Zafer KÖSE
Tüm Yazıları
Güzel Bir Yıl İstiyoruz, Yaratacağız!
Ana Sayfa Tüm Yazılar Güzel Bir Yıl İstiyoruz, Yaratacağız!

İçimizde yeni bir umut gibidir, yılbaşını kutlama saadeti. Henüz büyümemiş olan en güzel çocuğun, henüz girmediğimiz en güzel denizin, henüz yaşamadığımız en güzel günlerin varlığını bilmenin bahtiyarlığıdır. Nazım okuru olmanın bilincidir. Yüzyıl gibi veya saat gibi zaman ifade eden terimleri, tabii ki insanlar uydurdu. Üretim ilişkilerinin gelişmesi ve hayat mücadelesinin karmaşıklaşması nedeniyle ihtiyaç duyuldu bunlara. […]

İçimizde yeni bir umut gibidir, yılbaşını kutlama saadeti. Henüz büyümemiş olan en güzel çocuğun, henüz girmediğimiz en güzel denizin, henüz yaşamadığımız en güzel günlerin varlığını bilmenin bahtiyarlığıdır. Nazım okuru olmanın bilincidir. Yüzyıl gibi veya saat gibi zaman ifade eden terimleri, tabii ki insanlar uydurdu. Üretim ilişkilerinin gelişmesi ve hayat mücadelesinin karmaşıklaşması nedeniyle ihtiyaç duyuldu bunlara. Tıpkı, depolardaki malzemeleri saymak, uzun vadeli alışverişler için sözleşme yapmak gibi ihtiyaçlar geliştikçe “yazı” denen işaretlerin geliştirilmesi gibi.

Bu büyük gelişmeler, çok yakın zamana kadar, inanılmaz yavaş bir hızla yaşanıyordu. 2020’lerdeki yaşlıca kişilerin hatırlayacakları bir geçmişte, insanlar takvimle ve saatle bu kadar ilgilenmezlerdi. Günlük iş planlarını konuşurken “akşamüstü” gibi sözcükleri, yıllık programları içinse “kiraz zamanı” veya “zeytin zamanı” gibi ifadeleri kullanırlardı. Açıktır ki günü saatlere göre ölçülendirmek, fabrika bacalarının çoğalmasıyla ve şehirleşmeyle ilgili bir konu. Yeni üretim ilişkileri, insanın yeni yaşamını da biçimlendirmeye başladı. Hayat hızlandıkça dakikaları bile dikkate alan işler yayıldı.

Sanki artık zaman daha hızlı akıyor. Yılbaşılar daha çabuk, doğum günleri, ölüm yıldönümleri, ödenecek kredi taksitleri, her şey daha çabuk geliyor gibi. Anmaları hızlı hızlı yapıyoruz, kutlamaları hızlı hızlı. Hızlı hızlı düşünüyoruz, sosyal medyada görüşlerimizi hızlı hızlı yazıyoruz. İletişim yolları ve üretim ilişkileri değiştikçe toplumsal hayat dönüşüyor. Bütün dönüşümler, beraberinde mutlaka biraz kaos, biraz direnç, tepki, biraz karamsarlık da getiriyor. Teknik ve bilişsel gelişmeler; çoğu zaman, üretilen değerlere el koymaya yönelik sömürü sisteminin faydasına kullanılıyor. Ama insanın kadim bazı özellikleri de her şeye rağmen varlığını sürdürüyor. ‘Yazı’yı yaratan ve üretenleri köleleştiren koşullara karşı ‘yazın’ı geliştiriyor insan. Yani bir direniş biçimi olarak edebiyat üretiyor. Her zaman, her durumda, umut yaratıyor. Rekabet kültürünü yücelten yönetim ve eğitim sistemleri altında yaşarken bile, diğerkâm niteliklerini öne çıkarabiliyor. İnsan türünün varlığını sürdürebilmesini sağlayan en önemli özelliği olan dayanışma değerleri kaybolmuyor. Her çağın hakkını veren direnişçileri sayesinde, şiirler yaratıyor insan, Nâzımlar yaratıyor.

İçimizde yeni bir umut gibidir, yılbaşını kutlama saadeti. Henüz büyümemiş olan en güzel çocuğun, henüz girmediğimiz en güzel denizin, henüz yaşamadığımız en güzel günlerin varlığını bilmenin bahtiyarlığıdır. Bu, boş bir dilek değil. Yani gereğini yapmadan, kendiliğinden gerçekleşmesi durumunda sevinilecek bir durumdan söz etmiyoruz. “Bir istek”ten söz ediyoruz. “İstersen başarırsın” gibi ezberlenmiş popüler kültür laflarının hayatta bir karşılığı olmadığını biliyoruz. İnandığı için başarmaz insan, başarabileceği kadarına inanır. İstemek, bir dileğin gerçekleşmesi için ne yapmak gerektiğinin farkında olmakla ilgili bir şey değil mi? Gereğini yerine getirme iradesini de kapsadığına göre, insan zaten ancak yapabileceklerini ister. Hayata, kendine, insana inanmak meselesi bu. Güzel Bir Yıl İstiyoruz, Yaratacağız!

Gökbilimciler ölçmüş, biçmiş, dünyanın kendi çevresinde bir tur dönüş süresini 24 saat olarak belirlemişler. Güneş etrafındaki yörüngede, herhangi bir anda, 365 gün öncekiyle aynı noktada bulunduğumuzu hesaplamışlar. Böylece ortaya çıkarmışlar ki umut olmadan da dönebilirmiş dünya. Evet, şiir olmadan da dönebilirdi dünya. Peki, yılbaşı gelir miydi? Soruyu başka türlü sorarsak; bunca olumsuz koşula, bunca kötü gidişata rağmen, umudu nasıl besleyeceğiz? Elbette hayatın gerçekliğine, doğaya ve sanata doğru açıdan bakarak. Güzelliğin en temel koşulunu anlayarak. Beethoven’e, Nâzım’a, Dostoyevski’ye o büyüleyici yapıtları üretme gücünü veren neydi? Gözlerinin içi gülerek insan sevgilisine neden çiçek verir? Bir anne, neden dünyaya çocuk getirir? Cevabı dostum, umutta bunun. İyi müziğin, nitelikli şiirin, katmanlı romanların değerinin anlaşılacağına duyulan güvende. Çiçeği uzatan yüreğin içtenliğinin hissedileceğine inanmakta. Doğan bebeğin dünyaya güzellik katmasında.Umut olmadan da dünya dönerdi, ama boşu boşuna dönerdi; yılbaşı gelmezdi. Yeni bir dönemin başlamasının heyecanı duyulmasa, hiçbir günün kutlaması yapılmazdı. Ne bir sevgililer günümüz olurdu ne de yaş günlerimiz. İçimizde yeni bir umut gibidir, yılbaşını kutlama saadeti. Henüz büyümemiş olan en güzel çocuğun, henüz girmediğimiz en güzel denizin, henüz yaşamadığımız en güzel günlerin varlığını bilmenin bahtiyarlığıdır.

İşte, bir yılbaşını daha getirdik, umudumuzla. Dünya dönmeye devam edecek. Birbirimiz için eşyalar, hizmetler, bilgiler üreterek hayatı güzelleştireceğiz. Dostlarımıza ve güzel işlerimize zaman ayırarak, hayatımızı tahrip eden hız olgusuna direneceğiz. Kimimizin yeni bebeği doğacak. Ne çok Barış, Umut, Devrim katılacak aramıza. Ne çok Sevda, Eylem, Deniz. Kimimiz yeni evine taşınacak. Kim bilir kaç gönül alacağız, kaç sevinç yaratacağız.

Ürettiklerimize, değerlerimize, birbirimize sahip çıkacağız. Kavga da bizimle güzelleşecek, farklı türde barikatlar da! Zaten hayat bu nedenle güzel değil mi? En temel koşul: Uğruna mücadele edeceğimiz değerlerin güzel olması. Gerisi gelir. Gerisini getireceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları
Güzel Bir Yıl İstiyoruz, Yaratacağız!

İçimizde yeni bir umut gibidir, yılbaşını kutlama saadeti. Henüz büyümemiş olan en güzel çocuğun, henüz girmediğimiz en güzel denizin, henüz yaşamadığımız en güzel günlerin varlığını bilmenin bahtiyarlığıdır. Nazım okuru olmanın bilincidir. Yüzyıl gibi veya saat gibi zaman ifade eden terimleri, tabii ki insanlar uydurdu. Üretim ilişkilerinin gelişmesi ve hayat mücadelesinin karmaşıklaşması nedeniyle ihtiyaç duyuldu bunlara. […]

Devamını Oku
Hepimiz Birimiz İçin

Asaf, on bir gündür babasının gözlerini üzerinde hissediyordu. Aslında daha önce de bazen böyle olurdu. Okulda bir matematik problemini çabucak çözdüğünde, bunu gören babasının gurur duyduğunu hayal ederdi. Hele bu dönem okullar açıldığından beri, okulda babasının takdir edeceği başarılar elde etmeyi daha çok önemsiyordu. E, sekizinci sınıfın dersleri hiç kolay değildi. Futbol oynarken de kenardaki […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Yaşar Kemal’le Geçen Günler / Öğrendiklerim

Zaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]

Devamını Oku
Anadolu’unun Köklü Çınarı: Yaşar Kemal

Beykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]

Devamını Oku