Çocuk edebiyatı, uzun yıllar “çocukları anlatan yetişkin kitapları” zannedildi ülkemizde. Grimm ve Andersen masalları çevirilerinin ötesine geçmeyen çocuk edebiyatı, Milli Eğitim’in devrimci döneminde yapılan atılımlarla çeşitlendi. Edebiyatın zevk almak, hayatı tanımak, başkalarının hayatlarına duyulan merak kısmı çocuklar tarafından keşfedildi. Ancak zamanla hem eğitimcilerde hem ailelerde kitap dediğin bilgi verir anlayışı öne çıktı ve kuru bir […]
Çocuk edebiyatı, uzun yıllar “çocukları anlatan yetişkin kitapları” zannedildi ülkemizde. Grimm ve Andersen masalları çevirilerinin ötesine geçmeyen çocuk edebiyatı, Milli Eğitim’in devrimci döneminde yapılan atılımlarla çeşitlendi. Edebiyatın zevk almak, hayatı tanımak, başkalarının hayatlarına duyulan merak kısmı çocuklar tarafından keşfedildi. Ancak zamanla hem eğitimcilerde hem ailelerde kitap dediğin bilgi verir anlayışı öne çıktı ve kuru bir didaktiklik çıktı ortaya. Metnin genelinden çıkarılacak sonuç yerine nasihatçi bir anlatım, çocuk edebiyatını da boğmaya başladı.
Edebiyat, pek çoklarına göre insanda empatinin gelişmesinde büyük rol oynar. “Farklı hayat tecrübelerinin estetik bir dille aktarıldığı edebi metinler okurlarını sosyal, duygusal açıdan besler ve geliştirirken onların düşünce dünyalarını da zenginleştirir.” Edebiyat eşliğinde başkalarının hayatları ile kendi hayatı arasında bağ kuran, farklı dünyaları keşfederken insanı, dolayısıyla kendisini de daha iyi tanıyan okur, anlayış ve vicdan çıtasını yükseltecektir. Bir insanın eylemini; onun duygusal, düşünsel ve sosyal koşullarıyla birlikte değerlendirebilme yetisi, edebiyatla gelişir. Çünkü edebiyatçı; karakterlerini kurarken onları belli bir atmosferin içinde, farklı kişilerle ilişkiye sokarak, kimi olaylar eşliğinde, kapana kısıldığı anlarda verdiği kritik kararlarla tanıtır. Biz, iyi edebiyat eserlerinin karakterlerinde evrensel insanı, evrensel ruhu da buluruz.
İşin keyifli yanı, kimse biraz kitap okuyayım da duygudaşlığım artsın diye düşünmez. Edebi metinler, aynı zamanda iyi vakit geçirme araçları oldukları için, bu esnada aklımızda ve ruhumuzda kendiliğinden açılan kapılardan nelerin girdiğini fark etmeyiz. Sözcük bilgisi, cümle yapılarının doğru algılanması, yaratıcı benzetmeleri fark etmek, özenli betimlemeleri keşfetmek, zaman içinde kendiliğinden olur. Bu zevkli yolculuk, evrensel insanı anlamamıza da yardımcı olur.
Moliere’in Cimri’sindeki Harpagon’a yazılışından 400 yıl sonra hâlâ gülüyorsak, insanın para ya da mülkiyetle kurduğu ilişkinin evrenselliğindendir. Espri anlayışları, diyalog biçimleri, hal ve hareketler değişse de insanın hırslarıyla kendisini ve çevresini düşürdüğü tuhaf durumlar zamansızdır.
Edebi metinlerden söz ederken iki şeyi öne çıkarmaya çalıştım. Birincisi empati, diğeri hoşça zaman geçirmek. Çocuk edebiyatından söz ederken de bu iki ana ekseni göz önünde tutmamız gerekir. Edebi metinler çocuk için eziyete dönüştürülecek birer kızgınlık anı ödevi değillerdir. “Yeter çok oynadın, hadi hemen odana kapan ve kitap oku.” diyerek kitabı eğlencenin karşısında bir ödeve dönüştürmek, edebiyatın ruhuna zarar verdiği gibi çocuğun kitapla ilişkisini de bozar.
Muzaffer İzgü, çocuk edebiyatına gülmece unsurunu katarak okuma zevkini artıran yazarlardandır. Türk Dili Dergisi’nin kitap halinde basılmış olan Çocuk Edebiyatı soruşturmasında yer alan Y. Bekir Yurdakul ile yaptığı söyleşide, “Çocukların ellerinde dolaşan karamsar, onları ağlatmaya, üzmeye yönelik kitaplar beni çok üzüyordu.” diyor. Sonrasında da okuma sevgisi kazanan çocuğun okuyarak düşünmeyi öğreneceğinden, okuduğunu anlayabileceğinden bahsediyor. Bugün büyük büyük hocaların televizyonlarda, “Neden çocuklar paragraf sorularından sıfır çekiyor?” diye sorduğu sorunun yanıtı tam da buralarda gizli.
Oysa edebiyat, sıkıcı ve zor anların keyifli kaçamakları olarak çağlar boyu hayatımızda yer edinmiştir. Flaubert’in Madam Bovary’sinde pembe romanlarla sıkıcı hayatına renk katmaya çalışan Emma Bovary ya da şövalyelik romanlarından (romanslar) etkilenerek eğlenceli bir maceraya atılan La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote gibi… Edebiyattan zevk almayan kimsenin, başlarda bahsettiğim edinimlere kavuşması da mümkün olmaz.
Çocuklara bu keyfi sağlamak dışında ebeveyn olarak pek bir rolümüz de olamaz.
Çocuk edebiyatı, uzun yıllar “çocukları anlatan yetişkin kitapları” zannedildi ülkemizde. Grimm ve Andersen masalları çevirilerinin ötesine geçmeyen çocuk edebiyatı, Milli Eğitim’in devrimci döneminde yapılan atılımlarla çeşitlendi. Edebiyatın zevk almak, hayatı tanımak, başkalarının hayatlarına duyulan merak kısmı çocuklar tarafından keşfedildi. Ancak zamanla hem eğitimcilerde hem ailelerde kitap dediğin bilgi verir anlayışı öne çıktı ve kuru bir […]
Devamını OkuCumhuriyet’imizin 100. yılı ve kasım ayındaki Atatürk’ü anma haftası vesilesiyle kimi anekdotlar eşliğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün zorlu yaşamından ve devrimlerle sonuçlanan mücadelesinden pek çok parça dinledik. Ben de İstasyon okurları için okuduğum hatırat kitaplarından, daha önce pek de aktarılmayan, kıyıda köşede kaldığını düşündüğüm bazı anekdotları bir araya getirdim. Cumhuriyet; yıllar süren savaşlar, göçler, ölümler üzerine […]
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku