Nasuh MAHRUKİ
Tüm Yazıları
BAŞÖĞRETMEN Atatürk
Ana Sayfa Tüm Yazılar BAŞÖĞRETMEN Atatürk

“Cumhurbaşkanı olmasaydım, Millî Eğitim Bakanı olmak isterdim.” sözü, Atatürk’ün eğitime verdiği önemi göstermesi bakımından çok anlamlıdır. Kendi eğitimine ve kişisel gelişimine küçük yaşlardan itibaren büyük önem veren ve, “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.” diyen Atatürk’ün, kendi gibi milletinin eğitimine de özel […]

“Cumhurbaşkanı olmasaydım, Millî Eğitim Bakanı olmak isterdim.” sözü, Atatürk’ün eğitime verdiği önemi göstermesi bakımından çok anlamlıdır.

Kendi eğitimine ve kişisel gelişimine küçük yaşlardan itibaren büyük önem veren ve, “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.” diyen Atatürk’ün, kendi gibi milletinin eğitimine de özel ilgi göstermesinin sebebi, eğitimin kalkınma hareketindeki yeri ve Cumhuriyet’i koruyacak yeni nesilleri yetiştirme gereğiydi.

Daha Milli Mücadele devam ederken, Sakarya Meydan Muharebesi’nin en kritik günlerinde, Ankara’da Maarif Kongresi’ni toplayan Atatürk, zaferden sonra da eğitimin yaygınlaşması için devrimlerini gerçekleştirdi.

Okullarda okutulmak amacıyla hazırlanan resmi Tarih kitabında Cumhuriyet’in eğitim politikasının amaç ve esasları şöyle sıralanmıştır:
1- Millîyetçi, halkçı, inkılâpçı, laik cumhuriyet vatandaşları yetiştirmek,
2- İlk tahsili fiilen umumileştirmek, dağda yalnız yaşayan küçük çobana kadar bütün vatandaşlara okuyup yazma öğretmek,
3- Yeni nesilleri bütün tahsil derecelerinde umumiyetle ameli ve bilhassa iktisadi hayatta âmil ve muvaffak kılacak bilgilerle teçhiz etmek,
4- Cemiyet hayatında, dünya veya ahret cezaları korkusundan doğan ahlâk yerine ‘hürriyet’ ve ‘nizam’ın telifine istinat eden hakiki ahlâk ve fazileti hâkim kılmak,
5- Bu dört ana esasa dayanan cumhuriyet maarif ve terbiyesinin umumi hedefi: Türk milletini medeniyet safında en ileri götürmek ve yeni nesilleri Türk olmak haysiyetinin istilzam ettiği bu gayeye en kısa zamanda varmayı mümkün kılacak aşk, irade ve kudretle yetiştirmektir.

“Eğitimde feda edilecek birey yoktur.” diyerek, tüm yurttaşların eğitim ve öğretim hakkına vurgu yapan Atatürk’ün üstün gayretleriyle, önce 3 Mart 1924 günü kabul edilen Tevhid-i Tedrisat – Öğretim Birliği kanunuyla ve 1 Kasım 1928’de de, Latin harfleri esas alınarak hazırlanan yeni Türk alfabesinin kabulüyle Türk eğitimi milli, laik ve çağdaş bir hale getirilmiştir.


“Yeni Türkiye’nin kurulması eğitime dayanır. En önemli ve en onurlu görevimiz eğitim işleridir. Ulusal eğitim işlerinde kesinlikle yengin olacağız.” diyen Atatürk için, “Eğitimdir ki, bir ulusu özgür, bağımsız, ünlü ve yüksek bir toplum konumunda yaşatır; ya da bir ulusu tutsaklık ve yoksulluğa bırakır.” gerçeği tartışılmaz bir yaşam kuralıdır.

Çağdaşlaşmayı sadece yeni nesle de bırakmaz ve şöyle der; “Hedefe yalnızca çocukları yetiştirmekle ulaşamayız. Çocuklar geleceğindir. Ne var ki geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler, hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları, bu ulusa ve memlekete görev yapabilecek, yararlı olabilecek biçimde yetiştirilsin. Hiç olmazsa yetiştirmenin gerekliliğine inansınlar.”

Dünyanın her yerinde öğretmenler, insan topluluğunun en özverili ve en saygıdeğer unsurudur. Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyen Atatürk, gelecek kuşakları sağlıklı bir şekilde yetiştirebilmek ve hayata hazırlayabilmek için, ta o günlerde bile anne baba eğitiminin önemini görmüştü.

Bu nedenle zaferden sonra demiştir ki; “Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe ve mutluluğa eriştirmek için iki orduya gereksinim vardır; biri, vatanın yaşamını kurtaran asker ordusu, öteki, ulusun geleceğini yoğuran ekin / kültür ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de değerlidir, yücedir, verimlidir, saygıdeğerdir. Yalnız, ekin ordusu üyeleri, sizler, vatan için öldüren, vatan için ölen, birinci orduya, niçin öldürüp, niçin öldüğünü öğreten ordunun bireylerisiniz. Ordularımızın kazandığı utku, sizin ve sizin ordularınızın kazandığı utku için yalnız olanak hazırladı. Gerçek utkuyu siz kazanacaksınız ve siz koruyacaksınız.”

Büyük Kurtarıcı ve Büyük Kurucu Atatürk, işte bu yüzden aynı zamanda Başöğretmen’dir.

Yazarın Diğer Yazıları
ERKEĞİ KADINDAN ÜSTÜN GÖREN TOPLUMLAR GERİ KALMAYA VE KAYBETMEYE MAHKÛMDUR

Bunca çok, başarılı ve çağdaş sürdürülebilir örneğe rağmen, laikliği hâlâ benimseyememiş, dini kurallarla yönetilen ve toplumsal hayatını dine göre düzenleyen ülkelerin en önemli sorunu kadına ve kadının toplumsal hayatın içindeki yerine bakışıdır. Kadın ve erkeği günlük hayatın içinde birbirinden uzak tutmasıdır. Daha doğdukları andan itibaren kız ve erkek çocuklarının yetiştirilmesinde, ayrı sınırlar ve ayrı özgürlükler […]

Devamını Oku
BAŞÖĞRETMEN Atatürk

“Cumhurbaşkanı olmasaydım, Millî Eğitim Bakanı olmak isterdim.” sözü, Atatürk’ün eğitime verdiği önemi göstermesi bakımından çok anlamlıdır. Kendi eğitimine ve kişisel gelişimine küçük yaşlardan itibaren büyük önem veren ve, “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.” diyen Atatürk’ün, kendi gibi milletinin eğitimine de özel […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku