Onur Tuna, ülkemizin başarılı oyuncularından biri. Cumhuriyet’in 100. yılında ‘Son Akşam Yemeği’ filminde Mustafa Kemal Atatürk’e hayat verdi. Mavi gözleri, karakteristik yüz hatlarıyla Ulu Önder’e fiziki benzerliğinin yanı sıra “Hepimiz birer Atatürk genci olarak büyüdük, Atatürk bizim içimize işlemiş bir ideoloji.” sözleriyle onun izinden giden bir oyuncu… “Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerin başarılı olduğunun en […]
Onur Tuna, ülkemizin başarılı oyuncularından biri. Cumhuriyet’in 100. yılında ‘Son Akşam Yemeği’ filminde Mustafa Kemal Atatürk’e hayat verdi. Mavi gözleri, karakteristik yüz hatlarıyla Ulu Önder’e fiziki benzerliğinin yanı sıra “Hepimiz birer Atatürk genci olarak büyüdük, Atatürk bizim içimize işlemiş bir ideoloji.” sözleriyle onun izinden giden bir oyuncu…
“Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerin başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan uluslara, ne yazık ki bütün başarılarına karşın uygarlık alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan her zaman yoksun kalacaklardır.”
Güzel sanatları; eğitim, bilim ve kültür devriminin bir parçası olarak gören Atatürk, güzel sanatların devrimler içindeki yerini bu sözlerle açıklar. Çağdaş bir devletin gerektirdiği toplumsal ve kültürel kurumları oluşturma çalışmaları, Türk sanatçısının da yolunu aydınlatmıştır. Cumhuriyet’imizin 100. yılında Ulu Önder Atatürk’ü anlatan pek çok film yapıldı. Onur Tuna’nın Atatürk’e hayat verdiği. ‘Son Akşam Yemeği’ filmi de onlardan biriydi. Filmin ön gösteriminde bir araya geldiğimiz başarılı oyuncu, ayrıcalıklı ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren rolü için hazırlık aşamasını anlatırken Atatürk devrimlerine inanmak ve onları anlamanın en büyük motivasyonu olduğunu söylüyor.
Cumhuriyet’in 100. yılını kutluyoruz. Siz ‘Son Akşam Yemeği’nde Atatürk’ü canlandırıyorsunuz. Bize biraz filmden bahseder misiniz
daha farklı olduğunu düşünüyorum. 28 Ekim 1923 yani Cumhuriyet’in ilanından bir gün öncesini anlatıyor. Metaforlarla beraber, faklı kesimlerden değişime ve dönüşüme hevesi olmayan kişilerin, Cumhuriyet içerisinde ne kadar var olabileceği, Cumhuriyet’in o insanlar için bile doğru bir rejim olduğunu anlatan bir film.
Atatürk’ü canlandırmak bir oyuncu için büyük bir sorumluluk. Sürekli kıyaslanmak sizi korkuttu mu? Role çalışırken yardım aldınız mı?
Tamamen kendim çalıştım. Atatürk’ün geçmişteki fotoğraflarını, videolarını izledim. Askeri disiplin nedeniyle akşam yemeklerinden aç kalkması, bir dilim ekmek ve yoğurtla gününü geçirmesi, bu tarz spesifik, Ata’ya dair bilgiler edindim. Vücut diliyle alakalı çok fazla done oluşturdum. Alan açma ve regresyon çalışmaları yaptım. Özünde nereye vardın diye sorarsanız, çok farklı yorumlamalar olacaktır illaki. Shakespeare’in Hamlet’ini üç bin kişi oynar ama üç bini de farklı oynar. Kendi Atatürk’ümü yaratmaya çalıştım, motivasyonumu da 28 Ekim 1923 gecesi, Cumhuriyet’i ilan edecek, rejimi değiştirecek Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünceleri neydi acaba üzerine kurdum. Hepimiz birer Atatürk genci olarak büyüdük, Atatürk bizim içimize işlemiş bir ideoloji.
Atatürk’ün daha çok askeri başarıları konuşuluyor, müthiş bir entelektüel yönü var. “Hayat için en hakikî mürşit ilimdir, fendir.” diyerek yaşama bakışı kadar toplumsal dönüşüm projesinin de temel taşını oluşturuyor. Cumhuriyet’imizin kurucusu Ulu Önder’in bu yönlerine dair düşünceleriniz neler?
Bu film, Atatürk’ün cephe hikâyesi değil! Mustafa Kemal Atatürk’ün zeki yönü tartışılmaz. Bir gün sonra 600 yıllık bir rejimi değiştirecek olsanız acaba ne tür güvensizlikleriniz olurdu? Neleri göze almış, nelere cesaret etmiş olurdunuz? Acaba çıkabilecek engellere karşı nasıl mücadele ederdiniz? Atatürk bir ideolojidir. 1928 gecesi farklı farklı oluşumlarla karşı karşıya… Yanında oturan insanı bile ikinci kez sorguladı, çünkü 600 yıl yaşamış bir Osmanlı İmparatorluğu var. Ama Mustafa Kemal’in kafasında Cumhuriyet ideolojisi vardı ve bu devrimi geçekleştirdi. Sonsuza kadar sürecek bir ideoloji olduğunu düşünüyordu Cumhuriyet’in.
“Cumhurbaşkanı olmasaydım, Millî Eğitim Bakanı olmak isterdim.” sözü, Atatürk’ün eğitime verdiği önemi göstermesi bakımından anlamlı bir sözdür. Sizce eğitime neden bu kadar önem verdi?
Latin alfabesine geçişi bilgiye ulaşmamızı hızlandırdı. Atatürk’ün yaptığı hamlelerin hepsi 2023 yılında, gelişmiş bir dünyada bilgiye ve kaynaklara daha çabuk ulaşmamız için adımlardı. Eğer günümüzde Edgar Allan Poe, Tolstoy gibi pek çok yazarı okumak istiyorsanız Latin alfabeyi bilmek zorundasınız.
Her geri kalmış toplumun devrim önderleri, kendi toplumlarının yapısını, özelliklerini ve nasıl bir çağdaşlaşma modeli geliştirmek gerektiğini iyi bilmek zorundadır. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Atatürk, ülkenin kalkındırılması ve geliştirilmesini hedefleyen yeni bir mücadeleye başladı. Savaş yıllarında en büyük desteği milletinden alan Atatürk, sizce bu desteği nasıl kazandı?
Filmde bir sahnede, Mustafa Kemal Atatürk ile Aşçıbaşı Ahir’in sohbeti var, bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Filmde Ahir, gericiliği temsil ediyor. Monarşiyi savunuyor. “Geride kalalım, yeni bir devrime gerek yok.” düşüncesi içerisinde. Ancak Mustafa Kemal Atatürk ilerici, ileri görüşlü cumhuriyet rejiminin, Türk toplumunu ilerletebileceğini düşünüyor. Bu iki farklı ideoloji mutfakta yan yana geldiğinde, bağırmadan, birbirlerine laf sokmadan bir konuşma geçiyor aralarında, Cumhuriyet orada kuruluyor aslında.
Atatürk, önemli siyasal, sosyal veya kültürel alanda yapılan inkılâpların hemen öncesi ve sonrasında Anadolu’nun çeşitli yerlerine geziler gerçekleştirdi. Bu gezileri esnasında halkla yakın temas kurmaya özen gösteren Atatürk, sizce değişimi nasıl sağladı? Ayrıştırma ve kutuplaşmanın önüne nasıl geçti?
Farklı kutuplardan insanlar bir araya geldiğimizde çoklu düşünce sistemini yaşamaya başlayacağız zaten. Ayrıştığımız yerde bir kutup olmak zorunda değiliz, iki ayrı olarak da aynı kutunun içinde barınabiliriz. Aslında parlamenter sistemin de anlattığı şey bu! Ahir’e, o kadar güzel bir şekilde dikte etmeden anlatıyor ki Atatürk, bu filmin en önemli sahnelerinden bir tanesi…
Cumhuriyet ve Atatürk’ün yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz? Yapılan eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhuriyet bir dikta rejimi ya da toplumun üzerine çökülerek gelmiş bir rejim değil. Cumhuriyetin ve demokrasinin içerisinde yaşatmaya çalıştığı şey çoklu seslerdir ve bunların bir arada yaşamasıdır. Dünyada bilimsel ideoloji yaşadığı sürece, Atatürk’ün düşüncelerinin yeryüzünden kalkması gibi bir olasılık olamaz zaten.
Atatürk ile konuşma imkânınız olsaydı ne sorardınız?
Zor bir soru! Pek çok şey söylerdim. Ama yardım et derdim herhalde.
Bir oyuncu olarak kaygılarınız neler?
Nereden başlasam diye düşünüyorum! Dünyaya dair kaygılarım var, geleceğe dair var, geçmişteki hatalarıma dair var. İnsanları bazen yargılıyor, kaygı üretebiliyorum. Anksiyetik bir insan olduğumu düşünüyorum. O yüzden bir oyuncu olarak da daha evrensel kaygılardan, bireylerin kendini iyi hissetmesine kadar, daha mikro kaygılara kadar içimde yaşadığımı söyleyebilirim. Bunları olabildiğince minimalize etmeye çalışıyorum, çünkü bazen işin ucu kaçtığında, kendinize zarar verebiliyorsunuz. Spesifik olarak bir kaygıdan bahsedemem ama sürekli kaygılı bir insan olarak gezdiğimi söyleyebilirim.
Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde lisansınızı tamamladıktan sonra, Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı’nda Sanat Müziği Ses eğitimine devam ettiniz, daha sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde oyunculuk eğitimi aldınız. Eğitimin hayatınızdaki önemi nedir?
Eğitimci bir aileden geliyorum. Bir çocuğun kendisini eğitmesi ve öğrenimi arasında fark var. Aile eğitimi, okul eğitimi var. Kişinin belli bir yaştan sonra asıl yolculuğu; kendi kendini eğitmesi durumu başlıyor. O yüzden eğitimin hiç bitmeyen, başı sonu olmayan bir şey olduğunu düşünüyorum. Ancak iyi yönlendirilebilecek boyutta olması gerektiğine inanıyorum. Dolayısıyla insan kendini eğitiyorken de, öğretmenler bir çocuğu eğitiyorken de, ebeveynler eğitiyorken de olabildiğince yardımcı olma zihniyetinde olmaları çok önemli ki çocuk ilerde kendi kendini eğitebilsin.
“Eğitimci bir aileden geliyorum.”
24 Kasım öğretmenler gününe dair neler söylemek istersiniz?
24 Kasım Öğretmenler Günü kendimi bildim bileli kutladığımız ve unutmadığımız bir gün. Çünkü babam, abim ve eşi öğretmen, dolayısıyla unutulmayacak bir gün. Bugünü armağan eden Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’e de buradan selam olsun.
“Merhaba gençler ve her zaman genç kalanlar…” Cem Karaca’nın hayatını anlatan “Cem Karaca’nın Gözyaşları” filmi seyirciyle buluştu. Ben de usta sanatçı hakkında yapacağımız söyleşiye böyle başlamak istedim. Gençliğin verdiği cesareti ve coşkuyu hiç kaybetmeyen bir sanatçıyı anlatmaya böyle başlamalı…şlamalı… Benim, Cem Karaca ile tanışmam çocukluk yıllarında oldu. İlkokul öğrencisi bir kız çocuğuyken evdeki teypten çalan […]
Devamını Okuİtalyan barok ressam Michelangelo Caravaggio. İsmini doğduğu kasabadan alan ressamın kısa hayatı, kovuşturmalar, dövüş ve kavgalarla geçti. Ülkemizin en önemli aydınlarından biri Gündüz Vassaf, 16. yüzyıl resmine yeni bir yön vererek sanat tarihine damgasını vuran Caravaggio’nun izini sürdü, Ressamın İsyanı romanı yazdı. Türkiye ve dünya meseleleri hakkındaki düşünceleriyle gelecek kuşakları aydınlatan Psikolog Yazar Gündüz Vassaf […]
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku