“Bana kurallardan bahsetme canım. Nerede olursam olayım kahrolası kuralları ben koyarım.” Sarsıcı kişiliği ve izleyeni kışkırtmaya varan sıra dışı performans tarzı sorulduğunda “La Divina” olarak anılan Maria Callas böyle cevap vermişti. Kurallar sıkıcıdır. İster başkaları koysun ve uymanızı beklesin, ister siz kendi kurallarınızı kendiniz koyun. Öte yandan onlarsız yaşamı idame ettirmek de imkânsız olurdu. Zorlu […]
“Bana kurallardan bahsetme canım. Nerede olursam olayım kahrolası kuralları ben koyarım.”
Sarsıcı kişiliği ve izleyeni kışkırtmaya varan sıra dışı performans tarzı sorulduğunda “La Divina” olarak anılan Maria Callas böyle cevap vermişti.
Kurallar sıkıcıdır. İster başkaları koysun ve uymanızı beklesin, ister siz kendi kurallarınızı kendiniz koyun. Öte yandan onlarsız yaşamı idame ettirmek de imkânsız olurdu.
Zorlu bir hayattan gelen Callas, yeteneğin ve şöhretin icadından bu yana sahip olunan bir ayrıcalığa sahipti. Hayatı ve kariyeri hakkında söz sahibi olma özgüvenini taşıyordu. Bunun için çok çalışmış, onu görenlerin asla unutamayacağından emin olduğu bir performans seviyesi yaratmıştı. Sahnede sadece şarkı söylemiyor, eylemini dramatik ve teatral alanlara genişletiyordu.
Geçtiğimiz aralık ayında 100. yaşı kutlanan süper yıldız, sanatçı olmanın yanında bir popüler kültür ikonuydu. Bugünün deyimiyle tam bir oyun değiştiriciydi.
1956 yılında, dünyada yer yerinden oynarken Time dergisinin kapağında boy gösterecek denli etkilemişti sanatı da hayatı da. Öyle ki opera şarkıcılığı söz konusu olduğunda işler “Callas’tan önce, Callas’tan sonra” ayrımı yapmaya kadar vardı.
Bu seviyeye kolay gelmedi. On üç yaşından itibaren sekiz yıl kaldığı ve eğitim aldığı Yunanistan’da hocalarının hayranlığını kazanmıştı. Çok yetenekliydi ama yeteneğine yaslanmıyor, inatla ve durmadan çalışıyordu.
Teatral zekâsı yüksekti. Şarkı söylerken adeta bir aktristin derisine giriyordu. Sesin sınırlarını aşmıştı. Lisan meselesi de onun için çocuk oyuncağı sayılırdı. İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve Yunanca şarkı söyleyebiliyordu. O yetenek ve disiplinin vücut bulmuş haliydi. Yakın zamanda Bradly Cooper performansıyla biyografisini izleyeceğimiz başka bir müzik dâhisi Leonard Bernstein onun için “Operanın İncili” demişti.
Aynı Callas gibi yukarıda bahsi geçen Bradly Cooper da “çalışkan” kelimesinin hakkını verenlerden. Aksi durumda, ironik şekilde Bending all the Rules gibi sıradan filmlerden takdir gördüğü bugünlere gelemezdi.
Bu yazı yayımlandığında Bernstein’ın hayatına odaklanan Maestro adlı film gösterime girmiş olacak. Filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu Cooper’ın Londra Senfoni Orkestrası’nı yönettiği, şimdiden efsaneleşmesi beklenen sahne için söyledikleri çok çarpıcı:
“Altı dakika 21 saniyelik müziğin nasıl yönetileceğini öğrenmek için altı yılımı harcadım.“
Bunca çalışma ve emeğin ödülü tabii ki yine kendi kurallarını koyabilmek oldu. Ünlü aktör, 2018 yılında artık kendi yönetmeyeceği hiçbir filmde oynamayacağını açıkladı.
Her şeyin süratlendiği ve yarın olmadan dünü unuttuğumuz postmodern evrenimizde altı dakika için altı yıl çalışmak ne kadar takdire şayan değil mi? Ülkemizdeki standartları düşünürsek bir amaç ya da bir eylem için bunca vakti ayırabilmek lüks kategorisini dahi aşar. Öncelikle bunu istemek ve çalışarak netice alabileceğine inanmak da lazım.
Cooper, A Star is Born’la müzik temalı filmlerde ne kadar başarılı olabileceğini gösterdi. Ben de Maestro’yu heyecanla bekleyenler arasındayım. Özellikle de Bernstein’in ölümünün ardından kariyeri ve hayatıyla ilgili kimi eleştirilerin ve üç çocuğundan biri olan Jamie Bernstein’ın anı kitabının senaryoya nasıl yansıdığını merak ediyorum.
Merak ettiğim bir diğer film ise, Callas’ın 1970’lerin Paris’inde yaşadığı dönemine odaklanan, sevdiğim yönetmenlerden Pablo Larrain imzalı Maria.
Erken biten kariyerine karşın Maria Callas bugün hala müziğin ve zamanın sınırlarını aşan ve ölümünden kırk altı yıl sonra da aşmaya devam eden bir fenomen. Arkasında bıraktığı kayıtlarla beraber, hafızalardan silinmez performansları ve neredeyse markası haline gelen yüzüyle de capcanlı.
O sonsuzluktaki hüzünlü ses.
“Bana kurallardan bahsetme canım. Nerede olursam olayım kahrolası kuralları ben koyarım.” Sarsıcı kişiliği ve izleyeni kışkırtmaya varan sıra dışı performans tarzı sorulduğunda “La Divina” olarak anılan Maria Callas böyle cevap vermişti. Kurallar sıkıcıdır. İster başkaları koysun ve uymanızı beklesin, ister siz kendi kurallarınızı kendiniz koyun. Öte yandan onlarsız yaşamı idame ettirmek de imkânsız olurdu. Zorlu […]
Devamını OkuOrion’a inat su üstünde yürüyorum. Yeknesak, alabildiğine mavi bir kütle benimle savaşmaya can atıyor. Kaçıyorum. Ortak olmadığım suçların cezasını çekmeyeceğim. Kuşların kanatlarına, balıkların yüzgeçlerine, kelebeklerin hafifliğine içim gidiyor. Huyumdur, kalbim hep bende olmayanın peşine takılır durur. Bir boynu büküklük taşıyorum eskiden kalma. İşte bu yüzden müsamahakârım kendime. Susuyorum. Sonbahar geldi, geçiyor. Kibirli, bir o kadar […]
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku