Her şeyin değerini yitirdiği o anlarda sevgi, vefa, hatıralar ve mutluluk, çocukluk hastalıkları ve insan psikolojisinin çıkışsız dehlizlerinde eriyip kaybolur. En eski karanlık geçmiş; kendisinden sonra gelen geçmişi yutar, yok eder. Bütün manayı emer. Hareket ve duygu, gergin diyalogların kurbanı olur. Samimiyet öldüğünde hatırası da silinir, hiç var olmamış gibidir. Herkes bir şey arar, bir […]
Her şeyin değerini yitirdiği o anlarda sevgi, vefa, hatıralar ve mutluluk, çocukluk hastalıkları ve insan psikolojisinin çıkışsız dehlizlerinde eriyip kaybolur. En eski karanlık geçmiş; kendisinden sonra gelen geçmişi yutar, yok eder. Bütün manayı emer. Hareket ve duygu, gergin diyalogların kurbanı olur. Samimiyet öldüğünde hatırası da silinir, hiç var olmamış gibidir. Herkes bir şey arar, bir şeylere bakar bir başkasında. Aşkla sevmek, sevgilinin dünyasında kabul görmek; üzerine ten ve can yapıştırılmış sığınma arzusunun çarpık omurgasıdır. Ben üzgünken sevişebiliyor mu, onu anlamaya çalışırım. Kadere kılıç çekip kederi tensel hazzın kan seliyle boğabiliyor mu, hep onu ararım.
Politik doğruculukla geçiştiremeyeceğim şeyler var, tamamını dile getirebilsem Çin kadar yalnız kalırdım. Öz denetimden bahsetmiyorum, bazı hisler mümkün değil yazılamaz. Hâlbuki kalemi ne zaman elime alsam edepsizlik imparatorluğunun hoyrat subaşıyım. İnsan, sosyal hayvan diyorlar. Ruhen daha kuvvetli olsam sosyalden de insandan da vazgeçip hayvanla takılırdım. Benim saplantılı hikâyemin önemli bir kısmı bu. Hayatım başkalarını şarkılar, metinler ve masallarla bezediğim kendi duygusal alanıma çekmeye çabalamakla geçti. Bu bazen gerçekleşti bazen gerçekleşmedi. Söylerken dile kolay. Zorlu bir çabadır. İnsana olmayacak şeyler yaptırır. Rutubetli pasajların kaygılı metaforlarında kaybolursun. Durup dururken hiç hesapta olmayan personalar yaratır.
Hayat ne yapsın beni, habire öldürüyor. Bilinçlilik akışıyla kurduğum, iğneyi kendine batıran monologlar birer intihar histerisi değil. Kendimi ifade edemedim. Ben isyan ettiğimde hiç tek tabanca gebereyim, yitip gideyim demedim. Hep birlikte helâk olalım, cehennemin dibiyle hemzemin olalım istedim. Hepimiz her zaman çok haklıyız ya, evet hak ettik bunu; belamızı bulalım, ziftin pekini, zıkkımın kökünü yiyelim, daha çok çile çekelim. Çünkü kötülüğü bu denli içselleştirmiş bir güruhtan güzelliğin estetiği çıkmaz. Arınma ve kurtuluş için her şeyden önce umut gereklidir, o da zaten içi itinayla boşaltılarak insanlara isim olarak verilmiş bir kelimedir.
Kimseler bana ilişmesin diye sahile inip hep aynı terk edilmiş tekneye gidiyorum. O tuhaf lombozdan acılı boşluğuma giriyorum. Şimdi kalın kafamın içinden bir cümle seçip dilime doğru yollayacağım. Siz eğer işinize gelirse o cümleyi yüksek sesle tekrarlayacaksınız. Acele etmeyin ve tane tane konuşun. Gözlerinizi kapatın. Metnin şefkatine ve kahredici gizemine bırakın kendinizi. Ahir ömrünüzde bir kere de sözlerin ağırlığında kaybolun. Kirlenmelerine çaresizce seyirci kaldığımız bütün diğer saflıklar gibi maalesef dil de sevecenlikten kaçarak en uzak mahalleye taşınmış bir yerinizdir. Bu firarın yarattığı mesafe, anlaşılmak kaygısının üzerine ince bir kar bile yağdırabilir.
Her şeyin değerini yitirdiği o anlarda sevgi, vefa, hatıralar ve mutluluk, çocukluk hastalıkları ve insan psikolojisinin çıkışsız dehlizlerinde eriyip kaybolur. En eski karanlık geçmiş; kendisinden sonra gelen geçmişi yutar, yok eder. Bütün manayı emer. Hareket ve duygu, gergin diyalogların kurbanı olur. Samimiyet öldüğünde hatırası da silinir, hiç var olmamış gibidir. Herkes bir şey arar, bir […]
Devamını OkuEy yas, yaz beni. Ben ömrümce yasamadan duramadım ki. Tek bir harf farkla yitirdim sevme yetimi. Eğer gerektiği gibi tutabilirsem seni, belki yeniden bulabilirim kendimi. Kural bu, bir süre seninle yaşamalı biri. Şimdi oturup yasmaya çalışacağım. Sonra yatağa uzanıp yasacağım. Yas sıcağının soğuk cehenneminde uyumaya çalışacağım. Soracak bana “Kaç yasındasın?”, “Ne yastan geçerim ne de […]
Devamını OkuZaman zaman sorarlar, Yaşar Kemal’le olan dostluğumuzu. Hayranı olduğum bir insanın/ ulaşılmaz bildiğim bir büyük yazarın bir gün dostu oldum. Nereden nereye derim içimden. Bu yazıya başlarken Çukurova Yaşar Kemal kitabımda da anlattım. Ayşe Semiha Baban’ın içtenliği, ilgisi sayesinde onunla konuştum, birlikte oldum. Ayşe Hanım beni evine aldı, Yaşar Kemal’le söyleşmemizi sağladı. Onun içtenliğini unutamam. […]
Devamını OkuBeykoz tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 10 Ekim 1965 Milletvekili Genel Seçimlerinin propaganda dönemiydi. Sanat tarihçileri tarafından “Su Sarayı” olarak tanımlanan Beykoz’un simgelerinden biri olan Onçeşmeler’in yanı başındaki köşe kahvede Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) toplantısı vardı. Kahvenin içi dolmuş, sonradan gelenler dışarı taşmıştı. Gözlüklü, tok sesli, uzun boylu adam “Oyunuzu adama verin, beygire değil.” diyordu. Adam […]
Devamını Oku