, babam koyu bir Cumhuriyetçi ve Atatürkçüydü ve beni bir Cumhuriyet kişisi olarak yetiştirdi. İyi ki burada doğdum.” Cumhuriyet ilkelerine bağlılığı, onun mesleki yaşamında büyük başarılar elde etmesini sağladı.

ABD’de Yale Üniversitesi’nde yüksek lisans derecesiyle mezun oldu. İki yıl süreyle Amerika’da çeşitli tiyatrolarda oyunculuk ve yönetmenlik yaptı. Hollywood’da Pasadena Playhouse’da dört oyunda oynadı. Günümüzde tüm gençlerin hayalini kurduğu yurtdışı macerasını, o elinin tersiyle itti. Ülkesine dönmek ve öğrendiklerini kendi halkıyla paylaşmak istiyordu.

Yurda dönme kararını arkadaşlarıyla paylaştığında kesinlikle dönmemesi için telkinlerde bulunuyorlardı. Ancak o kararlıydı ve ülkesine dönüş yaptı. “Türkiye’ye döndüğüm için bir tek gün bile pişmanlık duymadım. Çünkü burada bir şeyler yapmak istiyordum.” diyecekti. Galatasaray Lisesi’nde ortaokul öğrencisiyken, ”Demirbank” adlı oyunla sahneye çıktığı İstanbul’a döndüğünde Muhsin Ertuğrul’un kapısını çalacaktı. “Cinayet Var” başlıklı oyunda dedektif rolüyle ilk kez Türk seyircisinin karşısındaydı. Sınırları aşmanın ve tiyatroda yeniliklerin peşindeydi. Salt oyunculuk değil, rejisörlük yapmak istiyordu. Yönettiği oyunlar Türk tiyatrosunda devrimlerin öncüsü oldu. “Lüküs Hayat”, “Hisseli Harikalar Kumpanyası”, “Şahane Züğürtler” ve daha onlarcası…

Çağdaş müzikalleri, Türk izleyiciyle tanıştırmakla kalmadı, sayısız büyük isim yetiştirdi. Beyoğlu Parmakkapı Sokak›ta genç amatörlerle birlikte 60 kişilik bir cep tiyatrosu kurarak ilk adımı attı. Bu adıma Dormen Tiyatrosu’nun gayri resmi doğuşu da diyebiliriz. İlk kadroda Erol Günaydın, Metin Serezli ve Ayfer Feray vardı. Bu idealist genç tiyatrocular, Haldun Dormen’in öncülüğünde Türk tiyatrosunun klasiklerine girecek işlere imza atacaklardı.

1955’te “Papaz Kaçtı” oyunuyla perdelerini açtı. 22 Ağustos gecesi kapalı salonda oyununu sahnelemek için hazırlık yapılırken “Deli misin, bu sıcakta kim kapalı salona gelir?” sözlerinealdırış etmedi. Çünkü üç gün tıklım tıklım oynayacaklardı.

Türkiye’nin gündemi o dönem yine pek iç açıcı değildir. 6-7 Eylül olayları sonrası sıkıyönetim nedeniyle oyun yasaklanır. Dormen, oyunun adını “Kaçan Kaçan”a diye değiştirir, sıkıyönetim engelini böylece aşar.

İlk Batılı müzikal “Sokak Kızı İrma”yı sahneler. Bu oyun aynı zamanda Gülriz Sururi’nin de doğuşu olur. O dönem Dormen Tiyatrosu, şu anki Ses Tiyatrosu’nun bulunduğu tarihi binaya taşınır. Salon, yeni baştan elden geçirilir. Ancak bu tadilat nedeniyle Haldun Dormen, büyük bir borç yükünün altına girer ve Dormen Tiyatrosu’nun perdelerini kapatmak zorunda kalır.

10 yıl süreyle kaldıkları bu mekânda “Bit Yeniği”, “Şahane Züğürtler” ve Erol Günaydın ile Cemal Reşit Rey’in yazdığı “Yaygara 70” büyük ilgi görür. 1933 yılında sahnelendiğinde büyük ilgi görmüş “Lüküs Hayat” müzikalini, 1985›te İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Gencay Gürün’ün yapımcılığında yeniden sahneye koyar. Oyun çok büyük ilgi görür ve 28 yıl aralıksız sahnelenir.

Sinema, tiyatrodan sonra ikinci tutkusudur. 1965’te yönetmenliğini üstlendiği “Bozuk Düzen”i çeker. Bu film Antalya Altın Portakal’da en iyi film ödülünü getirir. “Güzel bir Yıl” ertesi yıl en iyi komedi ödülünü alır. Herkesin ücretini peşin öder ama filmi gösterecek salon bulamaz ve borçlanır. “İki film çektim battım.” der. Nedeni sorulduğunda filmlerinin zamanın ötesinde bulunduğu, 10 yıl sonra bu filmleri çekseydi iş yapacağı söylenir.

Buradan da anlaşılacağı gibi Haldun Dormen hep çağının ötesinde bir sanatçıydı. İflaslar, sansürler ve yasaklar onu yıldırmıyor, ideallerini gerçekleştirirken Türk halkının gözünde bir sanat elçisine dönüşüyordu

Ülkenin içerisinde olduğu ekonomik kriz, darbeler, seyircinin Beyoğlu’ndan çekilmesine neden olur ve Dormen Tiyatrosu borçları nedeniyle ikinci kez kapanmak zorunda kalır. İstanbul Üniversitesi’nde dersler verirken “Hisseli Harikalar Kumpanyası”, “Şen Sazın Bülbülleri” ve “Geceye Selam” oyunlarını yazar. Milliyet Gazetesi’nde 8 yıl köşe yazarlığı yapar, TRT’de Kamera Arkası programını hazırlar ve sunar. Audrey Hepburn, Anthony Quinn gibi dünyaca ünlü isimlerle söyleşiler gerçekleştirir.

Ancak ilk aşkı tiyatroya, Hisseli Harikalar Kumpanyası’yla tekrar döner. Erol Evgin, Nevra Serezli, Mehmet Ali Erbil, Adile Naşit, Ayşen Gruda, İlyas Salman, Belkıs Dilligil, Asuman Arsan, Turgut Boralı ve Kartal Kaan gibi başarılı isimleri aynı sahnede buluşturur.

Yeteneği gördüğü anda peşine takılır ve mutlaka sahneye çıkmasını ister. Karikatürist Altan Erbulak’ı sahneyle tanıştıran ilk isim de o olur. “Yaparsın Şekerim” diyerek sahneye çıkardığı Erbulak, yetenekleri arasına ünlü bir komedyen olmayı da ekler. Dormen Tiyatrosu bir okuldur. Günümüzde başarılarıyla övündüğümüz tüm sanatçıların yolu mutlaka Dormen Tiyatrosu’ndan geçmiştir. Haldun Hoca’nın “Yaparsın Şekerim” sözleriyle sahneye ilk adımlarını atmışlardır.

1997’de Yapı Kredi Bankası adına Afife Tiyatro Ödülleri’ni başlattı ve fikir babası olduğu bu organizasyonun sanat danışmanlığını üstlendi. Ödüllerin ilk on yılında tüm açılış konuşmalarını yaptı. Ödüllerin yirminci yılında Afife Ödülleri arasında onun ismiyle anılan “Haldun Dormen Özel Ödülü” eklendi.

Afife Jale’yi geniş kitlelere, Afife Ödülleri ile tanıttı. Türkiye’nin ilk Müslüman kadın oyuncusunun yaşadığı zorlukları ve tek başına bir akıl hastanesinde ölmesini, bir makalede okuduğunda gelecek kuşakların bu sorunları yaşamaması için Afife Tiyatro Ödülleri’ni organize eder.

“Afife’ye, hem bir tiyatrocu olarak hem de Türk kadınları adına müteşekkirim. Afife Ödülleri’nin 25. yılının, Cumhuriyet’in 100. yılına denk gelmesi benim için ayrı bir mutluluk. Türkiye’de Cumhuriyet dönemini yaşadığım için kendimi çok şanslı görüyorum ve çok mutluyum. Afife’nin mücadelesi, günümüzde Merve Dizdar’ın Cannes Film Festivali’nde ödül almasına bir yansıması…”

1998’de Devlet Sanatçısı unvanını alır. Aynı yıl Türk tiyatrosunun en cesur oyunu “Popcorn”u sahneler. 17 Ağustos Depremi, ekonomik kriz derken tiyatro seyircisi tekrar evine çekilir. Bu tecrübeden sonra Dormen, patronluğu beceremediğini söyler.

Yazdığı her oyunda seyircinin beğenisini göz ardı etmez ama popülist yaklaşmaz. Sahneye koyduğu her oyun, güldürse de eve gittiğinizde düşündürür.

Türkiye’nin çok kültürlülüğü her zaman dikkatini çeker ve oyunlarında izlerini görmeniz mümkün. Tarihler 2009’u gösterdiğinde usta sanatçı, “Bir Kış Öyküsü” müzikalini Kürtçe sahneleyeceğini duyurur. Dediğini de yapar ve bu adımı barış için attığını söyler. “Artık Kürtlük, Türklük meselesi ortadan kalksın diye kendimce barışa doğru ufacık taş atmak istedim.” der. “Çirokek Zivistane” adıyla sahnelenen oyun, Diyarbakır’da yoğun ilgi görür.

2000’lerin başında hayatımıza sitcom’lar girdiğinde onu, “Dadı” dizisindeki ‘Pertev’ rolüyle görürüz. Bir nesil onu ‘Pertev’ olarak tanıyıp sevdi.

Sayfalara sığmayan başarılarını, sahnede paylaşmaya devam ediyor Haldun Dormen, Moliere’in ölümsüz eseri Kibarlık Budalası için sahneye çıktığında doksanlarını aşsa da yaşsız olduğunu kanıtlayacaktı. Dormen Akademi’de yetiştirdiği genç tiyatrocularla yeni oyunu için hazırlıklarına devam ediyor.

“Şimdi ben kendimi aslında ilk önce öğretmen olarak görüyorum. Çünkü huy olarak bildiklerimi paylaşmaktan çok zevk alan bir insanım ve bildiklerimi gençlerle paylaşmak, onlara bir şey öğretmek, onlara yeni bir yol çizmek beni gerçekten çok mutlu ediyor ve beni ’neden yaşadığıma’ inandırıyor. Onun için hep diyorum: İlk önce öğretmenlik, sonra yönetmenlik, sonra oyunculuk, sonra yazarlık; sırası bu.”

Umutsuzluğa kapılanlara bir çift sözü vardır usta oyuncunun: “Boş oturmaktan hoşlanmıyorum. Vaktim yok boş durmaya. Yaşlanmaya da vaktim yok. Umudunuzu yitirmeyin, her inişin bir çıkışı vardır.

Türkiye’ye bir şey olmaz, biz neler geçirdik. Kitaplarımız toplandı, evlerimiz basıldı. Betül (Mardin) ile evliyken aradılar. Nâzım Hikmet’in kitabı vardı, alıp götürdüler. Oysa bizim solculukla alakamız da yoktu. Su alsa da bu gemi, gidiyor ve gitmeye de devam edecek… Atatürk’ün Türkiye’sine inandığım için çok mutluyum.”

Haldun Dormen sadece Türk tiyatrosuna unutulmaz eserler bırakmadı, bazılarımızın bizzat hocası oldu, yaptığı TV programlarıyla bazılarımızın sinemacı olmasını sağladı. Onu izlediğimizde seyirci koltuğuna hep güvenle oturduk. Çünkü Cumhuriyet’in yetiştirdiği en önemli değerlerimizden biriydi.

.

Yazarın Diğer Yazıları
“Atatürk bizim içimize işlemiş bir ideoloji”

Onur Tuna, ülkemizin başarılı oyuncularından biri. Cumhuriyet’in 100. yılında ‘Son Akşam Yemeği’ filminde Mustafa Kemal Atatürk’e hayat verdi. Mavi gözleri, karakteristik yüz hatlarıyla Ulu Önder’e fiziki benzerliğinin yanı sıra “Hepimiz birer Atatürk genci olarak büyüdük, Atatürk bizim içimize işlemiş bir ideoloji.” sözleriyle onun izinden giden bir oyuncu… “Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerin başarılı olduğunun en […]

Devamını Oku
Atatürk’ün Türkiye’sine İnandığım İçin Çok Mutluyum

Nezaketi, bilgi birikimi ve onu paylaşma istediğiyle sahnede yaşamın adıdır Haldun Dormen. Cumhuriyetin ilanından beş yıl sonra 1928 yılında dünyaya gözlerini açar; babası Kıbrıslı bir iş insanı Sait Ömer Bey, annesi İstanbullu bir paşanın kızı olan Nimet Rüştü Hanım’dır… Babası işlerinin başına geçmesi yönünde eğitim görmesini beklerken o kafasına tiyatrocu olmayı koymuştur. Eğitime büyük önem […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Öykücülüğümüzde Kendi Rengi Olan Yazar: Zafer Doruk

-Sevgili Zafer, öykücülüğümüzde rengi olan birisin. Yazdıkların yaşantını ele verse de yine de sende öykücülüğümüz adına başka bir kumaş olduğunu düşünürüm. Bu yolculuğu bizimle paylaşabilir misin lütfen, nasıl yazıyorsun? İçine doğduğum coğrafyanın kültürel ikliminden besleniyorum; yazacaklarımı, içinde yer aldığım sınıfsal, geleneksel yapının içinden çıkarıyorum. Bir öykü kurarken yaşadığım, bildiğim mekânların, tanık olduğum olayların ışığından yararlanıyorum. […]

Devamını Oku
Sinem, Selma, İlhan, Taner, Ece, Cem ve diğerleri!

Rutin olan her şeyden kaçar gibi yaşadıktan onca yıl sonra, bir akşam geliverdi osoru: “Çocuk yapalım mı?”Şimdiye değin hiç düşünmeden bir başlarınayaşamışlar, geleceklerini de buna görebiçimlendirmişlerdi. Sinem biraz daha kariyerodaklı yaşasa da, İlhan açık açık sorumluluktankaçmıştı. Şimdi durduk yere, hay Allah!Heyecandan mı kalbi çarpıyordu yoksahemen yanıt vermeliyim telaşı mı anlamlandıramasa da, içindeki ses çoktan “Evet!” […]

Devamını Oku